Salı günü Çin’in arabuluculuğunda Beijing’de bir araya gelen aralarında El-Fetih, Hamas, Filistin İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi olmak üzere  14 Filistinli grup, Filistin Davasında birlikte hareket edecekleri yönünde bir deklarasyon imzaladılar. Hiçbir İslam ülkesinin yapamadığını Çin yaptı, 14 Filistinli grubu Beijing’de bir araya getirerek Filistin’de birleşik bir cephenin kurulmasını sağladı. Çin, bu Filistinli grupları bir araya getirerek aslında aralarındaki ayrılıkları bir nevi  ortadan kaldırarak tek merkezli bir Filistin davası oluşturma ve bu sürecin de bağımsız bir devlete evrilmesi istemektedir. Bu bağlamda aslında Çin'in istediği ciddi örgütlü kurallara dayalı bir partileşme sürecidir. Bir başka değişle Filistin sorununu tek ya da çatı bir partinin temsil etmesi ve içeride parti benzeri grupların siyasi mücadelelerine Filistin davasının feda edilmemesi.

Çin, parti deneyimi güçlü olan bir ülkedir. 1921'de kurulan Çin Komünist Partisi, ülkede siyasi hayata yön verirken aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını ve egemenliğini korumuş, son noktada ise Japon emperyalizmine karşı ülkesini savunmuştur. Böyle bir geleneğin üzerine kurulu bir devlet ister istemez yaşamış olduğu tecrübeyi Filistinli gruplarla paylaşmayı gerekli görmüştür. Bugün Filistin direniş cephesini oluşturan unsurlar fonksiyonel bir siyasi partiye dönüşmedikleri için  hem bulundukları alanda hem dünyada meşruiyet sorunu yaşamaktadırlar. Dolayısıyla, meşru siyasi hayatın içerisinde örgütlü bir toplum, örgütlü bir yapı Filistinli gruplara daha fazla güç kazandıracaktır. Her ne kadar bu grupların bazıları kendisini siyasi parti olarak değerlendirse de hatta seçimlere girse de sadece kendi taraftarları içerisinde bir meşruiyet zemini bulunmaktadır. Bu bağlamda, Hizbullah buna en güzel örnektir. Hizbullah, hem bir direniş örgütüdür ama aynı zamanda içerisinde yaşadığı Lübnan toplumunda ve Lübnan devletinde bir siyasi hareketin temsilcisi ve zaman zaman hükümette yer alan fonksiyonel  bir siyasi partidir.

Maalesef Filistin’de  farklı dünya görüşlerine sahip birden fazla grubun olması ve bundan dolayı da Filistin davası üzerinde bir görüş birliği sağlanamaması en büyük travmalardan birisidir. Bu farklılaşma bazen siyasi olarak önümüze çıkar örneğin Marksist, sol, liberal gibi bazen de mezhepsel ve dinsel farklılık olarak öne çıkar örneğin Şii, Sünni, Hristiyan ve  Müslüman gibi. Fakat tüm bu farklılıklar sadece İsrail'e yaramaktadır. İsrail, hangi örgütle mücadele ediyorsa onun rakiplerini yanına çekmek temel stratejisi olmuştur.

Çin, tüm bu tartışmaları basit Orta Doğu aşiret/kabile  temelli siyasetin  bir uzantısı olarak görmekte ve bu tip bir siyasetin Orta Doğu'da ve özellikle Filistin'de başarıya ulaşmasının tarihsel deneyimlerine dayanarak mümkün olmadığını görmektedir. Bu nedenle  günümüz koşullarını kapsayan daha modern politikaların oluşturulması gerekmektedir. Örgütlerin  ortak bir siyasi parti altında birleşmesi, bunun aynı zamanda sivil alanda toplumsal yansımaları da olacağı için halkın iradesinin sivil ve askeri anlamda yansıması konusunda daha net sonuçlar alacağına inanmaktadır

Çin, tüm siyasi hayatı boyunca Afrika'dan Latin Amerika'ya dünyanın bir çok coğrafyasında bu tip grupların siyasi partiye dönüşme sürecine yardımcı olmuştur. Çin, Pekin Deklarasyonu ile Ulusal Birlik hükümetinin kurulmasını  istiyor. Bir başka deyişle, Çin,  tek bir merkezden yönetilen bir Filistin davasının oluşturulması arzuluyor ve Filistin konusunda her kafadan bir ses çıkmamasını istiyor.  Bir bakıma Çin, 1960’larda 1970’lerde olduğu gibi tek bir örgüt, tek bir lider istiyor. Yani bugünün Filistin Kurtuluş Örgütünü ve Arafat’ını istiyor. BM’de tüm Filistin halkını temsil edebilecek, hakkında şaibelerin olmadığı, uluslararası komplolara karışmamış, davasını savunabilecek entelektüel altyapıya ve tecrübeye sahip bir lider bugün Filistin’e gerekiyor. 

Çin Dışişleri Wang, mevcut Gazze çatışmasına yanıt olarak "üç adımlı" bir girişim önerdi:

İlk adım, mümkün olan en kısa sürede Gazze'de kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkes sağlamak ve insani yardım ve yardıma sorunsuz erişimi garantilemek. 

İkinci adım, "Filistinlilerin Filistinlileri yönetmesi" ilkesine bağlı kalarak Gazze'de savaş sonrası yönetimi ortaklaşa teşvik etmek

Üçüncü adım, Filistin'in Birleşmiş Milletler'in tam üyesi olması ve "iki devletli çözümü" uygulamaya başlaması için baskı yapmak.

Bu üç adım birbirine bağlı ve vazgeçilmezdir.

Wang’ın üç adımlı girişiminden de anlaşılacağı üzere Çin’in nihai hedefi kapsamlı bir barış planını masaya koymak sonrasında ise başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını sağlamaktır. Çin, bu adımlara hazırlanırken İsrail parlamentosu Knesset geçtiğimiz günlerde oybirliği ile bir Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkmıştır. ABD’nin savunduğu  temel tez ise bağımsız bir Filistin devletinin Filistin  ile İsrail arasında müzakere edilerek sonuçlandırılmasıdır. Aksi bir durum ABD için veto nedenidir. Ancak İsrail parlamentosu müzakere kapısını kapatmıştır.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun geçtiğimiz Çarşamba günü ABD Kongresinde yaptığı konuşmada Orta Doğu’da Müslüman ortaklarının hatta müttefiklerinin bulunduğunu söylemesi ve hep beraber İbrahim İttifakı adı verilen Orta Doğu’nun NATO’sunu kurmaya yönelik çağrısı Çin ve Filistinli grupların Orta Doğu’da işini zorlaştıracaktır. Açıkça, İsrail, Orta Doğu’yu altın tepside ABD’ye hediye etmenin arayışındadır. Maalesef buna çanak tutan Orta Doğu ülkeleri bulunmaktadır.

Burada, İslam dünyasına da düşen bir pay var. Müslüman ülkelerin yapamadığını Çin, başarmış durumdadır. Ne İslam İşbirliği Teşkilatı bu grupları birleştirme yönünde bir adım attı ne de Arab Birliği teşkilatı! Özellikle , İslam İşbirliği Teşkilatı maalesef Gazze’de çok kötü bir sınav verdi. 7 Ekim saldırılarının ardından nerdeyse tam 1 ay toplanamayan teşkilat, kendisini yeniden gözden geçirmelidir. Kurulmasının arkasındaki nedenin Mescid-i Aksa’nın olduğu bir teşkilat Müslümanın dökülen kanını durduramıyorsa, ağlayan çocukların gözyaşlarını silemiyorsa bu teşkilatın süslü saraylarda zirveler düzenlenmesinin hiçbir anlamı yoktur. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Kongre kürsüsünden  ortaklarımız diye adlandırdığı bu Müslüman ülkeler kimse derhal İslam İşbirliği Teşkilatından atılmalıdır! Aksi taktirde teşkilat kapısına kilit vurmalıdır…

Sonuç olarak, Orta Doğu bölgesi kendi şahsına münhasır bir bölgedir. Burada bir gecede ittifaklar bozulur, taraflar değişir, verilen sözler unutulur. Bu nedenle, Çin’in birleşmeye ikna ettiği gruplar ne kadar sözlerinde dururlar bunu zaman gösterecek ancak bu grupların birçoğu zengin Arap ülkelerinden fonlanıyorlar. Dolaysıyla, muazzam bir para trafiği var. Grupların kendilerini feshederek ortak bir yapıya girmeleri demek  bu fonlara sırtlarını dönmek  anlamına gelecektir. Onların boşalttığı alanı yeni Filistinli gruplar dolduracaktır ve istenilen birlik yine sağlanamayacak. Çünkü birçok Arap ülkesi çeşitli Filistinli grupları destekleyerek, onlar üzerinden Filistin politikasına müdahil olmaktadır. Kimse bu konforu terk etmek istemeyecektir.

Zaten ABD-İsrail ikilisi de vakit kaybetmeden harekete geçmiş durumdalar. Perşembe günü The Wall Street Journal gazetesi bir zamanlar ABD Başkanı Bush’un Filistin’in gelecekteki devlet başkanı olarak adlandırdığı, Birleşik Arap Emirlikleri emirinin kardeşim olarak tanıttığı, Filistinlilerin  Yaser Arafat’ı öldürmekle suçladı ve nihayet Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimine finansal destek vermekle suçladığı ve aradığı Muhammed Dahlan’ın savaş sonrası kurulacağı söylenen geçici otoritenin lideri olacağını yazdı. Ayrıca Dahlan’ın İsrail’in potansiyel olarak birlikte çalışabileceği bir lider olarak gördüğünü de yazdı. Muhammed Dahlan’ın Filistin’de sevenleri de var nefret edenleri de… Muhammed Dahlan’ın uluslararası bağlantıları oldukça kuvvetli. Güçlü arkadaşları var. Dolayısıyla, Batı’nın  ve bazı Arap ülkelerinin desteğini alabilir. Çin’in Filistinli gruplarla başlatmış olduğu yeni süreci ABD ve İsrail’in  sabote edeceği açıktır.

Bu süreç içerisinde Çin, Orta Doğu ülkelerinin başkentleri nezdinde güçlü bir nabız tutacaktır. Bu bağlamda, Dışişleri Bakanı Wang Yi, bir mekik diplomasisi yürütebilir!