Yunan Kathimerini gazetesi, “Kıbrıs’ın NATO’ya Katılımı Planı” başlıklı özel haberiyle duyurdu: Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, 30 Ekim’de Washington’a yaptığı ziyarette, ABD Başkanı Joe Biden ile Beyaz Saray’da “NATO üyeliği” planını el aldı. 

Peki böylesi bir konu, Türkiye’nin vetosunu aşarak nasıl hayata geçirilebilecek? Planın ayrıntılarına bakılırsa, Türkiye’nin önüne yine AB havucu uzatılacak.

İnceleyelim:

ABD’den üç stratejik hedef talebi

Kathimerini’nin haberine göre plan şu:

Güney Kıbrıs’ın öncelikle “NATO’ya üyeliğin başlangıcı sayılan önemli bir organizasyona katılımı” sağlanacak. Böylece NATO-Güney Kıbrıs ilişkisinin kurumsallaşması amaçlanacak.

Bu süreçte Türkiye’nin vetosunu önlemek için a) Kıbrıs konusunda olumlu gelişmeler başlatılacak, b) Türkiye-AB ilişkilerinde ilerleme sağlanacak, Güney Kıbrıs bazı veto ettiği süreçlerin önünü açacak.

Güney Kıbrıs bu süreçte ABD’den “üç stratejik hedef”i yerine getirmesini talep edecek:

1) ABD’den savunma donanımı: Güney Kıbrıs bu amaçla yıllık silah ambargosu muafiyetinin beş ya da en azından üç yıla uzatılmasını istiyor.

2) Rum Milli Muhafız Ordusu askerlerinin ABD’de eğitilmesi: ABD ile Güney Kıbrıs arasında daha önce yapılan anlaşmaya göre zaten milli muhafızlar ABD’deki iki akademide dört yıllık programlara katılabiliyordu. Rumlar bunun artırılmasını istiyor. ABD olumlu bakıyor.

3) ABD’nin, Güney Kıbrıs’ın askeri tesislerini NATO standartlarında modernize etmesi: Bu konuda adımlar atılmış durumda zaten. Örneğin yakın zamanda ABD helikopter üssü açıldı. Ayrıca Baf’taki Andreas Papandreu Üssü’nün modernize edilerek ABD için kalıcı üsse dönüştürülmesi gündeme geldi.

Planın asıl sahibi kim?

Her ne kadar plan Güney Kıbrıs’ın diye sunuluyorsa da, son bir kaç yıllık gelişmeler dikkate alınırsa, planının asıl sahibinin Washington olduğu görülecektir.

Nitekim Yunan gazetesi Kathimerini plandan bahsederken, “Washington tarafından zaten kabul edilmiş, birbirine bağlı birçok aşamadan oluşan” demektedir.

Zaten plan ilk kez 30 Ekim’de Biden-Hristodulidis arasında görüşülmüş değil. Planın ABD Dışişleri Bakanlığındaki görevinden ayrılmadan önce Victoria Nuland’la ele alındığı bilgisi var. ABD’nin turuncu darbelerinde aktif rol alan “operasyonel diplomat” Nuland, 9 ay önce görevinden ayrılmıştı.

Kaldı ki ABD’nin son iki yıldır Güney Kıbrıs’la yaptığı savunma ve güvenlik anlaşmaları da aslında bu planın parçalarıdır.

Bu arada planın yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’ye de hızla aktarıldığı bilgisi var.

ABD’nin yeni demir perde stratejisi

Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliği, Güney Kıbrıs’ın ya da Yunanistan’ın talebinden çok, ABD’nin stratejisinin gereğidir.

Çünkü ABD Avrupa ile Asya’nın arasına “yeni demir perde” indirmeye çalışıyor. Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e inen bu demir perdede Yunanistan ve Kıbrıs önemli bir konumda. ABD’nin son yıllarda Yunan anakarası ile adalarına çok sayıda üs açmasının nedeni bu…

Perde Arktik Okyanusu’ndan başlıyor, zira bu okyanus, buzulların erimesiyle yeni küresel güç mücadelesinin önemli merkezlerinden biri olacak. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği esas olarak bu nedenleydi.

Perde Arktik Okyanusu’ndan sonra Baltık Denizi’ne iniyor. ABD burayı bir NATO gölü yapmaya ve Rusya’nın çıkış alanını daraltmaya çalışıyor.

Ardından Ukrayna merkezli Doğu Avrupa geliyor: Daha Ukrayna savaşından önce İngiltere, Ukrayna ve Polonya arasında kurulan “üçlü ittifak”ı anımsayın.

Perde daha sonra Batı Karadeniz’e iniyor. ABD ve NATO’nun son yıllarda Bulgaristan ve Romanya’ya ağırlık vermesi, Karadeniz’de yeni üsler açmalarını sağlaması bu nedenledir. Ayrıca ABD Montrö Sözleşmesi’ni delerek Karadeniz’e sınırsız girmeyi ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO üyeliğini sağlayarak, Karadeniz’i bir NATO gölü yapmayı hedefliyor.

Yeni demir perde ardından Yunanistan topraklarını, Ege’yi, Girit’i içererek Kıbrıs’a uzanıyor.

Ve en önemlisi, perde Kıbrıs’tan İsrail’e bağlanıyor!

Ankara yeniden taviz verir mi?

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi Türkiye’nin vetosunu önlemek için yine AB havucu uzatılıyor. AB’yle müzakerelerde tıkanan bazı başlıkların açılması, Güney Kıbrıs’ın bazı vetolarının kaldırılması ve Kıbrıs için yine bir “çözüm” sürecinin başlatılması gibi konular var.

Peki Ankara bu havucu yine yer mi?

Tam bu noktada soralım: Ne oldu da Türkiye ile Yunanistan arasında yine bir bahar havası başlatıldı? Ne oldu da “benim için Miçotakis bitmiştir, bir daha görüşmem” diyen Erdoğan Atina’ya gidip Miçotakis’le görüştü? Hangi sorun çözüldü de Ankara Atina ile “iyi dostluk ve komşuluk bildirisi” imzaladı?

Çünkü ABD 11-12 Temmuz 2023’te, NATO’nun Vilnius Zirvesi sırasında, Erdoğan’a Miçotakis’le “normalleşme kapısı” açtı. Ve anımsayın, Erdoğan Vilnius’tan kısa bir süre sonra aynen şöyle dedi: “Samimiyetimizi Annan planı dahil, şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz” (AA, 24.7.2023). Bunun “gerekirse yine taviz verilebileceği” anlamına geldiği açık!

Ve bitirirken önemle anımsatalım: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, birkaç gün önce geniş bir gazeteci grubuyla basın toplantısı yaparak, Türk dış politikasının hedeflerini ortaya koydu. Yunanistan konusunda söylediği ise ilginçti, Anadolu Ajansı metninden aktarıyorum: “Fidan, Türkiye-Yunanistan ilişkilerine dair, tüm sorunları bir paket olarak kamuoyundan uzakta ele almayı tercih ettiklerini dile getirerek, meselelerin aşırı politize edilmesini doğru bulmadıklarını…” (AA, 23.11.2024).

Dolayısıyla önümüzdeki soru(n) şudur: Daha önce Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğinin önünü açan Ankara, şimdi de NATO üyeliğinin önünü açar mı?

Mehmet Ali Güller