ABD’nin büyük şamatayla başlattığı sözde Demokrasi Zirvesi’nin üçüncüsü Güney Kore’nin başkenti Seul’de düzenlendi. Son zirvede ilk zirve öncesindeki havadan eser yoktu. Hatta haberlere zirve değil, zirve dolayısıyla Güney Kore’de bulunan Blinken’ın temasları yansıdı. Basında zirveden bahsedilmesini sağlayan bir haber vardı. Güney Kore’nin Çin’in Taiwan adasını zirveye katılmaya davet etmesi,  Çin yönetiminin tepkisine yol açtı. Çin, Güney Kore’yi Tek Çin politikasına bağlı kalmaya ve sözde “Taiwan bağımsızlığı” yanlıları için bir sahne sunmaktan kaçınmaya çağırdı. Ancak bu “oyun” ABD’nin niyetini gizlemeye yetmedi. Aslında bu olay bile tek başına zirvenin asıl niyetinin “demokrasi” olmadığını, ABD’nin bu bahaneyle bölgede gerilimi tırmandırmaya çalıştığını gösteriyor. Son zirveye katılım düşüktü, ilk zirvedeki coşku yoktu, daha da önemlisi uluslararası ortamda beklenilen sesi getirmedi. Hatta katılımcı ülke ve şahsiyetlerin listesi bile açıklanmadı. Daha önemlisi bu zirvenin dördüncüsünün yapılıp yapılamayacağı belirsizliğini koruyor. Çünkü birçok ülke artık bu organizasyona soğuk yaklaşıyor. Washington'un 2021'de demokrasi adına bir "zirve" düzenlemesinin ve "küresel liderliğe dönüş" ve "otoriterliğe karşı demokrasiyi güçlendirme" konusunda büyük bir gösteri yapmasının üzerinden sadece üç yıl geçti. Siyasilerin sloganları ve vaatleri, Batı medyasının "iki düzen arasındaki hesaplaşmayı" savunması, bugünkü soğukluğun yanında bir şaka gibi duruyor. Çin basınındaki yorumlara göre, “tabutun tamamen kapalı olduğunu söylemek zor olsa da  Demokrasi Zirvesi bu konuda utanç verici bir gösteriye dönüştü”. Hatta bu yorumlara göre Demokrasi Zirvesi’nin önemi artık olumsuz bir eğitim materyali olmaktan ibaret ve herkese ABD'nin sözde "kurallara dayalı uluslararası düzeninin" neye benzediğini açıkça gösteriyor. Sadece Çin medyasında değil, Afrika medyasında da benzer yorumlar var. Bunlara göre, "Demokrasi Zirvesi, dünyanın gözünde Amerikan demokrasisinin kötü bir resmini çiziyor ve ABD'nin etkisinin zayıfladığını tam olarak gösteriyor. Kendini sözde ‘demokratik kampın başkomutanı’ ilan eden güç, demokrasiyi siyasi bir araç olarak silahlandırarak, dünyayı keyfi bir şekilde bölerek ve ardından nifak tohumları ekerek egemenliğini ileri sürmeye çalışıyor.”

“Demokrasi kisvesi”

Çin olsun, Afrika olsun dünyanın büyük çoğunluğuna göre ABD’nin demokrasisi kendisinin ve müttefiklerinin piramidin tepesinde durduğu ve dünya ülkelerinin neredeyse yarısının girmeye uygun olmadığı bölünmüş bir dünya. Ayrıca, her ülkenin kendi kalkınma yolunu arama hakkı ortadan kaldırılarak ABD’nin hegemonyasını tam itaat isteniyor. Yapay zeka ve dijital teknoloji de dahil olmak üzere insanlığın bilimsel ve teknolojik ilerlemesindeki başarılar bile ABD’nin ideolojik söylemine hapsediliyor. Gelişmekte olan ülkelere ise kalkınma alanı bırakılmak istenmiyor. Dünyadaki tüm ülkelerin demokratik siyaset inşa etme konusunda birbirlerinin deneyimlerini paylaşması ve öğrenmesi şüphesiz gerekiyor. Ancak bu bir tarafa üstünlük sağlama hakkı vermiyor. Demokratik standartların tek bir modele göre tanımlanması, tam olarak başlı başına demokrasi dışılığın bir tezahürü. “Demokrasi" kisvesi altında diğer ülkelerin iç işlerine karışmak ise ABD’nin eylemlerinin özünü oluşturuyor. Kamil Erdoğdu  YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN