Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran en önemli diplomatik olay
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 16-17 Mayıs tarihlerinde
Çin’i ziyareti olmuştur. Putin’in 2000 yılında göreve gelmesinden bu yana bu Çin’i 19. ziyareti olmuştur.
ABD’nin en büyük iki jeopolitik rakibinin
Beijing’de bir araya gelmeleri, aralarındaki ilişkiyi daha da derinleştirme kararı almaları ve bu ilişkiyi her alanda ticaret, siyaset, kültür, eğitim, güvenlik ve askeri alanlarda da geliştirmeyi taahhüt etmeleri özellikle son yıllarda
Çin ve Rusya ile mücadeleyi adeta kedisine vazife olarak kabul etmiş olan
ABD’yi oldukça rahatsız etmiştir. Beijing'e gelmeden önce Putin, Çin devlet medyasına iki ülkenin karşılıklı derin bir güvene sahip olduğunu ve adil, çok kutuplu bir dünya düzeninin inşası amacıyla dış politika koordinasyonunu güçlendirdiklerini söyledi.
Ziyaretin zamanlaması da oldukça önemliydi. Bir taraftan Orta Doğu’da bölgesel savaşa dönüşme ihtimali olan ve aynı zamanda da büyük bir insanlık dramının ve vahşetin yaşandığı Gazze meselesi, öbür tarafta ABD ve NATO’nun tüm gücüyle desteklediği Ukrayna’nın Rusya’yla savaşı ve nihayetinde Xi Jinping’in Avrupalı liderlerle son dönemde geliştirmiş olduğu diyalog. Özellikle, Xi Jinping’in son Avrupa turu da oldukça dikkat çekiciydi. Bunun yanında Çin için zamanlama açısından bu ziyaretin ayrı bir önemi daha vardı. 20 Mayıs günü yani bugün Tayvan’ın yeni seçilen bağımsızlık yanlısı Cumhurbaşkanı Lai Ching-te’nin yemin töreninin olmasıydı. Çin, günlerdir, Tayvan karasularının hemen yanında donanmasını konuşlandırarak gözdağı veriyordu. Bu nedenle, Putin’in Tayvan konusunda desteğini alması önemliydi. Gerçekten de Putin Tayvan konusunda Çin’in arkasında olduğunu belirtti. Ayrıca Tayvan’a bitişik yakın sularda tatbikat kararı da alındı. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz Nisan ayında ABD, Filipinler ve Japonya ile Pasifik’te yeni bir üçlü askeri ittifak kurmuştu. Aslında geçen yıl yine Nisan ayında aynı ittifakı Japonya ve Güney Kore’yle kurmuştu; ancak Güney Kore’den kaynaklanan siyasi gelişmeler dolayısıyla ABD bu ittifakı Filipinler ile güçlendirmeyi tercih etti. Her ne kadar geçen yılki üçlü ittifak ortadan kalkmadıysa da bu yılki kurulan üçlü ittifak daha canlı ve dinamik. ABD, Filipinler üzerinden Güney Çin Denizi’ndeki duruma müdahale etmek istiyor. Daha şimdiden Güney Çin denizi yakınlarında ABD ile Filipinler devriye gezmeye başladılar bile. Ayrıca ortak iki tatbikat da gerçekleştirdiler. Ancak ABD’nin esas ittifakı 2021’de Avustralya ve İngiltere ile birlikte kurduğu AUKUS’tur. Nisan ayında Japonya başbakanıyla yaptığı görüşmede Biden Japonya’nın da AUKUS’a alınması konusunda hemfikir olduklarını söylemiştir. Böylelikle önümüzdeki günlerde AUKUS, JAUKUS’a dönüşecektir.
Çin-Rusya ortak açıklaması
İki liderin Beijing'de yaptığı ortak açıklama ile beş ilkeye bağlılıklarını teyit etti. Bu beş ilke şunlardır:
- Birinci ilke: Karşılıklı saygı göstermeyi ve her iki tarafın temel çıkarlarını ilgilendiren konularda birbirini desteklemeye yönelik kesin kararlılığı içerir.
- İkinci ilke: Karşılıklı yarara dayalı işbirliğinin yeni mimarisini şekillendirmek için kazan-kazan yaklaşımını teşvik etmekten ibarettir.
- Üçüncü ilke: Asırlardır süregelen dostluk bağlarımızı sürdürmek ve bu dostluğu nesilden nesile aktarmaktır.
- Dördüncü ilke: Çeşitli küresel yönetişim vizyonlarını doğru yola koymak için stratejik işbirliği ruhuyla hareket etmemiz gerektiğidir.
- Beşinci ilke: sıcak noktalarda (Filistin ve Ukrayna) hakikat ve adalet adına siyasi bir çözümün teşvik edilmesiyle ilgilidir.
Ayrıca, iki lider, iki ülke orduları arasındaki bağları sıkılaştırma ve ortak tatbikatların kapsamını genişletme sözü verdi. Putin, Rusya ve Çin'in ekonomik bağlarını övdü ve ortaklıklarının uluslararası arenada istikrarı sağlayan ana faktörlerden biri olduğunu söyledi. Xi ise, Moskova ile Beijing arasındaki dostluğu vurguladı ve kendisinin ve Putin'in birbirlerine stratejik rehberlik sağladığını söyledi. Bunun yanında iki lider, Rusya ve Çin'i tehdit eden nükleer füze konuşlandırmalarının yanı sıra Washington'un İngiltere ve Avustralya ile olan AUKUS ittifakını da kınayarak, "Ülkelerimizin sözde ikili çevreleme politikasına yönelik yıkıcı ve düşmanca tutumuna karşı koymak için etkileşimi artırmayı ve koordinasyonu sıkılaştırmayı amaçlamaktadır" dediler.
Xi Jinping ve Putin’in ABD’nin Pasifik’te Çin ve Rusya’yı çevrelemeye yönelik bu ittifaklar politikasına karşı birlikte hareket etme kararı almaları ve Pasifik bölgesini ABD’ye karşı müdafaa etmek için birlikte hareket edeceklerini dile getirmeleri, yeni bir mücadele sürecinin de yolda olduğunu göstermektedir. Putin açıkça Asya Pasifik’in güvenliğini sağlayacaklarının taahhüdünü vermesi Pasifik’te yeni bir dönemin başladığını göstermesi açından önemliydi.
Halihazırda, Çin ve Rus silahlı kuvvetleri arasındaki ilişkiler daha da derinleşmektedir. Geçtiğimiz mart ayında Rus, Çin ve İran donanmaları Umman Körfezi'nde ortak tatbikatlar düzenlediler; bu tatbikatlar, 2018'de başlayan bir serinin sonuncusuydu. Ağustos ayında Rusya ve Çin'in Alaska yakınlarında gerçekleştirdiği ortak deniz devriyesi muhtemelen Amerika anakarasına bu kadar yakın olan en büyük ortak deniz devriyesiydi.
Eskiden Sovyet Rusya zamanında Çin’le Sovyetler Birliğini ideolojik nedenler bir araya getirirken bugün Rusya ve Çin’i jeopolitik nedenler bir araya getirmektedir. Ancak jeopolitik nedenler de tek başına yeterli değildir. Bu nedenle Çin ve Rusya, Putin’in deyimiyle 'ƒqukimin icat ettiği belli olmayan bir takım kurallara dayalı uluslararası düzeni' değiştirmeye yönelik birlikte adım atma kararı vermişlerdir. Putin’in ziyaretinin ana gündem maddelerinden bir tanesi de güçlü bir Birleşmiş Milletler'in ve Uluslararası Hukukun temelinde olduğu yeni bir dünya düzeniydi. Putin ve Xi görüşmede uluslararası ilişkilerin demokratikleştirilmesini ve BM’nin güçlendirilmesi ve uluslararası hukukun tesis edilmesi konusunda görüş birliğine vardılar. İşte! ABD’yi en çok rahatsız eden konu başlığı bu mevcut uluslararası düzenin değiştirilmesi meselesi.
Ancak bu uluslararası düzenle ilgili tartışmalar sadece kuru hamasetle sınırlı değil aynı zamanda içi dolu özellikle kurumsal ve kuramsal alt yapısı geliştirilmiş ve gelişmeye de devam eden bir süreç. Bu bağlamda yeni dünya düzeninin ilk önce ekonomik zeminde yükselmesi konusunda da liderler hemfikir. Bu bağlamda öncelikle doların hakimiyetine karşı iki ülke birlikte hareket etme kararı almışlar ve bu yöndeki eylemlerinin sonucu neredeyse ticaretlerinin yüzde doksanını yerel para birimleri olan ruble ve yüan ile yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar. Bu bağlamda yerel para birimleriyle ticaret meselesi BRICS zemininde dile getirilmiş ve önümüzdeki süreçte burada geliştirilmeye çalışılacaktır. Belki orta vadede tıpkı Avrupa Birliği’nde olduğu gibi BRICS zemininde daha geniş katılımlı bir ortak merkez bankası hatta ortak bir para birimi de oluşturulabilir.
Bunlar kısık sesle de olsa şu anda konuşuluyor. İki lider de görüşmede yeni bir dünyadan bahsederken bu yeni dünyanın sadece Rusya ve Çin’den ibaret olmadığını vurgulayarak özellikle Küresel Güneye işaret ederek Rusya ve Çin’in her zaman küresel güneyin yanında olacaklarını ve küresel güneyi dış zararlı etkilere karşı koruyacaklarının sözünü vermişlerdir. Ne ilginçtir ki Çin ve Rusya’nın adını koymadıkları yeni bir dünya düzeni arayışı ve bu yönde çabaları ABD’nin Hint-Pasifik projesinden daha başarılı olmuş daha fazla görünür hale gelmiş ve özellikle Küresel Güney nezdinde daha itibar edilir bulunmuştur.
Çin çok kutuplu bir dünya düzenini 1980’lerden beri sürekli gündeme getirmektedir. Ancak Çin’in çok kutuplu dünya düzeni sadece Rusya’dan ibaret de değildir. Bir başka deyişle bir çiçekle bahar gelmeyeceğinden dolayı Rusya’nın yanında Avrupa ülkelerini de bu çok kutuplu yapının bir parçası olarak görmek istemektedir. Özellikle, Avrupa Birliği ile bu zeminde bir işbirliği geliştirmeyi çok arzu etmektedir. Son Avrupa ziyaretinde de Xi Jinping, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüşmelerinde bu hususları dile getirmiş, Çin’in Avrupa Birliği’ne karşı herhangi bir önyargısı veya düşmanlığının bulunmadığını, Çin’in kapılarının her zaman Avrupa Birliği’ne açık olduğunu söylemiştir. Avrupa Birliği’nden de benzer bir yaklaşım gelmiş ancak Avrupa Birliği’nin tek şartı Çin’in Ukrayna savaşında Rusya’ya destek vermemesi, Rusya’ya çifte kullanımlı mal ve hizmet satışını sona erdirmesini ve Rusya’yı barışa ikna etmesini istemiştir. Çin de Ukrayna savaşının tarafı olmadığını aksine tarafsız olduğunu sadece ve sadece barışın tarafında olduğunu söylemiştir. Xi Jinping ile görüşmesinde Putin, barış için hazır olduklarını söylemiş ve
Çin’in 12 maddelik barış planını desteklediklerini ve Çin’in barış için verdiği destek için de minnettar olduklarını söylemiştir. Filistinlilerin de gözü kulağı bu görüşmedeydi. Dolayısıyla iki lider görüşmede sadece Ukrayna barışını görüşmemiş aynı zamanda Gazze’de sürmekte olan vahşetin de bir an önce sona ermesinin gereğini vurgulamıştır. Ayrıca Filistin meselesinin çözülebilmesi adına Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde meselenin çözülmesi, bu bağlamda 1967 sınırlarına dayalı başkenti Doğu Kudüs olan iki devletli formülü de bugüne kadar yaşanmış anlaşmazlıkların çözümü için tek formül olarak görmüşlerdir. Gerçekten de Çin ve Rusya’nın Birleşmiş Milletler ‘de Filistin meselesinde her daim Filistinlilerin yanında durduğu bilinmektedir. Bunun en yakın örneği geçtiğimiz haftalarda Filistin devletinin tanınması konusunda yapılan oylamada da Rusya ve Çin’in olumlu oy kullanmış olmasıdır. ABD, Çin'in bir yandan Rusya'ya uydu istihbaratı ve savaş uçağı parçalarının yanı sıra mikroçipler, takım tezgahları, optik ekipmanlar, elektronik sensörler ve telekomünikasyon ekipmanları gibi çift kullanımlı bileşenler sağladığını iddia etmektedir. Çin tarafı bu iddiaların asılsız olduğunu söylüyor. Kuşkusuz buradaki en ironik durum ABD’nin daha yeni Ukrayna savaşı için 61 milyar dolar yardımda bulunmuş olması ve Abrams tankları, F-16’lar, çok namlulu roketatarlar, hava savunma sistemleri gibi
birçok askeri ekipmanı Ukrayna’ya vermiş olmasına rağmen Çin’in Rusya’ya sattığı ev elektroniğinin savaş endüstrisinde kullanıldığı iddiası açıkça sinekten yağ çıkarmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Enerji jeopolitiği
Geçen yıl Çin'in Rus petrol ithalatı 2022'ye göre yüzde 24 artışla 107 milyon ton gibi rekor bir seviyeye ulaştı. Rusya, Çin'in ham petrol ithalatının neredeyse beşte birini sağlayarak en büyük tedarikçi haline geldi. Bu haliyle Suudi Arabistan’ın yerini aldı. Çin'in Rus doğalgaz ithalatı yüzde 62 arttı. Doğalgazı Sibirya’nın gücü hattından alıyor ancak artık yetmiyor, Çin’in daha fazla talebi var. Bunun için, Moğolistan’dan geçecek yeni bir hat olacak olan Sibirya’nın Gücü -2 doğalgaz hattı üzerinde görüşmeler sürüyor. Rusya, önerilen ikinci gaz boru hattı aracılığıyla Çin'in daha da fazlasını satın almasını istiyor. Çin'in fiyat konusunda sert oynamasıyla müzakereler yıllardır sürüyor. Ancak Putin,
Harbin’de yaptığı basın toplantısında anlaşamaya varıldığını söyledi, ayrıca bu yeni doğalgaz hattının yanına bir de petrol boru hattı inşa edileceğini söyledi.
Şimdi ABD’de şöyle bir senaryo konuşuluyor: Çin ile ABD arasında savaş patlak verirse ABD, kendisinin kontrolünde olan denizlerde Çin’e enerji sevkiyatını engelleyeceği için Rusya, boru hatları ve kara rotalarını kullanarak ABD’nin denizden Çin’e yönelik ablukasını aşarak Çin'e ihtiyacı olan enerjinin en azından bir kısmını sağlayabilir. Bu nedenle bu işbirliğinin engellenmesi için ABD her yolu deniyor. Zira ABD’nin elindeki en önemli silah enerji kartı ve Çin de artık yavaş yavaş Orta Doğu enerji kaynaklarından farklı enerji kaynaklarına doğru yönelmeye başlamış durumda. Rusya, İran ve Orta Asya ülkeleri yeni tedarikçiler olarak ön plana çıkıyor.
Birkaç hafta önce ABD’de Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines Kongre üyelerine verdiği ifadede Çin ve Rusya'yı ilk kez Tayvan konusunda birlikte tatbikat yaparken görüyoruz dedi. [Biz] buranın Çin'in kesinlikle Rusya'nın kendileriyle çalışmasını istediği bir yer olduğunun farkındayız ve onların bunu yapmaması için hiçbir neden göremiyoruz. Savunma İstihbarat Teşkilatı direktörü Jeffrey Kruse
da aynı oturumda ABD'nin Çin ve Rus orduları arasındaki daha yakın işbirliğine uyum sağlaması gerektiğini söyleyerek, Rus ve Çin kuvvetleri birlikte sorunsuz bir şekilde çalışma yeteneğine sahip olmasalar bile kesinlikle işbirliği içinde olacaklarını ve bunu kuvvet yapımızda ve planlamamızda dikkate almamız gerektiğini söyledi. Rusya ve Çin'in, ABD'nin müttefikleriyle yaptığı gibi bir savunma anlaşması olmamasına rağmen, bunun önemli küresel etkiye sahip işbirliğini engellemediğine inanılıyor.
Pasifik’te güç dengesini değiştirecek bir başka gelişme de Çin-Rusya ortak füze kalkanı projesi. Füze savunması erken uyarı sistemi için yeni teknoloji transferi, Putin tarafından 2019'da onaylandı. O zamandan bu yana, bir Rus tedarikçiyle yapılan sözleşmeye ilişkin açıklama dışında, ilerleme konusunda kamuoyuna çok az ayrıntı verildi. Ancak Çinli askeri uzmanlar füze kalkanı üzerindeki ortak çalışmanın devam ettiğini söylüyor. Moskova ve Beijing'in füze savunma sistemlerini entegre etmesi durumunda, kuzey Rusya topraklarındaki sensörlerin Çin'e, Çin'i vurmak için o bölgeyi geçmek zorunda kalan ABD’nin kıtalararası balistik füzeleri konusunda daha erken uyarı verebileceği
söyleniyor. Böyle bir ortak erken uyarı sisteminin, Çin'in yaklaşan bir nükleer saldırı uyarısı aldığında nükleer silah fırlatmasına da olanak tanıyacağı ifade ediliyor. Bu, nükleer silahları yalnızca misilleme amacıyla kullanma stratejisinden (ikinci vuruş seçeneği) bir değişime işaret edecek.
İki lider ilk defa kucaklaştı
Xi Jinping, Putin’i uğurlarken sürpriz bir hamle yaparak Putin’e sarıldı. Bu ilk defa gerçekleşen bir olaydı. Zira Çin’in Xi Jinping protokole önem veren ve ikili ilişkileri mesafeli sürdüren bir lider olarak tanınıyor. Xi Jinping, muhatabıyla tokalaşırken arada bir kol mesafesini her zaman muhafaza eder. Bu üslubu Afrika’dan küçük bir ülke lideri için de aynıdır, ABD Başkanı için de aynıdır. Ancak bu defa
Xi’den öyle bir hamle geldi ki Putin bile şaşırdı.
Bu sarılma olayı ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Kirby’e bile dahi soruldu. Kirby de; "Sarılmak mı? Evet, bu onlar için güzel bir şey" dedi. Sözcü Kirby, ziyaret ile ilgili değerlendirmesinde ise ABD'nin Putin ile Xi arasındaki toplantının sonuçlarına şaşırmadığını söyledi. Kirby, "Bu toplantıdan bizi şaşırtacak bir şey çıkmadı" dedi. Bu ilişki ve nereye gittiği konusunda endişelenmediğimizi söyleyecek kadar ileri gitmeyeceğim. İzliyoruz" diye ekledi. Sonuç olarak, ABD, bu tabloyu bizzat kendi eliyle yarattı. Çin ile uzun soluklu işbirliği sürecini bir tarafa bırakarak Çin’i düşmanlaştırması, Çin'in bir tehdit olarak ortaya çıkmasından çok ABD’nin kendi liderliğinde tek kutuplu sistemin var olmasını sağlamaya çalışmasından kaynaklanmaktadır.
Ancak tarihin akışının önünde hiçbir güç duramaz. Tek kutuplu sistem aslında ölü doğmuş bir sistemdi;ancak soğuk savaşın bitiminin ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının getirdiği o türbülans bir geçiş dönemi olarak ABD’ye önemli bir imkân verdi ve ABD, burada tek kutuplu yapının tadını çıkardı. Fakat bugün gelinen noktada artık bölgesel güçler de görülür hale geldi ve küresel etkileri artık yadsınamaz bir şekilde hissediliyor. Avrupa Birliği, Çin, Rusya, Hindistan, Japonya, Türkiye, Güney Afrika ve İngiltere artık küresel yönetişimde söz sahibi olmak istiyorlar. Kissinger, ABD için en büyük felaketin iki cephede yani hem Rusya’yla hem de Çin’le aynı anda mücadele etmek olduğunu defalarca söylemiştir. Şimdi ABD’nin önünde bir seçenek kalmamıştır. Bugünden sonra Rusya’yı yanına alıp Çin’le mücadele edemez. Ya da tam tersi Çin’i yanına alıp Rusya’yla mücadele edemez. Çin ve Rusya’yı tarihinde hiç olmadığı kadar birbirine yakınlaştırıp Avrasya’da güçlü bir blok
olarak karşısına çıkmasını bizzat kendi eliyle sağlamıştır.
Xi-Putin görüşmeleri 2024 yılı için henüz bitmedi. Önümüzdeki aylarda Kazakistan’da Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi yapılacak. İki lider burada da görüşecekler ayrıca Çin Şanghay İşbirliği Örgütü’nün dönem başkanlığını alacak. Bu zirveden sonra ekim ayında Rusya’da
BRICS zirvesi var.
Zirve dönem başkanlığı bu yıl Rusya’ya geçecek. İki lider bu zirvede de görüşecekler. Bu görüşme önemli olacak çünkü birkaç hafta sonra ABD’de Başkanlık seçimleri var.
Toparlamak gerekirse, Çin ve Rusya dönem başkanlıklarını birbirlerinin desteklemede kullanacaklar.
Böylece, 2024 yılı Xi-Putin görüşmeleriyle geçecek gibi görünüyor.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN