Türkiye’nin BRICS üyeliği konusundaki isteğini Çin’de bir kez daha gündeme getirmesi ve hemen ardından Rusya’nın bu durumu memnuniyetle karşıladığını açıklaması, Türkiye’nin yönelimine ilişkin tartışmaları, Çin ve Rusya’yla ilişkilerini, Küresel Güney’in ittifaklarını gündemde yeniden öne çıkardı. Önümüzdeki hafta Rusya’nın ev sahipliğinde yapılacak BRICS zirvesinde bu konunun da konuşulacağı anlaşılıyor. BRICS, yani üyelerinin isimlerinin İngilizce baş harfleriyle Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan grup, 2006 yılında, ilk dört ülkenin New York’taki toplantısıyla kuruldu. 2009 yılında Rusya’daki zirveyle kurumsallaştı. 2010 yılındaki genişlemeyle Güney Afrika 2011’de; 2023 yılındaki genişlemeyle ise Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri 2024’te gruba katıldılar. BRICS üyesi ülkeler; nüfuslarıyla, enerji zenginlikleriyle, nükleer güçleriyle, gelişen pazarlarıyla, ekonomik büyüklükleriyle dikkat çekiyorlar. Toplamda dünya nüfusunun yüzde 45’ini, dünya ekonomisinin yüzde 28’ini (ekonomilerinin toplam büyüklüğü 28.5 trilyon dolar) oluşturuyorlar. Türkiye’nin BRICS üyeliği, şüphesiz Türkiye’nin BRICS üyeleriyle ilişkileri yanında, bölgedeki konumunu, batıyla münasebetlerini de etkileyecek bir gelişme olacağından, batıda da yakından ve de endişeyle izleniyor. Üstelik bu üyelik; ABD emperyalizminin hegemonya kabiliyetinin hayli aşındığı bir süreçte hayata geçerse, daha da dikkat çekici olur. Bu sayede Türkiye’nin, Küresel Güney’in önemli bir ittifakına üye olması, Türkiye’nin iç siyasetinde de tartışmaları, saflaşmaları çeşitlendirir, boyutlandırır. Türkiye’nin üç büyük dış ticaret ortağından ikisinin Rusya ve Çin olduğu düşünülürse, bu ekonomik ve ticari ilişkilerin, sadece ikili ilişkiler düzeyinde kalmaması, bölgesel ittifaklarla da pekiştirilmesi, Türkiye’nin bölgede de elini güçlendirir. Unutmamak gerekir ki, Küresel Güney, gelişen dünya, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımıyla mazlum milletler, kendi ekonomik, politik, diplomatik ittifaklarını, güvenlik örgütlerini kurup genişlettikçe, bu yapılar arasındaki etkileşim de artmaktadır. O bağlamda Çin’in öncülük ettiği ve 2022 yılında gündeme getirdiği Küresel Güvenlik Girişimi’nin geçen iki yıl içinde giderek daha fazla ülkenin dikkatini çekmesi, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün ve BRICS’in genişlemesiyle, Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin 2013 yılından bu yana aldığı mesafeyle birlikte düşünülmelidir. Türkiye’den başlayan, Kafkasya – Hazar Denizi – Orta Asya üzerinden Çin’e ulaşan ve kısaca Orta Koridor olarak anılan Trans Hazar Doğu – Batı Orta Koridor Girişimi de önemlidir. Ulaşımda süreyi (2 bin kilometre ve 15 gün) ve maliyeti düşürmesi yanında, Türkiye’nin bölgeyle bağlarını güçlendirmekte, Karadeniz ve Akdeniz havzalarının ötesinde, Avrupa’dan Asya’ya hızlı ve kesintisiz ulaşım sağlamaktadır. Bu yönüyle Kuşak ve Yol Projesi’yle birbirini besleyen, destekleyen bir bakış açısıyla değerlendirilmeli, aynen Irak’ın güneyinde Basra’dan başlayıp Türkiye’ye ulaşan Kalkınma Yolu Projesi gibi, bölgesel ticareti, işbirliğini, ortak kalkınmayı, refahı ve istikrarı pekiştirecek bir proje olarak görülmelidir. Barış Doster 
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN