Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde, mevcut başkan ve Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden hakkındaki haberler, fotoğraflar, oğluyla ilgili mahkeme kararları, katıldığı toplantılarda, ikili görüşmelerde ve uluslararası zirvelerde yaptığı gaflar, gündemden düşmüyor. Başkan olarak şimdiye dek performansı pek parlak olmayan, ekonomide ve dış politikada karnesi zayıf olan Biden yönetimi, bu durumu perdelemek ve seçmen desteğini almak için, çareyi her zaman olduğu gibi “dış düşman” söyleminde buluyor. Rusya ve Çin başta olmak üzere, ABD’nin hegemonyasına itiraz eden, ABD’nin politikalarına karşı çıkan, direnen hangi devlet var ise onlar aleyhinde propaganda yapıyor. Ne var ki, ABD’nin bu propagandalarını, bizzat ABD kaynaklı veriler, istatistikler, haberler çürütüyor. Mesela, Uluslararası Para Fonu (IMF), Shanghai Merkezi kurulması, bunun bir kanıtı. Mesela, bizzat ABD üniversitelerinin yaptığı araştırmalara, bizzat ABD medyasının yazdığı haberlere göre, Çin’in dünyanın çok farklı bölgelerinde gelişen ticari ilişkileri, verdiği krediler, yaptığı yatırımlar buna bir başka örnek. Mesela, Çin’in söz konusu ülkelerle gelişen ticari ilişkilerinin, siyasi ve diplomatik ilişkileri beslemesi bir diğer örnek. Mesela, gelişen ikili ilişkilerin, Çin’in de üyesi, kurucu üyesi olduğu uluslararası örgütlerle ilişkileri pekiştirmesi, bu kapsamda BRICS ve Shanghai İşbirliği Örgütü gibi örgütlerin yeni üyelerle genişlemesi, önemli bir örnek. Bu örnekler de gösteriyor ki, ekonomik ilişkilerin politik, diplomatik ilişkilere yaptığı katkı, ABD’ye rağmen gelişiyor ve ABD bunu engelleyemiyor, hem de hemen sınırlarının ötesinde bile. Örneğin, 2005 yılından beri Çin’in, Çin Kalkınma Bankası ve Çin İhracat – İthalat Bankası vasıtasıyla, Latin Amerika ve Karayipler’deki ülkelere 120 milyar dolardan fazla kredi vermiş olması, önemli. Venezüella’dan Brezilya’ya, Arjantin’den Bolivya’ya, Küba’dan Kosta Rika’ya, Surinam’dan Barbados’a dek çok sayıda ülkeye, enerji, altyapı ve madencilik sektörleri başta olmak üzere pek çok alanda verilen krediler, ikili ilişkileri de güçlendiriyor. Ortadoğu bölgesinde de tablo aynı. Mesela, Çin’in Mısır’la ilişkileri, bu ülkedeki önemli yatırımcılardan biri olması, ikili ticaretin artması ve 2023 yılında 13.9 milyar dolara ulaşması, dikkat çekiyor. Keza Çin, İsrail’le ilişkileri de iyi olan bir devlet, hem de Filistin sorununda iki devletli çözümü desteklediği, Filistin’i tanıdığı ve İsrail’in politikalarını eleştirdiği halde. Çin’in Avrupa’yla ticari ilişkileri de, ABD’nin onca itirazına karşın güçlü. Örneğin, Çin ve Avrupa arasında hizmet veren yük trenlerinin sayısı Mayıs 2024’te, önceki yıla oranla yüzde 14 artmış, 1724 sefere ulaşmış ve 186 bin adet standart konteyner (yaklaşık 33 metreküp) taşınmış. Gelişen ilişkiler şüphesiz, gelişmekte olan ülkelerin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle mazlum milletlerin, son yıllarda yaygın olarak kullanılan tabirle küresel güneyin özgüvenini de artırıyor. Bu ülkelerin daha cesur, daha bağımsız hareket etmelerinin de önünü açıyor. Bu tablo somut olarak İsrail’e karşı alınan tutumda kendini gösteriyor. Hele de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, İsrail aleyhinde, soykırım suçlamasıyla, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açması, bunun önemli bir göstergesi. Çin’in kısa adı RCEP olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması’na üye ülkelerle ticareti de gelişiyor. Üye ülkelerin kendi aralarındaki ticaret hacmi 2023 yılında 5.6 trilyon doları bulurken, Çin’in RCEP üyesi diğer 14 ülkeyle yaptığı ticaret de 1.8 trilyon dolara ulaşmış. Sıraladığımız bu bilgiler, istatistikler, açık kaynaklarda bulunabilen, bir kısmı ABD medyasında da yer alan bilgiler. Bu veriler, ABD Başkanında da bulunduğuna göre, başkan, ya gerçeği söylemiyor ya da kamuoyunu Çin konusunda aldatırken, açıkça bilgileri çarpıtıyor ve bu yolla seçmen desteğini artırmaya çalışıyor. YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN