Xi Jinping ile Joe Biden’ın San Francisco zirvesi, Çin ile ABD’nin ilişkileri rayda tutup tutmayacağının tartışıldığı bir süreçte verilen kararı yansıtması bakımından önemliydi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ABD Başkanı Joe Biden’a, Çin-ABD ilişkilerinde iki yol bulunduğunu belirterek hangi yolun nereye çıkacağına işaret etti: “Biri dayanışma ve işbirliği içinde küresel güvenliği ve refahı teşvik etmek, diğeri, ‘sıfır toplamlı oyun’ mantığına saplanarak düşmanlığı ve cepheleşmeyi kışkırtmak, dünyayı kargaşaya ve bölünmeye sürüklemek. Bu iki yol, insanlığın ve gezegenin geleceğine karar verecek iki farklı doğrultuya işaret ediyor.” Biden’ın “sıfır toplamlı oyun” esaslı yolu terk edebileceğini varsaymak elbette mümkün değil ama Çin’le ilişkileri rayda tutmaya duyduğu ihtiyaç nedeniyle normalleşmeyi istediği de ortada. Nitekim sonuçlarına bakarak zirveyi Çin ile ABD’nin “normalleşme yolunda iletişim kanallarının açık tutulmasında mutabakata varması” olarak özetleyebiliriz. Ancak neredeyse bu sonuçtan daha önemlisi, iki ülkenin San Francisco zirvesine neden ihtiyaç duyduğuydu. Bu makalede o ihtiyacı ortaya çıkaran üç temel özelliği inceleyeceğim: ABD ŞİRKETLERİ ÇİN’LE İŞBİRLİĞİ İSTİYOR 1. özellik: ABD’nin Çin’le ilişkileri düzeltmeye olan ihtiyacı, Çin’in ABD’yle ilişkileri düzeltmeye olan ihtiyacından daha fazlaydı. Çünkü: Biden yönetimi Trump’ın başlattığı ticaret savaşını sürdürse de, son birkaç aydır, ekonomi ve ticaret ağırlıklı temaslarını artırarak buzları bir parça eritmeye çalışıyordu. Özellikle ABD Hazine Bakanı Janet Yellen ile Ticaret Bakanı Gina Raimondo’nun art arda Beijing’e yaptıkları ziyaretleri ve Çin’le ticareti önemseyen çıkışlarını bu kapsamda değerlendirebiliriz. Dahası, ABD’nin Çin’i hedef alan yaptırımlarından dolayı ticari kayıplar yaşayan büyük ABD şirketlerinin şikayetlerinin de son dönemde gittikçe arttığını not etmeliyiz. Özetle, ABD’nin Çin’e ticaret savaşı ABD’li şirketleri vuruyor ve sonuçta ABD ekonomisini de olumsuz etkiliyor. İşte ABD yönetimi, şirketlerin şikayetlerini dikkate almak zorunda kalarak, ticaret savaşını “bir parça” yumuşatmak istiyor görünüyor. ABD’nin San Francisco zirvesine Çin’den daha hevesli olmasının temel nedeni bu. Ancak bunun Amerikan devlet aygıtı ve egemen sınıfı içinde bir çatışma doğurduğu da ortada. Xi Jinping’in Biden’le zirvesinin dışında Tesla başta ABD’nin en büyük şirketlerinin CEO’larıyla buluşması, o çatışmayı su yüzüne çıkardı. Çin’le ilişkilerde şahin konumunda olan ABD kongre üyeleri bu buluşmaya büyük tepki gösterdi. ABD’NİN ÇİN’E İHTİYACI 2. özellik: ABD’nin küresel sorunları çözmekteki yetersizliği. ABD, büyük güçlere ait olan “savaş da çıkarabilen, barış masası da kurabilen” ülke özelliğini bir süredir kaybetti, çünkü hegemonyası zayıflıyor. ABD Suriye’de, Libya’da çıkardığı savaşları lehine sonuçlandıracak şekilde barış masaları oluşturamadı. Bu sorunların üstüne Ukrayna-Rusya savaşı ile İsrail-Filistin çatışması da eklendi. Ancak ABD’nin gücü ve kapasitesi tüm bu meseleleri kendisi ve müttefikleri lehine çözüme yetmiyor. İşte bu durum, ABD’yi Çin’le ilişkilerini belli oranda düzeltmeye mecbur ediyor. Çünkü Çin bu çatışmaların genişlemesini kontrol altında tutabilecek siyasi ve ekonomik etkiye sahip. SORUNLARIN KAYNAĞI ÇİN DEĞİL ABD 3. özellik: Sorunlarının çözüm anahtarı ABD’de. Çin ile ABD arasındaki sorunların çözüm yoluna girip girmemesi, Çin’den ziyade ABD’ye bağlı. Çünkü iki ülke arasındaki sorunlar listesine bakılırsa, sorunların nedeninin Çin değil ABD olduğu görülecektir: - Çin ABD’ye değil, ABD Çin’e ticaret savaşı açtı. - Çin ABD’ye değil, ABD Çin’e yaptırım uyguluyor. - Çin ABD’yi değil, ABD Çin’i “mücadele edilecek baş rakip” görüyor. Ve ABD bunu hem ulusal belgelerine hem de NATO’nun konsept belgesine kaydediyor. - Çin’in savaş gemileri ABD’nin karasuları yakınında değil, ABD’nin savaş gemileri Çin’in karasuları yakınında seyir halinde… - Çin ABD’nin çevresinde ABD’yi hedef alan ittifaklar kurmuyor, ABD Çin’in çevresinde Çin’i hedef alan ittifaklar kuruyor. Yani Çin ABD’yi kuşatmıyor, ABD Çin’i kuşatmaya çalışıyor. - İkili ilişkileri başlatan 1972 tarihli bildirilerdeki taahhütlere Çin değil ABD uymuyor. - Ve en önemlisi ABD kâğıt üstünde “tek Çin” ilkesini benimsemesine rağmen, Tayvan’da ayrılıkçılığı kışkırtıyor. Dolayısıyla ABD Çin’le ilişkilerini “gerçekten” düzeltmek istiyorsa, Çin’i hedef alan bu uygulamalarını geri çekmeyi ve her şeyden önemlisi Çin-ABD ilişkilerinin temeli olan üç bildiriye uymayı pratikte ortaya koymalıdır. ABD’NİN GÜVENİLMEZLİĞİ KONUSU Elbette ABD ile Çin arasındaki sorunlar, ABD’ye özgü liberal kapitalist model ile Çin’e özgü sosyalist model arasındaki çelişmelere dayanan sistemsel sorunlardır. Bu nedenle kesin çözümü yoktur. Dahası ABD, Çin’e özgü sosyalizmi ve onu uygulayan Çin Komünist Partisi’ni kendi liberal kapitalist sistemine karşı büyük tehdit gördüğü için de Çin’i hedef almayı hep sürdürecektir. Dolayısıyla ABD’nin bu tür zirvelerde bir mutabakata varması, gerçekten bir mutabakata vardığı anlamına gelmez. Emperyalist ABD, ihtiyacına göre hızla o mutabakata aykırı pozisyon alabilir. Kaldı ki ABD, Çin’le ikili ilişkilerini başlatan “kurucu anlaşma” niteliğindeki “üç bildiri”de altına imza attığı taahhütleri bile pratikte yerine getirmemektedir. O nedenle Çin ile ABD’nin San Francisco’da vardıkları “normalleşme yolunda iletişim kanallarını açık tutma mutabakatı”nın anlaşmaya dönüşebilmesi, ABD’nin başta Tayvan konusunda olmak üzere taahhütlerini yerine getirme adımları atıp atmamasına bağlıdır.