Cumhuriyet 101 yaşında; genç ama yorgun…

Çünkü Cumhuriyet tehdit altında ve tehlikede…

Çünkü birinci yüzyılda ortaya çıkan ve ikinci yüzyılda mutlaka çözülmesi gereken sorunlarla karşı karşıya…

Bağımsızlık Cumhuriyetin karakteridir

Mustafa Kemal, “bağımsızlık benim karakterim” derken, kişisel bir özelliğine değil, kurucu öznesi olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi karakterine işaret ediyordu.

Kurtuluş Savaşı, sadece bir işgalden kurtulma savaşı değil, çeşitli düzlemlerdeki bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldırma savaşıydı:

a) İstanbul’un siyaseten son elli yılda önce Londra’ya, sonra Berlin’e bağımlı olmasının kesilmesidir.

b) Ekonominin Düyûn-ı Umûmiye ve benzeri mekanizmalarla büyük devletlere bağımlılığının kesilmesidir.

c) Kul-hanedan ilişkisinin kesilmesi ve çağdaş devlet-yurttaşlık ilişkisinin inşa edilmesidir.

Ancak Cumhuriyet’in birinci yüzyılında, Kemalist Devrim’in sürdürülememesi sonucunda Türkiye tüm bunları yitirmeye başladı:

a) Ankara, NATO üzerinden Washington’a bağlandı; Atlantik kampı içinde ve blok siyasetleri düzleminde tam bağımsızlığını kaybetti. AB üyeliği gibi tam bağımsızlık ilkesine aykırı bir “hayal” hedef, hâlâ Ankara’nın stratejik hedefi.

b) Türkiye, ekonomide önce IMF’ye, ardından Londra tefecileri ile New York bankerlerine bağlandı. Türkiye’de lira değil dolar egemen oldu. Üreten değil satın alan, parası bitince borçlanan ülkeye dönüşüldü.

c) Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasının siyasi mekanizması olan meclis pek çok işlevini yitirdi ve birinci yüzyılın sonunda bu topraklarda yeni tür bir saray rejimi oluştu.

Laiklik Cumhuriyetin temelidir

Kurtuluş Savaşı ve devrimci Cumhuriyet ile kul vatandaşa/yurttaşa, ümmet millete/ulusa dönüştü. Kulun ve ümmetin hanedanla ve hilafetle ilişkisi yerine yurttaşın ve ulusun laik devletle ilişkisi inşa edildi.

Ancak Atlantik kampı içinde bağımsızlığın yitirilmesiyle birlikte, laiklik de aşındırılmaya başlandı. Çünkü Ankara’nın çağdaşlaşma hedefinin yerini, Ankara’nın bağlandığı emperyalist merkezin stratejik hedefi almaya başladı. Emperyalizmin stratejik hedefi, komünizmle mücadeleydi ve SSCB’yi İslamcılıkla kuşatmaktı.

Türkiye o çizginin devamında adım adım siyasal İslamcılığa teslim oldu ve ne yazık ki rejim değişiklikleriyle bugün bir “proto-Sünni İslam devleti” haline gelmeye başladı. Yarın için de ulusun ümmetleştirilmesi ve “federal bir din/ümmet devleti” kurulması hedefleniyor.

Devrimci olma zamanı

Dolayısıyla hepimiz için karar zamanıdır: Cumhuriyet’in birinci yüzyılının başındaki bağımsızlık ve laiklik hedeflerine mi sahip çıkılacak, yoksa birinci yüzyılın ortasında başlatılan ve sonuna doğru hızlandırılan ve yarın “federal din/ümmet devleti“ olması planlanan hedefe mi teslim olunacak?

Altı ok bir parti logosu değildir, programdır, stratejidir.

Altı ok, bir bütündür; eksik okla program uygulanamaz.

Devrimcilik, altı okun içinde en önemlisidir. Çünkü o ok olmayınca, diğer okların ulaşacağı mesafe kısalmaktadır.

Mustafa Kemal’i diğer kuruculardan ayıran en temel özelliği devrimciliğidir. O devrimci olduğu için devirebildi ve kurabildi.

Günümüzde de geçerlidir: Gerçekten Cumhuriyetçi olmak için önce devrimci olunmalıdır.