Gün geçtikçe, Orta Doğu'da tansiyon daha da yükseliyor. Daha birkaç ay öncesine kadar Gazze'de Hamas-İsrail Savaşı'ndan bahsedilirken, bugün gelinen noktada Orta Doğu'da birbirleriyle bağlantılı üç koldan üç savaştan bahsediliyor: -İsrail ile Hamas arasında Gazze Savaşı -Kızıldeniz'de ve Yemen'de ABD-İngiltere ile Husiler arasında savaş -İran, Suriye, Lübnan'da İran-Devrim muhafızları-Hizbullah ile İsrail-ABD arasında savaş 7 Ekim saldırılarının ardından uluslararası toplumun en büyük korkusu Gazze'deki savaşın bölgesel bir çatışmaya dönüşmesiydi. Hatta bunu engelleyebilmek adına ABD, Doğu Akdeniz'e uçak gemisi filosunu bile göndermişti. İsrail'in tüm provokasyonlarına karşın bölge ülkeleri sağduyularını muhafaza etmeyi başarmışlardı. Özellikle, İran ve devlet dışı aktörleri bu çatışmaya doğrudan taraf olmamak adına oldukça gayret sarf ettiler. Bu bağlamda, Lübnan'da bulunan Hizbullah'ın Hamas yanında İsrail’e karşı bir savaşa girişmesi ya da cephe açması yönündeki beklentileri sınır çatışmalarının ötesine gidemedi. Ancak İran topraklarında gerçekleştirilen terör saldırıları, Suriye'de Devrim Muhafızları Ordusu mensuplarına karşı yürütülen suikast politikası ve Hizbullah ile zaman zaman yoğunlaşan çatışmalar İran ve Hizbullah ikilisini son sürat çatışma sürecine çekmeye başlamıştır. ABD'nin Kızıldeniz'de ve Yemen'de İran destekli Husilere karşı yürütmüş olduğu savaşta Husilerin geri adım atmaması İran'ı da zor durumda bırakacaktır. Geçtiğimiz günlerde Mısır’ı ziyaret eden Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, özellikle, Kızıldeniz'de deniz ticaretinin aksamaması ve Husilerin seyrü sefer özgürlüğünü tehdit etmesi konusunda sert açıklamalarda bulundu. Çin Dışişleri Bakanı, Husilere bir an önce çatışmaların sona erdirilmesi ve gemilerin sağ salim Kızıldeniz'den geçişinin sağlanması konusunda çağrıda bulundu. Her ne kadar, Husiler, Çin ve Rusya gemilerine müdahale edilmeyeceğini söylese de Kızıldeniz'deki deniz ticaret trafiğinin aksaması, Süveyş kanalındaki geçişlere zam gelmesi ve yolun uzatılarak Afrika’nın etrafı dolaşılarak Avrupa'ya ulaşılması ve bunun navlun ücretlerinin artması üzerindeki etkisi şu anda dünyanın bir numaralı deniz yolları üzerinden ticaret yapan ülkesi Çin için büyük bir rahatsızlık kaynağı oldu. Zira ABD, ne Kızıldeniz'e ne de Süveyş kanalına bağımlı bir ülke değil. ABD, ticaretinin büyük bir bölümünü daha çok Asya-Pasifik ülkeleri ile Pasifik okyanusu üzerinden gerçekleştiriyor. Bu nedenle, Hint okyanusu-Orta Doğu rotası ABD'nin hiç kullanmadığı ya da çok az kullandığı bir deniz ticaret rotasıdır. Bu bölgeler daha çok ABD için askeri önceliği bulunan, daha çok enerji rotalarının geçtiği bölgeler olması nedeniyle önemlidir. Bu nedenle, Kızıldeniz'de ABD'nin eli rahattır; ancak burayı kullanan Avrupa ülkeleri bu konuda rahatsızdır. Çin’in geçtiğimiz hafta diğer bir sert uyarısı da İngiltere ve ABD’nin Yemen’e yönelik saldırıları olmuştur. Çin, 10 Ocak 2024 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin kabul etmiş olduğu 2722 sayılı kararın ABD ‘ye ve İngiltere’ye Yemen’e müdahale etme yetkisi vermediğini dolaysıyla düzenlenen saldırıların hukuk dış olduğunun altını çizmiştir. Oysa ABD, bu kararın kendilerine BM antlaşmasının 51.maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkı verdiğini ima ederek İngiltere ile birlikte Yemen’e saldırılarını devam ettiriyorlar. Gerçekten de 2722 sayılı kararın metnine bakıldığında burada herhangi bir müdahale için yetki verildiğine yönelik bir ibare yok. Kızıldeniz meselesi, Çin boyutundan ele alındığında burada yaşanan hadisenin aslında Çin'in Deniz İpek Yolu Girişimine karşı adeta bir sabotaj olarak da görülebilir; zira Kızıldeniz ve Süveyş kanalı, Deniz İpekyolu stratejisinin en önemli köprü başlarıdır. Bu nedenle, son günlerde, Çin’in Kızıldeniz’de yaşanan gelişmeler karşısındaki kızgınlığının görünür hale gelmesinin ana nedeni Deniz İpek Yolu ve Çin’in ihracat gerçeğidir. Dolayısıyla, ABD'nin Kızıldeniz'de yürüttüğü operasyon aslında ne Yemen'de Husilere karşıdır ne de İsrail'in güvenliğini sağlama amaçlıdır. Tek amacı vardır: Çin'in Deniz İpekyolu stratejisine darbe vurmak! ABD, çok önceden Kuşak ve Yol Girişimine karşı birtakım önlemler almaya başlamıştı. ABD, Yunanistan ile ilişkilerini geliştirerek, Çin'in Ege Denizi ve Pire Limanı'nda Deniz İpek Yolu’nun Avrupa stratejisine büyük bir darbe vurmuştur. İtalya, Kuşak ve Yol Girişiminden çekilmiştir. Miçotakis hükümeti, Yunan siyasi tarihindeki en Amerikan yanlısı hükümetlerin başında gelmektedir. Ülkesini adeta açık hava Amerikan üssüne çevirmiştir. ABD, tüm bunları yaparken G-20 Yeni Delhi zirvesinde yeni bir uluslararası ticari koridorun da yani IMEEC'in oluşturulması kararı verilmiştir. Bu koridor, Hindistan'dan başlayıp Orta Doğu'ya uzanmakta, Orta Doğu'dan da nihai olarak Avrupa'ya varmaktadır. Ağırlıklı gemilerin ve demir yolunun kullanıldığı bu projede İsrail ve Hayfa limanı merkezi bir rol oynayacaktır. Hatırlanacağı üzere, Çin, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Hayfa limanını ABD'nin tüm karşı çıkmalarına rağmen İsrail'den kiralamıştı. Dolayısıyla, Pire limanından sonra ABD, Hayfa Limanında da Kuşak ve Yol Girişimini engellemiş oldu. Bu süreçte en sessiz kalan ülke Rusya oldu. Özellikle, Suriye'nin hava sahasının üçte ikisini ve Şam’ın hava sahasının tamamını koruyan Rusya'nın Suriye'de birlikte hareket ettiği ve son dönemde özellikle Ukrayna Savaşıyla birlikte stratejik ortak olarak görmeye başladı İran'a yönelik İsrail saldırılarına göz yumması, saldırılar konusunda İran tarafını uyarmaması veyahut İsrail'in Suriye hava sahasını ihlal etmesinin önlenmemesi, zihinlerde soru işaretlerine neden olmuştur. Türkiye'nin terörle mücadelesinde Suriye'nin hava sahasını kullanmasına izin verilmezken, İsrail'in elini kolunu sallayarak Esad'ın yaşadığı Şam'da bile hava saldırılarına devam edebiliyor olması bir şeylerin ters gittiğini göstermektedir. Sonuç olarak, bölgede yumruklar sıkılmış durumda. Özellikle, İran patlamaya hazır bir bomba gibi bekliyor. Geçen hafta Pakistan ile arasında yaşana gerginlik bunun açık göstergesi; ancak benzer şekilde Pakistan da patlamaya hazır bir bomba…Nükleer silaha sahip tek Müslüman güç olarak belki de İsrail’in en fazla takip ettiği ve kaşı karşıya gelmek istemediği bir ülke. Şu anda tansiyon düşmüş gibi…İran, şu sıralar Pakistan ile uğraşmak istemiyor. Tek gündem maddesi var: İsrail. Özellikle, İran’ın İsrail ile mücadele alanı arık Suriye olduğu açık ve net bir şekilde görüldü. Bundan sonra iki ülke arasında ne olacaksa Suriye’de olup bitecek gibi gözüküyor! YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN