ABD’de Kasım ayındaki başkanlık seçimlerine doğru, adayların çalışmaları yoğunlaşıyor. İki iddialı aday, mevcut Demokrat Başkan Joe Biden ile önceki başkan, Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump, 27 Haziran’da CNN, 10 Eylül’de ABC ekranlarında tartışacaklar. Fakat seçimleri kim kazanırsa kazansın, ABD hegemonyasındaki zayıflamayı durdurması mümkün değil. Çünkü nesnel olarak ülkenin böyle bir gücü yok. Buna karşılık, küresel güneyin, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik, politik, diplomatik, teknolojik hamleleri sürüyor. Bu bağlamda, ABD’nin, “ABD öncülüğündeki küresel düzene meydan okuyan, ABD hegemonyasına kafa tutan, rakip güç olarak” tanımladığı iki devletten biri olan Çin’in ekonomik adımları dikkat çekiyor. Örneğin, Çin’in, 2024 yılının ilk 4 ayında 1.8 milyon araç üreterek, 2023’e oranla yüzde 33.4 oranında artış yakalaması, üretim kapasitesini, ihracat potansiyelini göstermesi yanında, gelişmenin ve orta sınıflaşmanın önemli göstergelerinden olan araç sahipliğini göstermesi açısından da önemli. Çin’de son 20 yılda her sene 21 milyon yeni sürücünün trafiğe çıkması, bu dönemde motorlu araç sayısının 96 milyondan 435 milyona, karayolu uzunluğunun 1.87 milyon kilometreden 5.44 milyon kilometreye çıkması da bu gelişmeyi kanıtlıyor. Çin; son yıllarda dünyanın yaşadığı ekonomik durgunluğa karşı, küresel pazarların daralmasına, Çin’den yapılan ithalatın azalmasına karşı, öncelikle iç talebi büyütecek önlemler alıyor. Bunu da başarıyor. Nitekim Çin’in, kendi büyüme oranına kıyasla, son yıllarda büyüme hızında düşüş gözlense de, küresel ölçekte Çin, yüzde 5 büyüme oranıyla, halen en yüksek büyüme oranına sahip ülkeler arasında ilk sıralarda geliyor. O nedenle dünyanın toplam büyümesine büyük katkı sağlıyor. Çin; ekonomik önlemler alırken, üretim kapasitesi yanında, üretim teknolojisini, sanayisini geliştirecek adımlar atıyor. Daha kaliteli üretim için, daha fazla marka yaratmak için, rekabette bu yönüyle öne çıkmak için çabalıyor. Bunu başarmanın yolunun da nitelikli iş gücüne, yaratıcı beyinlere sahip olmaktan geçtiğini bilerek, eğitime, bilime, kültüre, sanata büyük yatırım yapıyor. Çin’in bu politikası, dünya tarihinde de geçmiş yüzyıllarda doğruluğu sınanmış, onaylanmış bir politika. Tarihte büyük endüstriyel, teknolojik, bilimsel gelişmelere imza atan, öncülük eden devletlerin, siyasi ve iktisadi alanda da ivme kazandıkları biliniyor. Nitekim Çin’in diplomatik hamleleri, ev sahipliği yaptığı olimpiyatlarla, uluslararası toplantılarla, fuarlarla, dünya genelinde sayıları hızla artan Konfüçyüs Enstitüleriyle, Çinceye ilginin artmasıyla, kamu diplomasisi araçlarıyla, yumuşak güç unsurlarıyla da pekişiyor. Aktif, enerjik, dinamik bir dış politika izleyen Çin; küresel boyutta görünürlüğünü, etkisini, arabuluculuk girişimlerini artırıyor. Geçtiğimiz günlerde Fransa, Sırbistan ve Macaristan’ı ziyaret eden Çin lideri Xi’nin, bugün ve yarın Rusya lideri Putin’i misafir edecek olması da bunu kanıtlıyor. Bu kapsamda, Çin – Rusya ticaret hacminin, 2023 yılında 240 milyar dolara ulaştığını da anımsatmak gerekiyor. Kısacası, Çin’in ekonomik hamleleri, dış politikada da elini güçlendiriyor. YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN