ABD-İsrail ikilisi,  Yeni Orta Doğu söylemi altında Gazze’de başlattıkları kanlı insansızlaştırma  ve dönüştürme projelerine tam hız devam ederken,  Çin, 30 Mayıs'ta Arap ülkeleri ile iş birliği sürecini masaya yatıran yeni bir toplantı serisine başladı. Perşembe günü Beijing’de Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu 10. Bakanlar Konferansı toplandı. Toplantının açılış konuşmasını Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping gerçekleştirdi. Konuşmasına Çin ve Arap halkları arasındaki dostluğun kökleri, kadim İpek Yolu üzerindeki dostane alışverişlerimizde, ulusal kurtuluş için ortak mücadelelerimizde ve ulusal kalkınmayı teşvik etmedeki kazan-kazan işbirliğimizde derinden yatmaktadır diyerek başladı. Konuşmasının devamında Xi, ortak bir geleceğe sahip bir Çin-Arap topluluğu inşa etmek, Çin-Arap ilişkilerinde yeni bir döneme ve dünya için daha iyi bir geleceğe yönelik ortak arzumuzun güçlü bir ifadesidir diyerek Çin-Arap ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığının müjdesini verdi. Xi Jinping konuşmasına misafirlerine  arkadaşlarım, dostlarım  diye hitap ederek başlaması  ve konuşmanın bir çok yerinde bu hitap şeklini kullanması aslında Çin’in Arap haklarına ve liderlerine vermiş olduğu değeri ve samimi duyguları yansıtmaktadır. Konuşmasında Xi Jinping, ortak bir geleceğe sahip bir Çin-Arap topluluğu inşa etmeye karar verdiklerini ve bunun Çin-Arap ilişkilerinde yeni bir döneme ve dünya için daha iyi bir geleceğe yönelik ortak arzunun güçlü bir ifadesi olduğunu söyleyerek ortak bir geleceğe sahip bir Çin-Arap topluluğu inşa etmek için 5 iş birliği çerçevesinin belirlendiğini söyledi. Bunlar: 1-İnovasyon: Yapay zeka, Ar-Ge ve çevreyle dost projeler 2-Yatırım ve finans alanında işbirliği 3-Enerji alanında iş birliği 4-Karşılıklı yarar sağlayan ekonomik ve ticari bağların geliştirilmesi 5-Halklar arasında kültürel alışverişin ve etkileşimin artırılması Bunun yanında, Xi, Gazze’de yaşanan savaşın süresiz olarak devam etmemesi, adaletin sonsuza kadar ortadan kalkmaması ve iki devletli çözüme olan bağlılığın isteğe bağlı olarak sarsılmaması gerektiğini vurgulayarak, Çin’in 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan, tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulmasını kararlılıkla destekliğini ve  Filistin'in BM'ye tam üyeliğini desteklediklerini ilan etti. Daha geniş tabanlı, yetkili ve etkili bir uluslararası barış konferansını desteklediğini de sözlerine ekledi. Bu bağlamda, Türkiye de başından beri bir uluslararası konferans toplanma konusunda çağrıda bulunuyor. Bu bağlamda, Çin ve Türkiye ortak bir barış konferansı düzenleyebilirler. Xi Jinping ayrıca konuşmasında Çin'in Gazze'deki insani krizin hafifletilmesine yardımcı olmak ve çatışma sonrası yeniden yapılanmayı desteklemek için yardım sağlamaya devam edeceğini ve BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın Gazze'ye acil insani yardım sağlama çalışmalarını desteklemeye devam edeceğini de söyledi. Toplantıda üç sonuç belgesi kabul edildi: Beijing Deklarasyonu, Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu'nun 2024'ten 2026'ya kadar Eylem Uygulama Planı ve Çin ile Arap Devletleri arasında Filistin Sorunu'na ilişkin Ortak Bildiri. Toplantı sırasında Çin, katılımcı ülkeler ve Arap Birliği Sekretaryası ile bir dizi ikili ve çok taraflı işbirliği belgesi de imzaladı. Beijing Deklarasyonu, ilk Çin-Arap Devletleri Zirvesi'nde varılan önemli fikir birliğini ve zirve sonuçlarının uygulanmasındaki ilerlemenin gözden geçirilmesi, Çin ile Arap Devletleri arasında ortak bir geleceğe sahip bir topluluğun inşasını teşvik etmenin pratik yolunun açıklanması, Çin ve Arap devletlerinin temel çıkarlarla ilgili konularda birbirlerini desteklemeye, pragmatik iş birliğini derinleştirmeye ve bölgesel sorunların siyasi çözümü, medeniyetler arası diyalog, küresel yönetişim, terörle mücadele, insan hakları, yapay zeka konularında çalışmaya devam edeceklerinin yinelenmesi ve iklim değişikliği vb. konularda her iki tarafın ortak duruşları konularını içermektedir.

Gazze Yeni Orta Doğu’nun neresinde ? 

22 Eylül 2023’te Birleşmiş Milletler kürsüsünde elinde yeni bir Orta Doğu adını verdiği bir  haritayla çıkan İsrail Başbakanı Netanyahu, benzer bir söylemi 7 Ekim günü de tekrarlayarak Hamas’a verecekleri cevabın  yeni bir Orta Doğu’yu ortaya çıkaracağını söyledi.  Netanyahu’nun bahsettiği yeni Orta Doğu'nun esas mimari İsrail değil ABD'dir. Dolayısıyla, bugün Gazze'de yaşanan ve genelde de tüm Filistin topraklarının Filistinsizleştirilmesini  esas alan süreç aslında  Washington'da planlanmıştır. ABD'de seçimler yaklaşmışken Biden gider ayak Orta Doğu'da Biden Doktrini'ni ilan etti. Biden doktrininin merkezinde Suudi Arabistan -İsrail ilişkilerinin normalleşmesi bulunmaktadır. Tüm Filistin sorunu Gazze’deki çatışmalar da dahil olmak üzere yaşanan bütün olumsuzlukların Suudi Arabistan -İsrail ilişkilerinin normalleşmesi ile ortadan kalkacağını ya da en azından öyle göstermeye çalışan bir ABD var. ABD'nin ısrarlı dayatmacı politikasına Suudi Arabistan soğuk bakmaktadır. Suudi Arabistan, sivil nükleer programına ABD'nin onay vermesini ve talep ettiği silahların teslim edilmesini istemektedir. Sivil nükleer program, açıkça Suudi Arabistan'ın bölgede nükleer bir güç olma isteğini yansıtmaktadır. İsrail ise  hiçbir koşul altında Suudi Arabistan'ın bu talebine destek vermemektedir ve karşı çıkmaktadır. ABD’nin esas amacı Suudi Arabistan’ı İsrail’in yanına çekerek Çin’in 2022’de Suudi Arabistan ile Orta Doğu’da başlattığı yeni süreci baltalamak. Xi Jinping dünkü toplantıda 2022’de 8 işbirliği zemininde bu yeni süreci tanımlamıştı. Bu süreç beraberinde İran-Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleşmesi  ve Suudi Arabistan ile Husiler arasında bir barışı getirdiği gibi ABD-İngiltere-İsrail baskısı altında olan Orta Doğu için yeni bir  nefes alma alanını da açmıştı. ABD açıkça, Hamas’ın 7 ekim eyleminin ardından Orta Doğu’da yeni bir “sömürgeleştirme” süreci başlattı. İsrail’in saldırganlıkta ve vahşette sınır  tanımaması, BM’yi hiçe sayması, Uluslararası Adalet Divanı'nın kararlarını kabul etmemesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yetkisini tanımaması ve sivil masum insanları Amerikan silahları ve bombalarıyla öldürmesi ve nihayetinde hiçbir kimsenin kendisini durduramaması  açıkçası Orta Doğu ülkelerine karşı bir göz dağıdır ve bir mesajdır. İsrail, bir gün kapınıza dayanabilir mesajı altında ABD imzasıyla tüm Orta Doğu başkentlerini dolaşmaktadır.

Çin’in Orta Doğu’daki pozisyonu

Çin, Orta Doğu ülkelerinin sadece siyasi zeminde bir dostu, yakın bir ortağı değil aynı zamanda da Orta Doğu ülkelerinin en önemli ticari ve ekonomik partneridir. Çin, 1960'lardan bu yana Filistin direnişinin en büyük destekçilerinden birisidir. Çin, Siyonizm’i emperyalizmin bir uzantısı olarak gören nadir ülkelerden birisidir. Filistin halkının emperyalizm ile mücadelesi Çin'in Üçüncü Dünya ülkelerindeki emperyalizme karşı ezilmiş halkların mücadelesinde bir semboldür, emsaldir. Bugün, Üçüncü Dünya, Küresel Güney olarak adlandırılmaktadır. Çin, Küresel Güney’in de her zaman yanında ve destekçisi olduğunu söylemektedir. Çin, her zaman Üçüncü Dünya’ya ait olduğunu söyleyerek, Üçüncü Dünya ülkeleri ile ve halklarıyla dayanışma göstermiştir. Bugün yeni Üçüncü Dünya olan Küresel Güneye de  ait olduğunu söyleyerek, küresel güney ülkeleri ve haklarıyla aynı dayanışmayı göstermektedir. Çin hiçbir zaman kendisini lider olarak ne üçüncü dünyaya ne de küresel güneye dayatmamış, dünyaya bu yönde mesaj vermemiştir. Çin dış politikasının ana hedefi sınıfsız bir dünya, sınıfsız bir uluslararası ilişkilerdir. Yani güçlülerin haklı olduğu, hukukun, güçlülerin yanında  olduğu, güçlülerin barındığı küresel ittifaklar,  kulüpler ve blokların olduğu, yoksul ülkelerin sürekli sömürülmeye ve ezilmeye müstahak olduğu bir dünyayı Çin reddediyor. Daha birkaç gün önce Amerikan Dışişleri Bakanlığı yayınladığı insan hakları raporunda Çin'in de dahil olduğu bir çok ülkeyi insan hakları açısından eleştirirken kendisinin Gazze’deki insanlık suçuna ve soykırıma suç ortaklığını görmezden gelmesi, tüm dünyanın aklıyla alay etmekten başka bir anlamı yoktur. ABD’nin kurallara dayalı uluslararası düzeninde tek haklı ülke, tek demokratik ülke, tek insan haklarına ve hukuka saygılı ülke bizzat kendisidir. Eğer, Washington’un politikalarına ve değerlerine  yakınsanız, rejiminiz ne olursa olsun isterse diktatörlük olsun isterse katı bir emirlik sizden daha iyi demokrat yoktur. Ama eğer Washington’un politikalarından uzaksanız rejiminiz en büyük demokrasi de olsa ABD’nin gözünde diktatörlükten başka bir şey değilsiniz. Dolayısıyla dünyada kimin demokratik kimin diktatör olduğuna karar veren bir ABD bulunmaktadır. İşte Çin’in Küresel Güvenlik girişiminin temel felsefesinden bir tanesi de  hiçbir ülke bir diğerinin yönetim sistemine ve kalkınma modeline müdahale edememesi ve kendi sistemini ve değerlerini dayatmamasıdır. Devletler üzerinde tek yetkili organ güçlendirilmiş ve adaletle hareket eden BM teşkilatıdır. Öyle ki savaş suçundan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılamanın eşiğinde olan Netanyahu onur konuğu olarak Amerikan Kongresi'nde konuşma yapmak üzere ABD’ye davet ediliyor. Tam da mahkemelerin önemli kararları verme aşamasında olduğu bir zamanda Netanyahu’nun ABD kongresinde konuşma yaparak bir nevi kendince aklayacak olması düşündürücüdür. Çok kutuplu dünya sistemi için feryat eden ülkelerin temel derdi işte bu Amerikan iki yüzlülüğüdür. Sonuç olarak  Beijing’de düzenlenen bu toplantı ve burada alınan kararlar  hiçbir kural tanımayan ve zorbalığı meşru bir politika haline getirmiş olan ABD ve İsrail’e karşı Çin-Arap cephesinden verilmiş apaçık bir muhtıradır. Barış Adıbelli  YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN