ABD’nin çarpık güvenlik anlayışı, bu ülkenin emperyalist karakterinin de etkisiyle, kendi güvenliğini başka devletlerin güvensizliği, istikrarsızlığı, hatta yıkımı, parçalanması üzerine inşa eder. Bu gerçeği gizlemek için de ABD; kendi güvenliğinin dünyanın güvenliği için şart olduğunu, ABD güvende olmazsa dünyanın da güvende olamayacağını, ABD’nin dünyanın güvenliğinden, istikrarından, hatta dünya barışından da sorumlu olduğunu iddia eder. Öyle ki ABD’deki siyasal seçkinler arasında bunun, ABD’ye verilmiş ilahi ve istisnai bir sorumluluk olduğuna inananlar bile vardır. Oysa gerçek şudur: ABD, emperyalist bir devlettir. O yüzden de gerek pazar, hammadde, ucuz emek ihtiyacından dolayı gerek büyük güçler arasındaki rekabet nedeniyle gerekse de günümüzdeki jeopolitik gerilimler güvenliğe ilişkin sorunları çoğalttığı, çeşitlendirdiği, niteliğini ve boyutunu değiştirdiği için, ABD’nin barışa, demokrasiye, özgürlüğe, insan haklarına ilişkin bütün sözleri boştur, yalandan ibarettir. Bölgesel sorunların küresel sorunlara dönüşmesi, bölgesel ve küresel sorunlardan kaynaklanan saflaşmaların, cepheleşmelerin sıcak çatışmalara, savaşlara zemin hazırlaması sorunların çözümünü de daha karmaşık ve zor hale getirmiştir. Bu gerçeği çok iyi bilen ve dahası sorunların çözümsüz kalması için çabalayan ABD de kendi önceliklerini, hedeflerini, çıkarlarını başkalarına dayatmakta, bu amaçla silahlı güce başvurmaktan da çekinmemektedir. Bir yandan her türlü haydutluğu yaparken, bir yandan da vekil güçleri, terör örgütleri de dahil olmak üzere cepheye sürmektedir. Hiçbir kural, ilke, değer de tanımamaktadır. Ortadoğu’daki askeri varlığıyla, açık denizlerdeki donanmasıyla, Rusya’yı ve Çin’i yakın çevrelerinden kuşatma çabalarıyla, bu amaçla kurduğu ittifaklarıyla, NATO’yu genişletmesiyle, enerji kaynakları ve güzergahları üzerinde etkili olma çabasıyla ABD; dünyayı daha da istikrarsız ve güvensiz hale getirmektedir. Bu kapsamda ABD’nin Orta Asya’yı, bu bölgedeki ülkeleri (Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan) karıştırmak, bu ülkeleri Rusya’ya ve Çin’e karşı kışkırtmak için de elinden geleni yaptığı bilinmektedir. Orta Asya’nın jeopolitik konumu, stratejik önemi yanında zengin doğal kaynakları da ABD’nin iştahını kabartmaktadır. Bölgedeki kimi sınır anlaşmazlıklarını, su kaynaklarından doğan gerilimleri bölgeye müdahale etmek, bölge ülkelerinin içişlerine karışmak için fırsat olarak görmektedir ABD. Bu nedenle ABD’nin hedefindeki ülkelerin, ABD’ye alan açmamaları, koz vermemeleri, aralarındaki sorunları çözerek ABD’nin manevra sahasını daraltmaları beklenir. Bölge ülkelerinin ister eski ister yeni, ister tarihsel ister güncel, ister yapısal ister dönemsel olsun tüm anlaşmazlık konularını kapsamlı biçimde ele almaları ve çözmeye çalışmaları hem ulusal çıkarlarının gereğidir hem bölgesel barışın ve istikrarın temel şartıdır. Ayrıca böyle bir tutum, ABD’nin bölgeye yönelik hamlelerinin daha baştan engellenmesi için de zorunludur. Tüm bunların yanında, güvenlik temelli sorunların çözümü, diplomatik anlaşmazlıkların giderilmesi ülkelerin iç bünyesindeki iktisadi, siyasi, toplumsal sorunların çözümünü de kolaylaştırır. Kalkınmayı hızlandırır, dış ticareti geliştirir, işbirliklerini güçlendir.