Ukrayna savaşının öncesinde AB içinde üç önemli konu öne çıkıyordu:
1) AB otonom / stratejik özerk olmalıydı. Yani Soğuk Savaş dönemindekinden farklı olarak, AB, ABD’den daha bağımsız hareket etmeliydi.
2) AB bunu sağlamak için kendi güvenliğini kendisi üstlenmeliydi. Bu amaçla
Avrupa ordusu kurulması konusu el alınmıştı.
3) AB, Çin’le ilişkisini ABD’den ayrı yürütmek istiyordu.
Anımsayalım:
Fransa Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron AB’nin ABD’ye olan bağımlılığını azaltmasını ve kendi savunma yeteneklerini geliştirmesini,
stratejik özerkliği savunuyordu.
AB Konseyi Başkanı
Charles Michel, “
NATO önemli ama özerk olmanın yollarını arıyoruz” diyordu.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi
Josep Borrell, AB’nin kendi kaderini kendi ellerine alması gerektiğini, bunun için de
stratejik özerklik geliştirmek zorunda olduğunu belirtiyordu.
NATO’da savunma payı tartışması
İşte Ukrayna savaşı bu üç konuyu temel meseleler olmaktan çıkardı. Elbette bu meseleler Avrupa için stratejik meselelerdir ve asla kapanmaz, hatta rafa bile kalkmaz, en fazla gündemdeki yeri şu anda olduğu gibi alt sıralara düşer…
Zira AB’nin bu üç meseleden vazgeçmesi demek, 21. yüzyılın büyük güç mücadelesinde hiçbir iddiası olmaması ve ABD’nin yedeğinde kalması demektir.
Bu nedenle başında beri Ukrayna savaşının çok boyutlu olduğuna işaret ediyoruz: ABD Ukrayna üzerinden Rusya’yı hedef alıyor ama aynı zamanda bu savaş üzerinden Avrupa-Rusya ilişkilerini koparmaya uğraşıyor ve AB üzerinde yeniden tahakküm kuruyor.
Çünkü
ABD’nin asıl rakibi Çin’e karşı mücadelesinde AB’ye ihtiyacı var; AB ile trans-Atlantik ilişkileri yeniden sağlamlaştırmasına ihtiyacı var.
NATO bu sağlamlaştırmanın en önemli aracıdır.
İşte NATO tartışmalarını bu kapsamda yorumlamalıyız.
Donald Trump’ın başkanlığı döneminde de şimdi de NATO üyelerini savunma paylarını yüzde 2’ye çıkarmaya zorlayan sözleri, ABD ve AB içinde tepki görse de son tahlilde NATO’culuktur.
Joe Biden cephesinin NATO’yu genişletme programı ise zaten NATO’culuktur.
Leyen ve Stoltenberg otonomicileri hedef aldı
ABD, Ukrayna savaşı nedeniyle AB’nin otonomi arayışlarını bir oranda frenledi ama rafa kaldırtamadı.
Münih Güvenlik Konferansı yeniden otonomi tartışmasına sahne oldu.
AB’nin otonomicileriyle trans-Atlantikçileri konferansta karşı karşıya geldiler.
Almanya ve AB’nin en Atlantikçi isimlerinin başında gelen AB Komisyonu Başkanı
Ursula von der Leyen, otonomicilere karşı şu sözleri kullandı:
“Şimdiye kadar çok ‘Avrupacı’ konuştum ama ben aynı zamanda bir
‘trans-Atlantikçi’yim. Güçlü bir Avrupa inşa etmemiz gerektiğini düşünüyorum ama bu ancak ABD ve Kanada ile el ele yürür.”
Otonomiciler aynı zamanda Avrupa’nın ABD’den bağımsız bir nükleer caydırıcılığa da sahip olmasını istiyorlar. Münih Güvenlik Konferansında onlara yanıtı ise NATO Genel Sekreteri
Jens Stoltenberg verdi:
“NATO’nun onlarca yıldır işe yarayan nükleer caydırıcı rolü var. Bu, ABD’nin Avrupalı müttefikleriyle yaptığı bir şey.
NATO’nun nükleer caydırıcılığının sorgulanması, fayda sağlamaz. Gerçekten inandırıcı bir caydırıcılık ihtiyacı duyduğumuzda NATO'yu baltalayacaktır.”
AB ekonomisinin Çin ihtiyacı
Görünen o ki AB içinde otonomiciler ile trans-Atlantikçilerin çatışması önümüzdeki süreçte biraz ısınacak.
Çünkü Ukrayna’da Atlantikçilerin çabaları tıkanmış durumda. Batı destekli taarruz hiçbir ilerleme kaydetmedi, tersine Ukrayna’nın yeni Genelkurmay Başkanı
Aleksandr Sırskiy’nin bazı cephelerden adım adım çekilme stratejisi izleyeceği anlaşılıyor.
Batı’nın mali yardımı da askeri yardımı da, eski Ukrayna Genelkurmay Başkanı
Valeriy Zalujni’nin belirttiği “çıkmaza girme” durumunu açacak gibi görünmüyor.
Ukrayna savaşı nedeniyle ekonomileri daralan AB ülkeleri ve bu ülkelerin burjuvazileri, ABD zorlamalı yaptırımların hafifletilmesini ve özellikle Çin’le ticaretin artırılmasını istiyor.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN