Çok acemice görünen mükemmel bir plan… Yirmi yaşında Trump’tan nefret eden bir çocuk otomatik bir tüfekle Trump’a ateş ediyor ve maalesef ABD başkan adayı hayatını kaybediyor. Güvenlik güçleri anında müdahale edip saldırganı etkisiz hale getiriyorlar. Yani hem Trump hem de saldırgan öldürülmüş oluyor. Bütün bunlar toplamda beş dakika bile sürmüyor.
Amatörce gibi görünen bu gayet iyi tasarlanmış intibaı veren saldırının aksayan tarafı ise Trump’ın bir buçuk santim farkıyla hayatta kalması. Milwaukee’de adaylığı resmen açıklanıp seçimi birlikte yürüteceği müstakbel başkan yardımcısının ilan edildiği gün söylediği gibi: Benim ölmüş olmam gerekiyordu
Peki şimdi ne olacak?
Suikasttan kıl payı kurtulan Trump’ın başkan seçilmesi eskisine göre çok daha kuvvetli bir ihtimal. Milwaukee’deki resmi adaylık ilanı sırasında kampanyayı birlikte yürüteceği yani geleceğin başkan yardımcısını da seçmenlere tanıttı. Kırk yaşından küçük mücadele arkadaşı (Running mate – koşu arkadaşı) J. D. Vance geçmişte Trump’a yönelik eleştirilerde bulunmuş olsa da tam bir Trumpist. Dahası Trump’a tapar gibi peşinden giden büyük çoğunluğu beyaz ama yıllar içinde yoksullaşmış toplumların yaşadığı bir bölgeden. Ve kendisi de tam manasıyla yoksul bir ailenin mücadeleci bir çocuğu.
Elleriyle tırnaklarıyla hayata tutunan ve Amerika’nın önde gelen üniversitelerinden birine gitmeyi, meslek sahibi olmayı sonra da Kongre üyeliğine seçilmeyi başarmış. Hem Trump’a oy kazandıracak hem de Trump’a ikinci bir suikast yapılsa ve öldürülse onun bırakacağı boşluğu doldurup Amerika’yı sürükleyecek birisi. Hatta bir başka açıdan ele alındığında Trumpizm Amerika’yı kökünden sarsacak şekilde on iki yıl (ilk dört yıl Trump’ın kendisi ve sonradan iki dönem Vance) yönetebilir. Oysa Nikki Halley’in mücadele arkadaşı olduğu bir senaryoda Trump’ın öldürülmesi halinde küreselci çete Halley ile yoluna aynen devam edebilirdi.
Küresel jeopolitik ciddi etkilenir
Trump’ın Amerikan başkanı olmasının küresel ticareti kuralları açısından epeyce etkileyeceğine hiç şüphe yok; ama özellikle uluslararası ilişkilerde ve güç dengesi politikalarında sarsıntılar yaratabilir. Örneğin Trump’ın Ukrayna’ya yardımda bulunup destek vererek Rusya’nın fiili olarak alanda kazanmış göründüğü savaşı taktik nükleer silahlardan hemen bir önceki aşamaya kadar tırmandırır mı? Buna rahatlıkla hayır dememiz mümkün; çünkü kendisi bunu defalarca ifade etti. Son olarak da ilginç bir şekilde saldırıdan bir gün önce Vaşington’daki NATO zirvesine katılan ve sonra da Trump ile görüşmeye Florida’ya giden Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a söyledi. Kısacası Trump’ın mevcut şartlarda başkan olmasından en fazla endişe etmesi gereken kişilerin başında Zelenski geliyor olmalıdır.
Trump’ın Çin ile Tayvan üzerinden bir vekalet savaşı başlatması ihtimali de epeyce düşük. Her ne kadar Çin ile daha doğrusu Çin’e karşı bir ticaret savaşı başlatması ve Amerikalı şirketleri tekrar Amerika’ya gerçek ekonomiye yatırım yapmaya zorlaması, Çin’den yapılan ithalata yüksek vergiler koyarak Amerika’nın açıklarını kapatmaya gitmesi ihtimali olsa da Tayvan üzerinden bir vekalet savaşı planlaması pek muhtemel görünmüyor. Kaldı ki, başlatacağı ticaret savaşı da pek kolay olmayabilir. Böyle bir durumda başta Çin olmak üzere dünyanın önde gelen ülkeleri dış ticarette Amerikan doları kullanmayı azaltarak Amerika’ya çok daha büyük darbeler vurabilirler; ama jeopolitik açısından önemli olan konu şu ki, Trump yönetiminin veya Trumpist yönetimde mevcut şartlarda Tayvan’ın Çin’e karşı askeri bir mücadeleye teşvik edilmesi ihtimali gündemden büyük ölçüde düşmüş görünüyor. Dolayısıyla Trump’ın gelişinden en fazla endişe etmesi gerekenlerden birisi de Amerika’nın bağımsızlık ilan ederek Çin’e karşı Amerika’nın mızrağı olmayı düşünenler olsa gerektir.
Trump’ın Orta Doğu’da neler yapacağı konusu biraz daha karışık görünüyor. Örneğin can sıkıcı derecede İsrail yanlısı olarak hareket etmesi ihtimali yüksek. Trump’ın Netanyahu ile küs olması, Amerika’daki İsrail lobisine birinci dönemindeki kadar ihtiyaç duymayacağı gibi sebepler ileri sürerek bu defa İsrail yanlılığının birinci dönemindeki kadar olmayabileceği söylense de irtibatları/dostlukları vs. ortaya konularak tersi de iddia edilebilir. Fakat Türkiye açısından iyi haber Trump yönetiminin Suriye ve Irak gibi ülkelerden birliklerini çekme ihtimalinin epeyce yüksek olmasıdır. Biden döneminde bile ABD kurumları içerisinde değerlendirilen bu senaryonun gerçek olması oldukça yüksek. Bu da Suriye’deki PKK/PYD varlığının sonu demektir. Hatta çok kutupluluğun iyice yerleşeceği önümüzdeki yıllarda etnik politikalardan beslenen bütün grupların siyasal sonunun geldiği dahi söylenebilir.
Resmen savaş çığırtkanlığı yapan son NATO bildirgesine imza koyan ve aslında kendi ülkelerindeki toplumsal/siyasal tabanları büyük ölçüde azalmış durumdaki Avrupalı liderler de Trump’ın gelişinden endişe duyanlar arasında olmalıdırlar; çünkü artık onlara küresel şımarıklık ve tepeden bakma konusunda liderlik edecek bir Amerika olmayabilir. Hatta Vance de Trumpist politikaları sürdürürse NATO da eşekten düşmüş karpuza dönebilir.
Trump’ın önlenemez gelişi dünya jeopolitiğini tabii ki derinden etkileyecek; ama bir şartla: ABD Derin Devleti Amerika seçimlerinden (kasım) önce 11 Eylül’den çok daha kapsamlı, çok daha korkutucu, çok daha ürpertici bir provokasyon tertip etmezse… Ederse ne olacağını tahmin pek kolay değil. Ama yaparlar mı diye sorarsanız, bu gözü dönmüş grup her şeyi yapar derim.