Medeniyet ve refahtan deyince aklımıza hep, batılı ülkelerde son birkaç yüzyıldaki gelişme süreci gelir. Avrupa ve Amerika’da birkaç asırdır yaşanan teknik reform ve ekonomik gelişme, ciddi manada servet yaratmış, insan toplumunun modernleşmesinin de modelini oluşturmuştur. Ama bu, bir ülkenin modernleşmesi için sadece tek bir yol olduğu anlamına gelmez.

18. yüzyılda batılı ülkelerde ilan edilen demokrasi, özgürlük, eşitlik ve insan hakları gibi modern kavramlar, batı merkezli ideolojinin oluşmasına neden olmuştur. Birinci sanayi devrimden sonra, büyük maddi olanaklar ve sömürgecilik sayesinde bu medeniyet merkeziyetçiliğinin dünyada yayılması için zemin hazırlanmıştır. Batının kendi kültürüne olan aşırı özgüveni hızla genişlemiş, daha sonra da kendisi için “medeniyet imtiyazı teorisi”nin esas olduğu bir psikolojik ütopya yaratmıştır.

Batılı değerler artık insanların mutlaka uyması gereken “evrensel değerler” olarak nitelendirilmiştir. Onlara göre, Batı medeniyeti, dünyadaki tüm toplumların en üstündedir ve diğer medeniyetler ve ırklar hep “barbar ve gericidir” ve tabii batının yardımı olmadan modern medeniyete ulaşmaları da imkansızdır.

Ancak, bir dizi gelişmekte olan ülke kendi gelişme arayışında batıyı taklit ederken, batılılaşmanın hızla gelişme yerine, tam aksine ülkelerini çalkantılı bir tuzağa sürüklediğinin farkına vardı. Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu’da, batılılaşmanın getirdiği krizler art arda patlıyor.

Zaten medeniyet denen olgunun sadece tek bir örneği olsa, bu tek bir çeşit çiçekten oluşan parka ya da tek bir çeşit renkten oluşan gökyüzüne benzer.

Ki, bu da müthiş bir zenginlik ve çeşitliliğe sahip olan dünyayı oluşturamaz. Baharın geldiğini tüm çiçekler açtığında ancak söyleyebiliriz. Çin ulusu öteden beri baharı böyle tarif eder ve benimser. Tam da bu yüzden, Çin medeniyeti 5 bin yıllık tarihinde, hep farklı medeniyetlerle iletişim ve temas içinde olmuş, karşılıklı öğrenmeye ve birbirinin gelişmesine yardımcı olmuştur.

Han Hanedanlığında Zhang Qian, iki defa Çin’in batısındaki ülkeleri ziyaret etmiş, onun öncülüğünde açılan İpek Yolu doğu ve batı medeniyetlerinin kaynaşmasının başlangıcına imza atmıştır.

Tang Hanedanlığında Çin’in dostane ilişkileri sürdürdüğü ülke ve bölgeler sayısı 70’ten fazla olup, çeşitli ülkelerden gelen tüccarlar ve elçiler dönemin başkenti Chang’an’da toplanmıştır.

Ming Hanedanlığındaki Zheng He 7 defa gemi filosuyla denize açılmış en uzak Afrika’ya kadar ulaşmış ve denizcilik tarihinin nadir barışçıl donanması olmuştur.

Bugün Çin Küresel Medeniyet İnisiyatifi’ni ilan ederek, daha fazla Çinli ve yabancının ülkeye giriş-çıkışını kolaylaştıran adımnlar atıyor. Böylece insanlığın ilerlemesi için farklı medeniyetlerin birbirinden öğrenmesini ve birbirini tamamlamasını hedefliyor. Uzun zamandır Çin modernleşmesi dünyaya istikrar ve pozitif enerjiyi katıyor. Kuşak Yol bugün 150’den fazla ülke ve 30’dan fazla uluslararası örgütün aktif katılımına tanık oluyor.

Küresel Kalkınma İnisiyatifi, Küresel Güvenlik İnisiyatifi ve Küresel Medeniyet İnisiyatifi uluslararası camiada sıcak bir şekilde karşılanıyor ve ülkelerin istişare ve işbirliğini pekiştirmesinin, ortak refahı hızlandırmasının önemli platformu haline gelmiştir.

2024 Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FACOC) Zirvesi yakında Beijing’de perdelerini açacak. Zirve, Çin ile Afrika ülkeleri arasında karşılıklı iş birliği ve ortak kalkınma için yeni sayfa açacak. Doğru bir şey yapanın, yardım edeni çok olur. Çin attığı somut adımlar ile dünyaya eşit şartlarda işbirliği, dayanışma ve dostluğun yararlarını gösteriyor. İnanıyoruz ki ülkelerin ortak çabasıyla; çok taraflı, kapsayıcı küresel bir ekonomiyle eşit ve düzenli bir dünya gerçek olacak ve insanlık medeniyetinin geleceği daha da parlak olacaktır.