İngiliz düşünür Bertrand Russell, Batı Felsefesinin Tarihi kitabında pragmatizmi “belli bir çeşit delilik, güç şarhoşluğu” diye nitelemiş ve şöyle demişti:
“İnanıyorum ki bu sarhoşluk zamanımızın en büyük tehlikesidir ve ne kadar kasıtsız olursa olsun buna katkıda bulunan her felsefe muazzam toplumsal felaket tehlikesini artırmaktadır.”
Pragmatizmi Amerikalı düşünürler William James ve John Dewey kuramlaştırdı. ABD'nin kuruluşundan itibarenki yayılmacılığının ve hegemonyacılığının dolaysız düşünsel yansıması ve felsefeye tek katkısıdır.
Pragmatizm, insan iradesini ve çabasını sınırlayan nesnel gerçekliği reddeder. Gerçekliğin tek ölçütü başarıdır. Başarı ise inançla ve güçle elde edilir. Belirli bir anda başırıyı garantileyen güç yoksa harekete geçilmemeli, güç toplamak için olayları tırmandırmak yerine gerilim düşürülmeli. Yeterince güç toplanıldığından emin olunduktan sonra harekete geçilmeli.
Pragmatizmin siyaset düzlemindeki tezahürü “realpolitik” oluyor. Pragmatik realpolitiçiliğe göre ikili ya da çok taraflı anlaşmalara mutlak uyma zorunluluğu söz konusu olamaz. İttifaklar ya da dostluk ilişkileri yeri gelince çiğnenebilir, verilen sözlerden dönülebilir. Tek mutlak ilke ABD'nin kendisinin belirlediği bencil çıkarlarıdır. ABD, zararlı çıkacaksa gerginliği tırmandırmaktan, çatışmadan kaçınır ve uzlaşmacı görünür; kârlı çıkma koşulları oluştuğunda da güç politikasına geri döner.
ÇİN'İN TUTUMU
ABD'nin ev sahipliğinde 14-17 Kasım tarihlerinde San Francisco'da toplanan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesi, Biden yönetiminin sahnelediği, üniversitelerde siyaset bilimi derslerinde konu edilecek türden bir realpolitik gösteri oldu.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Haziran ayındaki ziyaretinden itibaren Beijing'e giden birçok Amerikalı üst düzey yetkili, Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in APEC zirvesine katılmasını sağlamak için elinden geleni yaptı. Çin'e yönelik saldırgan üslup yumuşatıldı, kışkırtıcı eylemlerden kaçınıldı vs. Bütün bu çabalara karşın, dünya kamuoyu, toplanmasından bir hafta öncesine kadar Cumhurbaşkanı Xi'nin zirveye katılıp katılmayacağına ve ABD Başkanı Joe Biden ile görüşüp görüşmeyeceğine ilişkin bilgi sahibi olmuş değildi.
Binlerce yıllık diplomasi birikimine sahip, sürece uzun vadeli bakma kavrayışı yüksek olan Çin'in ABD'nin realpolitikçiliğinin ayırdında olmadığı düşünülemez. Çin cephesinden bakınca, Cumhurbaşkanı Xi'nin zirveye katılmamasının katılmasından daha olumsuz sonuçlara yol açabileceği değerlendirmesi yapılmış olabilir. Uzun vadede sürece yön vermede ABD'nin ne yaptığı değil, Çin'in ne yaptığı daha önemli.
Uluslararası siyasetinin temel ilkeleri barışçılık, sorunları diplomatik yollardan çözmek ve ortaklaşa yararı gözetmek olan, sürekli ABD'ye dünyada ve Asya-Pasifik bölgesinde gerginlik çıkarmaması çağrıları yapan Çin, ABD göstermelik de olsa gerginliği düşürme adımı attığında buna olumsuz yanıt veremezdi. “ABD sözünde durmuyor” demek, dünya kamuoyunu ikna edecek bir açıklama olamaz.
40 BİN DOLARLIK YEMEK BİLETİ
ABD yönetiminin Çin'in ekonomik gelişmesini sekteye uğratmak için son iki yıl içerisinde üç yasa çıkardığı ve bu yasalar uyarınca Çin'e ticari yaptırımlar uyguladığı göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı Xi'nin zirveye katılması, Çin ekonomisi için olduğu kadar Asya-Pasifik ve Avrupa ekonomileri için de yararlı sonuçlar doğurabilir.
ABD'nin en büyük şirketlerinin yöneticileri, Cumhurbaşkanı Xi onuruna verilen yemeğe katılabilmek için 40 bin dolara varan ücretler ödediler. Dünya üzerinde aynı ortamda bulunmak için bu rakamın ödeneceği kaç lider var?
Bu, “dünyanın fabrikası” Çin'in, aynı zamanda Amerikan ekonomisinin yanı sıra, başta hem Avrupa'daki hem Pasifik'teki ABD müttefikleri olmak üzere dünyanın geri kalanı için hayati önemde bir pazar olduğunu bir kez daha gösterdi.
Realpolitikçilik de, ne yaparsa yapsın nesnel gerçeklikle sınırlıdır.
KOMPLO TEORİLERİ ETKENİ
ABD komplo teorileri üretip yaymada bir numaradır. Rusya Federasyonu'nun 2016 yılındaki başkanlık seçimine müdahale ettiğine, Hillary Clinton'un yerine Donald Trump'ın seçimi kazanmasını sağladığına ilişkin komplo teorisinin yansımaları halen sürüyor. Bu uydurma, Biden yönetiminin açık Rusya düşmanlığını Amerikan kamuoyuna kabul ettirme bahanelerinden biri yapıldı.
Biden'in 2024 Kasım'ında yapılacak seçimde Demokrat partinin başkan adayı olup olmayacağı halen kesinleşmiş değil. Aday olsa bile kazanma olasılığı yarı yarıya. Biden'ın adaylıktan düşmesi durumunda en güçlü Demokrat adaylardan biri California Valisi Gavin Newsom.
Ekim ayında Çin'i ziyaret eden Vali Newsom, Cumhurbaşkanı Xi tarafından da kabul edilmişti. Bu durum, eğer Biden adaylığı veya seçimi kaybederse, Washington kulislerinde kotarılacak yeni komplo teorilerine kapıyı açık bırakıyor. Beijing'de, ihtimal ki, böylesi saçmalıklardan kaçınma dürtüsünün bir ölçüde etkili olduğu akla gelmiyor değil.
“BÜYÜK FOTOĞRAF”
İki tarafın bakanlıkları, kendi cephelerinden, Xi-Biden görüşmesinin sonuçlarına ilişkin açıklamalar yaptı. Bu açıklamalara göre taraflar 20 dolayında başlık üzerinde uzlaşmaya vardı.
Belirli konularda uzlaşmaya varılması iyidir. Ne var ki böylesi uzlaşmalar, ABD'nin Çin'i hedef alan yasalarını ve bu yasalara dayandırılan yaptırımları iptal etmesini sağlayamaz.
Bunun yanında, bir de siyasetçilerin sevdiği moda deyimle “büyük fotoğraf” var. O fotoğrafta gelişmişinden gelişmekte olanına bütün ülkeler, dünyanın başına sardığı belalarla başa çıkamayan ABD'nin, dışlamaya, tedarik bağlarını koparmaya ve ekonomisini baltalamaya onca çaba harcadığı Çin'in desteğine şiddetle ihtiyaç duyduğunu gördü. Amerikan ekonomisinin düze çıkmasının bile Çin'e bağlı olduğu netleşti. Bunun Avrupa'da ve Asya-Pasifik'te önemli etkileri görülecektir.
Esas olan da budur!