Uluslararası kamuoyu haftalardır İran ile Hizbullah’ın İsrail’e olası misillemelerini tartıştı ve bir bakıma da bu yönde bir beklenti oluştu ancak İran cephesinden İsrail’e yönelik bir misilleme ihtimali gün geçtikçe düştü. Bunun birçok nedeni sayılabilir bunların başında Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ile Devrim Muhafızları ordusu arasında yaşanan görüş ayrılıklarından tutun da ABD’nin üçüncü ülkeler üzerinden İran’ı misillemeden vazgeçmesi konusunda bir şekilde ikna etmesi söylentileri gelmektedir.

Bunun yanında, Hizbullah  lideri Hasan Nasrallah’ın Fuat Şükrü’nün anıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada “İran’ın daimi bir savaşa girmesini istemediklerini, biz bu işi hallederiz yeter ki İran bize silah sağlamaya devam etsin” şeklindeki açıklaması aslında İran'ın İsrail’e yönelik bir misillemede bulunmayacağının ilk sinyallerini veriyordu. Zaten en başından itibaren İran’ın bu misilleme işini Hizbullah’ın yapacağı söyleniyordu zira İran’la İsrail arasındaki ülkelerin tamamının hava sahalarını İran’a kapatmaları İran’ın ülkesinden İsrail’e yönelik bir füze ve dron saldırısını imkânsız hale getirmişti. Tüm bu süreç içerisinde Hizbullah yavaş ve emin adımlarla İsrail mevzilerine her gün düzenli bir şekilde saldırılarına devam etti.

İşte bu tartışmaların gölgesinde beklenen misillemelerin ilk dalgası cumartesini Pazar günü sabaha karşı 5’te Hizbullah’tan geldi. Hizbullah, Direniş Erbain Operasyonu adını verdiği misillemede  Güney Lübnan’dan 11 askeri tesisin de dahil olduğu hedeflere 340 füze ve dron fırlattı. Saldırı iki aşamalı gerçekleştirildi: Birinci aşamada 340 füze fırlatıldı. İkinci aşamasında ise dronlar gönderildi. Dronlardan hiçbirinin düşürülemediği iddia edildi.

İsrail yanıt olarak 100 savaş uçağı ile Lübnan’daki Hizbullah mevzilerini vurdu ve gün boyunca bu saldırılar devam etti. İsrail, saldırı ile birlikte ABD ile hemen temasa geçti. ABD Savunma Bakanı İsrail’in yanında olduklarını açıkladı. Netanyahu da yaptığı açıklamada “bize zarar verene biz de zarar veririz” dedi.

İsrail hükümeti vakit kaybetmeden 48 saatliğine olağanüstü hal ilan etti. Bu ilginç bir durumdu. Zira 2 Nisan’daki İran misillemesinde İsrail olağanüstü hal ilan etmediği halde Hizbullah’ın saldırısında olağanüstü halin ilan edilmesi düşündürücüydü. Ayrıca toplantılar açık mekanlarda 30 kişi, kapalı mekanlarda ise 300 kişi ile sınırlandırıldı yani bir başka deyişle her akşam Tel Aviv sokaklarında ve öteki şehirlerde hükümeti ve Netanyahu’yu protesto eden ve erken seçim isteyen İsrail halkı bundan sonra bu protesto eylemlerini yapamayacak. Bunun ne kadar süreyle yasaklandı şu an belli değil. Böylelikle, Netanyahu, Hizbullah saldırısını kendi siyasi çıkarları için de kullanmaya devam ettiği görülmektedir.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah pazar günü akşam üzeri yaptığı açıklamada operasyonun detaylarını paylaştı ve her şeyden önce neden Hizbullah’ın misilleme konusunda bu kadar geciktiği konusunda  sorulara cevap verdi. Nasrallah gecikmenin nedeninin yürütülmekte olan ateşkes müzakerelerini kesintiye uğratmak  istememeleri  ve olası bir olumsuz sonuçtan dolayı Hizbullah’ın sorumlu tutulmaması için harekete geçmediklerini söyledi. Ayrıca Nasrallah; “ biz saldırıların durdurulması için bir fırsat vermek istedik aslında bu misillemeyi ilk günlerde de yapabilirdik ama ateşkes görüşmelerini sabote etmek istemedik”dedi.

Nasrallah konuşmasında misillemeden önce bir takım şartlar belirlediklerini, buna göre öncelikle sivillerin hedef olarak seçilmeyeceğini  sadece vasıflı askeri tesislerin hedef olarak seçileceği konusunda karar verdiklerini söyledi. Sivil hedeflerle ilgili olarak Lübnan'da İsrail’in sivilleri öldürmesine rağmen bunlara karşı sivil hedeflere yönelik misilleme kararı almadıklarını söyleyerek  “eğer isteseydik sivilleri de hedef alabilirdik ancak İsrail Lübnan’daki sivilleri hedef almasın diye bu konuda özen gösterdik” dedi.

Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah, açıklamasında  seçilen askeri hedeflerin Fuat Şükrü suikastı ile bağlantılı olan askeri birimlerin bulunduğu tesisler olduğunun altını çizerek özellikle askeri istihbarat ve hava kuvvetlerinin bulunduğu üstleri seçtiklerini söyledi. Bilhassa, Lübnan’dan 110 km ve Tel Aviv’den ise 1,5 km  uzaklıkta olan ve dünya çapında casusluk ve suikast operasyonlarının yönetildiği, İsrail askeri istihbaratı için önemli bir üs olan Gelilot üssünü hedef aldıklarını belirtti.

Hizbullah, saldırıların ardından misillemenin birinci aşamasının tamamlandığını duyurdu. Saldırıların ardından Nasrallah yaptığı açıklamada eğer bugünkü operasyonun amacına ulaştığı konusunda tatmin olunursa Direniş Erbain Operasyonu devam etmeyecek fakat eğer operasyon başarıya ulaşmadıysa bunun ikinci aşaması gelecek yorumunda bulundu.

Şimdi merak konusu Hizbullah’ın misillemesinden sonra İran’ın da misilleme yapıp yapmayacağı meselesi. Haftalardan beri İran’ın olası saldırısı Washington’da, Tel Aviv’de ve dünya başkentlerinde  konuşuluyor. Buna karşın yukarıda da belirtildiği üzere Pezeşkiyan yönetimi içeride özellikle Devrim Muhafızları Ordusu ile misilleme konusunda birtakım anlaşmazlıklar yaşadığı gibi ABD’nin üçüncü ülkeler üzerinden İran’ı ikna etme çabaları da tüm hızıyla sürüyor. ABD, İran’a hem sopa gösteriyor hem de havuç. An itibari ile İran'ın şu saatten sonra misilleme yapma ihtimali de teknik anlamda oldukça zayıflamıştır zira İran ile İsrail arasındaki ülkelerin neredeyse tamamı hava sahalarını İran’a kapattılar ve dolayısıyla İran’dan gönderilecek füze ve dronların geçeceği bir hava sahası da kalmamış durumda. İran’ın İsrail ile bir kara sınırı da olmadığı için  havadan saldırısına   alternatif bir saldırıda bulunması da mümkün değil.

Tüm yukarıda sayılanların yanında İran’ın biraz da misilleme konusunda gönülsüz olması var. Örneğin Tahran’da konuk evinde Hamas lideri İsmail Haniyye değil de  Hizbullah  lideri Hasan Nasrallah İsrail’in suikastına uğrasaydı. İran'ın  misilleme konusunda tutumu aynı olur muydu? İran, İsrail’e vakit kaybetmeden (ülkeler daha hava sahalarını kapatmamışken ) misilleme yapmaz mıydı?

Cevapları size bırakıyorum…