İş dünyası OVP'de umduğunu bulamadı İş dünyası OVP'de umduğunu bulamadı

Yakup Aslan / Ankara 

Dünya, 3. Dünya Savaşı söylemleri gölgesinde Tahran’ın İsrail’e vereceği yanıtın ne olacağını tartışıyor. Savaş istemeyen ABD’nin İran ile çeşitli kanallardan “misilleme diplomasisi” yürüttüğü iddiaları gündeme geldi. Söz konusu iddialar Washington ya da Tahran tarafından yalanlanmazken İran’a sunulan teklifin ayrıntıları da haberlere yansıdı. Çeşitli kaynaklara göre, Washington yönetimi İran’a “Kabul edilebilir bir yanıt vermesi durumunda karşılığında tekrar Nükleer Anlaşmaya dönebilecekleri, bunun da Netanyahu’ya verilecek en iyi yanıt olacağı ” teklifini iletti. Yine aynı kaynakların aktardığına göre Tahran ise bu teklifi sert bir şekilde reddederek, “Ancak İsrail Gazze’den çekilirse misilleme yapmamayı konuşabiliriz" yanıtını verdi. Görünen koşullara göre misillemenin şekli ve şiddeti Tel Aviv yönetiminin alacağı karara bağlı.

"İran'ın yanıtı askeri olmayabilir"

Gelinen süreci ve “misilleme diplomasisi” iddialarını İran Cereyan Stratejik Araştırmalar Merkezi Batı Asya Araştırmaları Masası Başkanı Alirıza Mecidi ile konuştuk. CGTN Türk’ün sorularını yanıtlayan Mecidi, İran'ın caydırıcılığını korumak adına mutlaka İsrail'e anlamlı bir yanıt vereceğini ifade ederek “bu yanıtın hemen ve askeri bir şekilde olmayabileceği” uyarısını yaptı.

İranlı uzman değerlendirmelerine şöyle devam etti:

“İran için caydırıcılık hayati bir meseledir çünkü İsrail, İran'ı varoluşsal bir düşman olarak görmektedir ve İran'ı birinci ve ikinci öncelik olarak nitelendirip mevcut siyasi rejimi yok etmeye çalışmaktadır. Güvenlik açısından da İsrail'in terör hücreleri İran'da oldukça aktiftir. Ancak, İran'ın askeri bir yanıt vermesinin bölgeyi ‘kapsamlı bir savaşa’ sürükleyebileceği gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu, ne İran ne bölgedeki diğer ülkeler için de arzu edilen bir durumdur.”

Tahran'ın iki "kötü" seçeneği

Mecidi, ülkesinin önünde askeri ve diplomasi seçeneklerinin bulunduğunu ancak her ikisinin de ciddi riskler barındırdığını kaydederek "İran iki 'kötü' seçenek arasında kalmış durumda: ‘Askeri yanıt verip daha fazla gerginlik yaratmak’ ve ‘caydırıcılık denkleminde zayıf kalmak’. Bu süreçte, İran'a manevra alanı sağlayacak ciddi fikirler de gündeme gelmektedir. Ancak tüm bu fikirler belirli bir oranda ‘risk’ içermektedir. Eğer diplomasi, bu 'kötü' ve 'daha kötü' seçeneklerin yanında bir ‘iyi’ seçenek sunabilirse, bu dikkate alınabilir. Diplomasinin sahasında, İran'ın ön koşullarından biri, Gazze'deki savaşın durdurulması olmalıdır.” dedi.

Tahran perspektifinden Yahya Sinvar

Yahya Sinvar döneminde Hamas’ın geleceğini de yorumlayan İran Cereyan Stratejik Araştırmalar Merkezi Batı Asya Araştırmaları Masası Başkanı, Sinvar’ın liderlik özelliklerine vurgu yaptı. Sinvar'ı “Hamas'ın bilgi güvenliği konusunda en başarılı deneyime sahip lideri” şeklinde tanımlayan Alirıza Mecidi, yorumuna şu şekilde devam etti: “Gazze'de Hamas lideri olduğu günden itibaren ajanları temizleme görevini üstlendi ve hem Gazze coğrafyasında hem de Hamas içinde önemli sayıda kişiyi görevden aldı ya da kontrol altına aldı. Bu sayede Hamas'ın güvenliği öyle bir noktaya ulaştı ki, ‘Aksa Tufanı’ operasyonunu gerçekleştirebildiler. İsrailliler bu operasyona 3.000 kişinin katıldığını söylüyor, ancak İsrail'in askeri ve istihbarat kurumlarının hiçbiri bu operasyonu öngöremedi ve sonuçta Siyonistlerin büyük bir şaşkınlığına neden oldu.”

Sinvar’ın, "Aksa Tufanı" operasyonunun planlayıcısı olduğunu belirten Mecidi, “Son 10 ayda, birçok kişi bu operasyonun sadece Hamas'ın askeri kanadı (İzzeddin el-Kassam Tugayları) ile ilgili olduğunu ve Hamas'ın geri kalanıyla bir bağlantısı olmadığını iddia etmeye çalıştı.”  dedi. Hamas'ın yekvücut “Aksa Tufanı” operasyonunun arkasında durduğunun altını çizen İranlı uzman, Hamas yönetiminin Sinvar’ı liderliğe getirmesinin de ispatı olduğunu dile getirdi.

Sinvar’ın, askeri, istihbarat ve siyasi alanlarda uzman olduğunu söyleyen Mecidi, “Onun Hamas'ın siyasi kanadının başına seçilmesi, bu açıdan da teşkilat içinde daha fazla bütünlük sağlar. Aynı zamanda, Hamas'ın askeri ve siyasi kanadı arasında bir ayrım olduğu iddiasını da tamamen çürütmektedir. Bu seçim, bu varsayımı tamamen geçersiz kıldı.” dedi.

Sinvar İran'a mı yakın?

Sinvar’ın İran’a yakınlığı ile ilgili yapılan yorumları da değerlendiren Mecidi, “Bazıları, Haniye'nin görevden ayrılmasıyla birlikte, Hamas ile direniş ekseninin diğer unsurları arasındaki yakınlaşmanın bir dereceye kadar azalacağını umuyordu. Daha spesifik olarak, Hizbullah ile işbirliği seviyesinin biraz düşeceğini ve Şam ile ilişkilerin yeniden inşasının duracağını düşünüyorlardı. Hatta bazıları Hamas'ın Ensarullah ile olan bağlantılarını kesebileceğini bile tahmin ediyordu! Ancak Sinvar bu konuda Haniye'den bile daha ciddi ve hatta Hamas'ın onun döneminde Irak ve Suriye'nin doğusundaki direniş gruplarına daha fazla yakınlaşabileceği öngörülebilir. Öte yandan, bazıları Kahire görüşmeleri çerçevesinde ve Gazze'de bir uzlaşma hükümeti kurulmasının ardından, Hamas'ın Fetih'e benzer bir yol izleyip normalleşmeye doğru gidebileceğini düşünüyorlardı. Sinvar'ın bu yöne de gitmeyeceği açıktır.” dedi.