Zülal Çelik

İngiltere'nin Suriye’deki yeni döneme dair yaklaşımını, Orta Doğu’daki uzun yıllara dayanan dış müdahale, kontrol ve sömürgecilik pratiği çerçevesinde değerlendiren İngiliz gazeteci Tucker, "Mevcut durumu sadece Suriye'de değil, genel olarak Orta Doğu'da uzun yıllardır süren dış müdahale, kontrol ve sömürgeciliğin bir devamı olarak görmek gerek." dedi.

Tucker, bölgedeki tarihi süreci şöyle anlattı:

‘Bu sürecin kökleri Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar uzanıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeyi yönetmeye başladığı dönemde başlayan bu müdahaleler, savaş sonrasında İngiltere ve Fransa’nın bölgeyi paylaşmasıyla daha da derinleşti. Fransa’nın Suriye ve Lübnan’ı, İngiltere’nin ise Irak’ı kontrol altına alması, bölgedeki güç dengesini değiştirdi.
İngiltere’nin stratejisi: Böl ve yönet
İngiltere'nin Orta Doğu’daki politikalarının özellikle "böl ve yönet" stratejisiyle şekillendiğini vurgulayan Tucker, "İngiltere, Sünni liderlerin yönetimini destekleyerek Şii nüfusu kontrol altında tutmaya çalıştı. Bu da ‘böl ve yönet’ taktiğinin bir parçasıydı. İngiltere, bölgede halklar arasındaki mezhepsel farklılıkları kullanarak etki sağladı ve bu politikayı  20. yüzyıl boyunca devam ettirdi. Ancak İngiltere'nin küresel bir güç olmaktan çekilmesinin ardından, yerine ABD geçti.” dedi. 
Suriye'nin iç savaşına ve dış müdahalelere de değinen Tucker, “2011’deki Arap Baharı’ndan sonra ABD ve İngiltere, Suriye’de iktidar değişikliği çabalarına hız verdi. Suriye’deki iç savaşın dış müdahale olmadan bu noktaya geldiğini söylemek doğru olmaz. ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün gibi ülkelerin Suriye muhalifine silah ve destek göndermesinin ardından olaylar iç savaşa dönüştü. Bu dönemde İngiltere’nin MI6 üzerinden verdiği eğitimler, "Operation Timber Sycamore" adlı operasyon ve "ılımlı muhalefet" olarak tanıtılan gruplar, aslında daha radikal yapılarla ilişkilendirildi.” ifadesini kullandı. 

Operation Timber Sycamore nedir? 

Timber Sycamore, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından yürütülen ve İngiltere ile Suudi istihbaratı da dahil olmak üzere, bazı Arap istihbarat servisleri tarafından desteklenen gizli bir silah tedarik ve eğitim programıydı. Programın amacı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı iktidardan uzaklaştırmaktı. 2012 veya 2013'te başlatılan program, Suriye İç Savaşı'nda Suriye hükümet güçleriyle savaşan Suriye muhalif gruplarına para, silah ve eğitim desteği sağladı.
Tucker, günümüz Suriye’sindeki durumun çok daha karmaşık bir hal aldığını ve bölgedeki çatışmaların daha geniş bir küresel stratejik rekabetin parçası haline geldiğini vurgulayarak,  “Özellikle, Suriye’nin Sovyetler Birliği ile olan yakın ilişkilerinin ardından Rusya bölgede etkinlik kazandı. 2000’lerin ortasında Rusya devreye girerek Suriye hükümetine destek verdi ve bölgedeki cihatçı gruplara karşı mücadelede önemli bir rol oynadı.” sözlerini kullandı. 

Bundan sonra ne olacak?

Bugün geldiğimiz noktada, bölgedeki küresel güç rekabetinin daha da kızıştığı bir dönemin yaşandığını ifade eden Tucker, “ Baktığımız zaman, ABD ve Batılı müttefikleri bir tarafta, Çin ve Rusya diğer tarafta yer alıyor. Ayrıca bu rekabetin Arap ülkelerine yansıması oldukça ilginç. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler uzun yıllar ABD'nin yanında yer aldı ancak son dönemde özellikle Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ardından, bu ülkeler Arap dünyasında daha farklı bir tutum sergilemeye başladı. Bu değişim, Suudi Arabistan ve İran arasındaki rekabetin bir nebze yatışmasına ve Arap ülkelerinin BRICS ülkelerine daha da yakınlaşmasına yol açtı.” diye konuştu. 

Mehmet Emin Ekmen: 'İsrail’e Karşı Uluslararası Direnç Şart' Mehmet Emin Ekmen: 'İsrail’e Karşı Uluslararası Direnç Şart'

Tucker, Batı’nın Arap ülkelerini geri çekme çabalarına rağmen, Rusya'nın enerji kaynakları ve ortak çıkarları nedeniyle bu ülkelerle olan ilişkilerin güçlendiğinin altını çizerek, “Batılı ülkeler, özellikle Suudi Arabistan ve Katar gibi büyük petrol ve gaz üreticileri, Batı’nın ajandasına geri çekmek için çalıştı. Bu bağlamda, İngiltere’nin Suriye’de HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) liderliğindeki yeni hükümetle yakın bir ilişki kurma planını gündeme getirdi. Bu adım, Batı ile Arap ülkeleri arasındaki yakınlığı yeniden canlandırma amacını taşıyor.” dedi. 

ABD, Çin’in gelişmesini istemiyor

Son olarak, Tucker, bölgedeki güç mücadelesinin küresel stratejilerle iç içe geçtiğini ifade etti. "Petrolün ve petrol yollarının kontrolü hâlâ küresel güç mücadelesinde çok kritik bir öneme sahip" diyen Tucker, “ABD enerji ihracatçısı bir ülke olsa da, petrol üreten ülkelerin Çin ile daha fazla yakınlaşmasını istemiyor. Çin hâlâ enerji ithal eden bir ülke. ABD küresel üstünlüğünü Çin’e kaptırmak istemiyor ve Çin’in gelişiminin önüne  geçmek istiyor." diyerek, bu rekabetin gelecekte daha da keskinleşebileceğini söyledi. 

Tucker, Suriye ve Orta Doğu’daki gelişmelerin, küresel güçlerin çıkar çatışmaları ve bölgedeki stratejik önemin merkezine oturduğunu, bu sürecin sadece o bölgeyi etkilemeyeceğini, dünya çapında büyük etkiler yaratacağını ifade etti.