Çinli uzmanlar yorumluyor: Büyük güçler arası ilişkiler yeni dönemde nasıl şekillenecek? Çinli uzmanlar yorumluyor: Büyük güçler arası ilişkiler yeni dönemde nasıl şekillenecek?
Avrupa Birliği (AB), Gürcistan’a adaylık statüsü verdi, Ukrayna ve Moldova’yla ise katılım müzakerelerini başlatma kararı aldı.  Kararı AB Konseyi Başkanı Charles Michel X hesabından duyurdu ve gerekli üyelik kriterlerine ulaşılması durumunda Bosna Hersek'e ile de müzakerelerin başlayacağını belirtti. Kim ne dedi? AB’nin bu kararı başta Moldova ve Ukrayna liderliği olmak üzere, Batı manşetlerinde sevinçle karşılandı.  Moldova lideri Maya Sandu ve Ukrayna lideri Vladimir Zelenskiy, kararı ‘zafer’ olarak nitelendirdi.  Aynı şekilde, Nikol Paşinyan önderliğinde rotasını uzun süredir Batı’ya kırmakta olan Ermenistan'ın Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan da, Avrupa Konseyi'nin kararı nedeniyle Gürcistan, Ukrayna ve Moldova'dan meslektaşlarını tebrik etti. Mirzoyan, “Bu, Avrupa ailesi ve demokratik ilkeleri paylaşanlar için tarihi bir gün” ifadelerini kullanırken, Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metzola da “AB genişlemesi bir kazan-kazan durumudur” ifadeleriyle memnuniyetini dile getirdi.  Öte yandan ABD de AB genişlemesini kutlayan ülkeler arasında. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller, kararın ‘bu ülkeler ve onların ülkeleri için umut ve teşvik verdiğini’ dile getirerek “Avrupa ve transatlantik ortaklık için tarihi bir an” ifadelerini kullandı ve ülkesinin ‘adayların reformları uygulamalarına yardımcı olmaya kararlı olduğunu’ söyledi.

http://cgtnturk.com/avrupa-capraz-ateste-butun-krizlerle-ayni-anda-basa-cikilabilir-mi/

Genişleme nereye doğru? Avrupa liderliğinin genişleme hamlelerinin Moldova, Ukrayna ve Gürcistan’ı kapsaması tesadüf değil. Bu üç ülke de eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ülkesi, bu üç ülkede de Sovyetler döneminden kalma, çözülmeyi bekleyen problemler var ve bu üç ülke de renkli devrim kuşağında bulunan, Batı’nın hegemonya savaşı yürüttüğü bölgeler. Moldova, özerk bölgeleri Gagavuzya ve Transdinyester nedeniyle uzun süredir ABD ve AB’nin merceği altında. Maya Sandu liderliğindeki Moldova hükümeti, ülkenin Batı’ya yakınlaşmasını savunurken, Gagavuzya ve Transdinyester bölgelerini ve muhalif güçleri ‘Rus yanlısı’ olarak görüyor. Bu arada Maya Sandu, son yerel seçimlerde kendi partisinin adaylarını desteklemeyen belediyeleri, AB yardımlarından mahrum bırakmakla tehdit etmişti. Moldova’daki Şor Partisi, sık sık hükümetin istifasını talep eden, hükümetin ekonomi politikalarını ve Batı’yla yakınlaşma eğilimini protesto eden ve kapatılan Rus yanlısı bir parti. Şor partisi daha sonra Rönesans Partisi oldu ve yine politik baskıyla karşı karşıya. Gagavuzya Gagavuzya’nın yeni lideri Yevgeniya Gutsul da Şor Partisi’nden. 37 yaşındaki Gutsul, Gagavuzya’da 14 Mayıs'ta yapılan ikinci tur seçimlerde Sosyalist Parti'den 36 yaşındaki rakibi Grigori Uzun'u yenerek Gagavuzya’da başkanlık koltuğuna oturmuştu. Bu da, zaten Rusya’yla tarihsel ve kültürel bağları olan Gagavuzları, merkezi hükümet açısından hedef haline getirdi.  Mart ayında Hudson Enstitüsü’nde Luke Coffey imzasıyla yazılan bir analizde, “Kremlin'in Gözü Gagavuzya'da” denerek ‘Rus tehdidine’ dikkat çekilmişti. Bu analizler, Moldova’da piyasaya sürülmesi beklenen yeni bir ‘Rus tehdidi’ anlatısının Transdinyester’le birlikte Gagavuz Türkleri üzerinden de şekillendirileceğini gösteriyor. Moldova’nın ‘giderek emperyalistleşen Rusya ile müreffeh Avrupa arasında denge kurduğu’ belirtilen yazıda yer alan “Moldova'nın askeri tarafsızlığı anayasasında yer alıyor, ancak bu, son yıllarda NATO ile ilişkilerin yakınlaşmasını engellemedi” ifadeleri bir anlamda itiraf niteliğindeydi. Transdinyester Moldova’nın bir diğer özerk bölgesi olan Transdinyester’de var olan krizle, Donbass bölgesinde bugüne kadar yaşananların kökeni aynı: Zira Transdinyester de, Donbass gibi ‘Rus bölgesi’. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının ardından, 1992 yılında yaşanan savaşla birlikte Moldova’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Transdinyester Moldova Cumhuriyeti, Moldova ile Ukrayna arasında adeta ‘sıkışmış’ bir coğrafyada bulunuyor. Sadece Güney Osetya, Abhazya ve Karabağ Cumhuriyeti tarafından tanınan ve mevcut çatışmayla birçok paralellik içeren bu bölge, Donbass cumhuriyetlerinden çok daha önce, 1992 yılında yaşanan savaşın ardından kuruldu. Bölgedeki kriz halinin kökenleri ise, 1917 Sovyet Devrimi’ne dayanıyor. Komünistlerin iktidara geldiği süreç ve yaşanan iç savaş sonucunda, bugünkü Moldova Cumhuriyeti Romanya’nın bir parçası olmuştu ancak Transdinyester, Sovyetler içerisinde kalmıştı. Önce Romanya’ya katılan, daha sonra Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan Moldova ise, 2. Dünya Savaşı’nda bir kez daha Nazilerle işbirliği yapan Romanya hükümetinin işgaline uğradı ve Nazizmin yenilgisinin ardından yeniden SSCB bünyesine katıldı. Transdinyester ise, Moldova’nın birliğe katılımının ardından bu cumhuriyet içerisinde özerk bir bölge haline geldi. SSCB’nin dağılması sürecinde ise Moldova hükümeti, birliği kurtarma amacıyla yapılan 1991 bağımsızlık referandumuna katılmayı reddetse de oylama gerçekleşti ve birlik içerisinde kalma yönündeki yüzde 98.72’lik oy oranına rağmen sonuçlar meşru kabul edilmedi. Moldova halkı ve hükümet arasında yaşanan bu çelişki, bölgede bir yıl sonra yaşanan savaşı ve krizi bugünlere getiren de-facto durumu ortaya çıkardı. Transdinyester konusundaki en kritik nokta ise, bölgedeki silah depoları. Bölge, Avrupa’da SSCB’den kalma en büyük silah depolarına ev sahipliği yapıyor. Ukrayna Ukrayna ise, Rusya dışındaki en büyük eski Sovyet ülkelerinden ve tarihi boyunca Rus/Sovyet karşıtlığının üssü olarak dönüştürülmeye çalışılan bir bölge. Ülkede yaşanan 2004, 2014 renkli devrimleri de bu dönüşümün önemli dönüm noktalarındandı. Rusya’nın 24 Şubat 2022’de başlattığı özel askeri operasyon da, bölgede 2014’ten beri devam eden savaşı yeni bir evreye taşıdı ve Ukrayna’yı Kolektif Batı’nın Rusya karşıtı hamlelerinin odak noktası haline getirdi. Ukrayna, çok uzun süredir Avrupa’da aşırı sağ ve neo-Nazizmin merkez üssü konumunda ve AB, NATO üyeliği gibi hedeflerini ‘kararlı’ bir şekilde sürdürüyor.  Ukrayna’da 1991 yılından sonra büyük bir hızla sahneye çıkan neo-Nazi yapılanmalar, 2004 yılındaki renkli devrim ve 2014’teki Maydan darbesinin ardından daha da güçlendi ve Ukrayna’yı NATO’nun Rusya’yı çevreleme stratejisinin önemli bir üssü haline getirmek için atılan adımlarda önemli roller üstlendi. Bütün bunlar, Sovyet sonrası Ukrayna’nın ‘Avrupa’ya dönüş’ stratejisi kapsamında yaşanan gelişmelerdi.

Bu gelişmelere paralel olarak Ukrayna, 2 Aralık 1991 tarihinde imzalanan AB-Ukrayna Deklarasyonunu kabul etti. Yine Ukrayna, 1994 yılında AB ile siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarında ortaklık ve işbirliği anlaşması imzalayan ilk eski Sovyet cumhuriyeti oldu. Ukrayna’nın SSCB sonrasında çizdiği bu yeni rota, başta yer altı kaynakları olmak üzere Ukrayna’nın uluslararası şirketler aracılığıyla sömürüye açılmasının önemli adımlarıydı.

Gürcistan Aynı şekilde, Gürcistan da renkli devrim kuşağında ve ABD’nin Rusya’yı çevreleme stratejisinin önemli ülkelerinden. Gürcistan Parlamentosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Mikheil Sarjveladze’nin, AB sürecini ‘ülkenin Rus işgalinden kurtarılması’ olarak nitelendirmesi de ülkenin rotası konusunda önemli ipuçları barındırıyor. Ülkenin rotasını ne yönde çizeceği tartışılırken, Gürcistan Devlet Güvenlik Servisi (SSSG), geçen ay ülkede yeni bir ‘renkli devrim’ uyarısında bulunmuştu. Yapılan açıklamaya göre 3 Sırp vatandaşı, 25 Eylül’de Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) daveti üzerine Gürcistan’a gelmiş ve başkent Tiflis’te bulunan bir otelde, bazı ‘sivil toplum kuruluşları ve sivil aktivistlere’ eğitim vermiş. USAID finansmanıyla eğitim veren Sırpların ise, ‘Canvas’ örgütünden oldukları belirtiliyor. Canvas ise, Yugoslavya’nın tarih sahnesinden silindiği dönemde en büyük rolü oynayan Otpor Hareketi’nin devamı.  Mart ayındaki eylemlerde, eylemciler gösterilerin devam edeceğini söyleyerek “Gürcistan’ın Batı yanlısı bir rotada ilerlediğine dair garanti verilene kadar bu süreçler durmayacak” açıklamasında bulunmuştu. Gürcü istihbaratının açıklamasını ve ‘AB aday üyeliği’ kararının bu bağlamda bir tutarlılık içerisinde olduğunu söylemek mümkün. En önemlisi de, Gürcü istihbaratının, eylemlerin ‘Avrupa Birliği’nin ‘ülkeye aday üyelik statüsü vermemesi halinde başlayacağı’ yönündeki uyarısıydı. Gürcistan’da Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili ile başbakan Irakli Garibaşvili arasındaki kriz bu kararın ardından sönümlenecek mi, göreceğiz… Öte yandan, Gürcistan ile Ukrayna’nın, renkli devrimler düzleminde özel bir ilişkisi var. Gürcistan’da 2004 yılında gerçekleşen ve Şaakaşvili’yi iktidara getiren renkli ‘Gül Devrimi’ sırasında ABD’nin Tiflis Büyükelçisi olan John Tefft’in, 2014’teki Maydan darbesinin öncesinde hızlıca Kiev’e atanması bu özel ilişkinin öne çıkan olaylarından.6 Aynı şekilde, Mihail Saakaşvili’nin hapiste biten siyasi serüveninde de Ukrayna özel bir yer tutuyor. Gürcistan’da 2003’te yaşanan Gül Devrimi (Güller Devrimi) sürecinde, dönemin devlet başkanı Eduard Şevardnadze, başını Saakaşvili’nin çektiği Batı destekli muhalefet tarafından ‘indirilmiş’, Saakaşvili ve destekçilerinin, Şevardnadze’nin konuşması sırasında ellerinde kırmızı güllerle parlamento binasına girmesi, Gürcistan’ın değişen rotasının sembolü haline gelmişti. Saakaşvili’nin çalkantılı siyasi yaşantısı da, Gürcistan’da iktidar günleri, görevden ayrılması, hakkında açılan soruşturmalar, Poroşenko Ukrayna’sına sığınıp vatandaşlık alması, Odessa valiliği yapması, Poroşenko’ya bayrak açıp vatandaşlığını kaybetmesi, Zelenskiy üzerinden yeniden Ukrayna siyasetinde yer edinmesi ve nihayetinde ani bir kararla ülkesine dönüp tutuklanmasıyla sona erdi. İkisi de eski Sovyet ülkesi olan Gürcistan ve Ukrayna’nın, renkli devrimler ve Rusya’yla savaş başlıklarında benzerlikler taşıması elbette ki tesadüf değil. Bu iki ülke de, ‘renkli devrimler kuşağında’ bulunuyor. 2003 Gül Devrimi, 2004 Ukrayna Turuncu Devrimi, 2008’de Gürcistan ve Rusya arasında Güney Osetya savaşı, 2014 Maydan, 9 yıldır süren Donbass savaşları… Genişleme mi, krizin ‘Avrupalılaştırılması’ mı? AB’nin söz konusu kararları ışığında, statü verilen, süreç başlatılan bütün ülkelerin ortak noktasının Rusya olduğu düşünüldüğünde, AB’nin genişlemesinin, Ukrayna başta olmak üzere ‘krizin Avrupalılaşması’ anlamına geldiği görülüyor. Avrupalı politikacılar, başta Rusya karşıtı yaptırımların ve Ukrayna’ya verilen desteğin yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal problemlere yoğunlaşmak yerine en genel çerçevede Rusya’nın çevrelenmesi stratejisinde rol almaya devam ediyor.  AB ve üye devletlerinin Şubat 2022'den bu yana Ukrayna'ya yaklaşık 85 milyar euro yardım sağladığı biliniyor. Avrupa liderleri, Ukrayna'yı güçlü bir şekilde desteklemeye devam edeceklerine dair de her fırsatta güvence veriyor.  Bu ülkeler aynı zamanda Rusya’ya yönelik yaptırım uygulamalarına devam ederken, Belarus, İran ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) gibi ülkelerin Rusya’ya yardımda bulunmasını da kınıyor. Avrupalı siyasi elitler, yeni katılımların Avrupa’nın refahından ziyade ‘Kremlin'in jeopolitik planlarına ölümcül bir darbe indireceğini’ niyetiyle hareket ediyor.  Avrupa’da bu ‘büyük plana’ her fırsatta itiraz eden tek ülke ise Macaristan. Macaristan lideri Viktor Orban, Ukrayna'nın AB üyeliğinin Macar vatandaşlarının çıkarına olmadığını defalarca belirtti. Orban ayrıca, Rusya'ya yönelik yeni yaptırım paketinin kabulüne de karşı çıkıyor ve Kiev’in 2024'ten 2027'ye kadar 50 milyar euro alması gereken AB orta vadeli bütçesinin revizyonunu da desteklemiyor. Krizin Avrupalılaştırılması ise, Ukrayna yönetimine sağlanan mali yardımın ve askeri-teknik desteğin neredeyse tamamını AB ülkelerinin üstlenmesi gerektiği anlamına geliyor. Ancak, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB'nin Ukrayna'ya Mart 2023'ten Şubat 2024'ün sonuna kadar 1 milyon top mermisi ve füze tedarik etme sözünü, mühimmat üretiminden kaynaklanan sorunlar nedeniyle yerine getiremeyeceğini itiraf etti. AB ülkeleri de henüz beklenen düzeye ulaşamadı. Ancak Avrupalı ​​üst düzey bürokratlar ve AB ülkelerindeki pek çok politikacı, Ukrayna konusunda ABD’nin yolundan gitmeye hazır. 

http://cgtnturk.com/cinli-uzman-ukrayna-avrupanin-yuku-oldu/

Sorunları 'Kremlin’in oyunu’ olarak açıklamak zorlaşıyor Ukrayna meselesine ilişkin tüm strateji AB'yi çıkmaza sürükledi. Rusya'nın yenilgisi üzerine kurulan bütün planlar başarısızlıkla sonuçlandı. Aslında, cephe hattındaki durum müzakerelerin başlatılmasını işaret ederken, Batı başkentleri -halkın taleplerine rağmen- böyle bir dönüşüme hazır değil. Avrupa’da artan güvenlik ve ekonomik istikrar beklentilerini ve bozulan ekonomiyi ‘Kremlin’in oyunları’ olarak açıklamak ise giderek zorlaşıyor. Avrupa liderliği, mevcut ekonomik sorunlara ilişkin etkili bir reçete sunmaktan da çok uzak.  Bütün bunların sebebi, AB’nin halkların çıkarlarını gözeten değil, ABD siyasetine uyumlu hareket etmekte ısrarlı bir ulusötesi bürokrasi tarafından yönetiliyor oluşu.  Son AB zirvesi de, genişleme kararları ve Rusya karşıtı yeni yaptırımlarla mevcut krizlerin çözümünden uzak bir seyir izlendiğinin son göstergesi oldu.  AB’nin genişleme hamlelerinin, birliğin ekonomik sorunlarının iyice gün yüzüne çıktığı bir ortamda Avrupa halkları yerine ABD başta olmak üzere emperyalist-neoliberal dünya düzeninin ikbali için yapıldığı ortada. Avrupa halkları ise, istikrar, güvenlik ve ekonomik taleplerle aşırı sağa yönelirken, ‘genişleme’ devam ettikçe yeni problemlerle karşı karşıya kalacak.