1 Ekim 1949, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilanıyla birlikte, tarihsel bir dönüm noktasını temsil ediyor. Bugün, yalnızca siyasi bir zaferin değil, aynı zamanda Çin'in ekonomik, kültürel ve teknolojik alanlarda kaydettiği ilerlemenin simgesi haline geldi.

Dr. Barış Adıbelli, bu önemli günün anlamını ve Çin'in küresel sahnedeki etkisini CGTN Türk'e değerlendirdi. 

"Çin halkı bunu başardı"

Barış Adıbelli, Çin Halk Cumhuriyeti'nin, kuruluşundan bu yana geçirdiği süreci şöyle anlattı:

Dr. Lex Takkenberg: "İsrail soykırım yapıyor, ABD’nin vetoları çözüm sürecini engelliyor" Dr. Lex Takkenberg: "İsrail soykırım yapıyor, ABD’nin vetoları çözüm sürecini engelliyor"

"Çin’in çok çileli bir yolculuğu oldu. Her şeyden önce, batı dünyası, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Çin’i her alanda engelledi. Geçmiş yüzyıldan bakıldığında, yarı sömürge haline getirilmiş bir ülkede tam bağımsız bir dünya gücüne ulaşmak büyük bir başarı ve sabır, çalışkanlık isteyen bir süreçti. Çin halkı bunu başardı. Kuruluşundan bu yana 21. yüzyılda, yani tam bir asır sonra, Çin, dünyanın büyük güçleri arasında sayılıyor ve ekonomik anlamda da bazı verilere göre dünyanın birinci, bazı verilere göre ise ikinci ekonomisi olarak kabul ediliyor. Ancak bir gerçek var ki, önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinde birinciliğe yükseleceği kesin gözüyle bakılan bir ülke."

"Çin'in başarı sırrı burada"

Adıbelli, Çin'in kuruluş aşamasında ulusal kimliğini ve milli benliğini koruma sürecinden şöyle bahsetti:

"Çin’in bence başarı sırrı burada. Yani kendi milli benliğini, ulusal kimliğini asla dışlamadı. Halkın inanç ve değerlerini asla göz ardı etmedi. Aksine, halkın geleneklerini, inançlarını ve içinde bulunduğu sıkıntıları sosyalizmin içinde yerel bir biçimde ele alarak onların sorunlarına hitap etti. Bu nedenle, 1991’de tüm komünist blok çökerken, Çin çökmeyip aksine daha da yükselerek yüzde 9’luk bir ekonomik büyüme ile bugünlere geldi."

"Çin, dünya ekonomisi için bir tercih değil zorunluluk haline gelmiştir"

Bugünün Çin'ini 'nükleer güç' olarak tanımlayan Adıbelli şunları kaydetti:

"Bugünün Çin’i, Pasifik’te dünyanın en büyük donanmasına sahip bir nükleer güç olarak karşımıza çıkıyor ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile BRICS gibi yapılarla çok kutuplu bir dünya düzeninin savunucusu haline gelmiştir. Ekonomik olarak yükselişini sürdüren Çin, dünya ekonomisinde önemli bir paya sahipken, kendisini "küresel güney" olarak tanımlayan üçüncü dünyaya ait olarak görmektedir. Bu yaklaşım, Çin’in Afrika, Orta Doğu ve Latin Amerika gibi bölgelerle dayanışma içinde olduğunu gösteriyor.

Küreselleşen dünyada karşılıklı bağımlılıklar giderek artarken, ülkeler birbirlerine bağımlı hale geliyor. Çin, bu bağlamda dünya ekonomisi için bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir. Yani artık Çin’siz bir dünya ekonomisi düşünülemez; bu durum, Çin’in uluslararası alandaki rolünü ve stratejik önemini daha da pekiştiriyor. 2017’den bu yana, dünya genelinde ortaya çıkan her meselede mutlaka Çin’e danışılmakta ve birçok ülke, sorunlarına çözüm ararken Çin’den medet umar hale gelmiştir. Özellikle Orta Doğu’daki savaşlarda, Çin’in müdahale etmesi bekleniyor. Çin, askeri çözümler yerine diplomasiye dayalı yaklaşımları tercih ederek, savaş ve çatışma gibi durumların önüne geçmeyi amaçlıyor. Bu durum, Çin’in uluslararası alandaki rolünü ve stratejik önemini daha da pekiştiriyor."