Özel Haberler

İsrail çocukları ve kadınları neden öldürüyor?

Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Yuva, CRI Türk Radyo’da Özgür Özbakır’ın sunduğu “Akşam Raporu” programına konuk oldu ve Filistin-İsrail çatışmalarına dair değerlendirmelerde bulundu.

Yuva’nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Netanyahu, Yeşaya kehanetinden söz etti”

“İsrail Başbakanı Netanyahu, bir açıklamasında Yeşaya kehanetinden söz etti. Bu açıklama, mevcut İsrail Devleti’nin zihniyetini göstermesi açısından önemli. Yeşaya kehaneti, bazı ilahi surelere atıfta bulunan, Tevrat’ın bazı bölümlerini farklı yorumlayan, tamamen insanların üretilen ve habis bir zihniyetin ürünü olan bir kehanet. İsrail’in askeri ve siyasi projelerinde hayat bulan, son derece gaddar ve insanlık dışı olan bir öğreti. Bu zihniyetin en önemli örneği olan soykırım eylemi, 1948’de İsrail-Arap Savaş sırasında Filistin’de yaşanan Deyr Yasin katliamıdır. Bu katliamı yapan İrgün terör örgütünün söylemlerinde, Netanyahu’nun da kullandığı şu ifadeler yer almıştı: ‘Onları tamamen yok ediniz. Çocuklarını ve kadınlarını da öldürünüz. Bu, tanrının size bir emridir. Düşmanınızla savaşırken onun varlığını bütün olarak yok etme hakkına sahipsiniz. Siz, Tanrı’nın seçkin bir topluluğusunuz. Bu topraklar size verildi. Buna engel olacak herkesi yok ediniz.

“Tüm canlılar öldürüldü”

Bir zihniyetin bir başka örneği de, Beyrut’ta 1982 işgali sırasında yaşanan Sabra ve Şatilla Katliamı’dır. ‘Beyrut Kasabı’ olarak ünlenen Ariel Şaron ve Lübnan’da kendisiyle birlikte hareket eden iş birlikçi bir grup, Filistin kampına saldırarak tüm sivilleri ve hayvanları öldürerek büyük bir katliama imza atmıştır.

“Filistin çok fazla katliam yaşadı”

Bir başka örnek de, 2006’da gerçekleşen Kana Katliamı’dır. Kana, BM’nin denetiminde Lübnan’da bulunan ve özellikle çocukları koruyan bir mülteci kampıydı. Bu kamp, havadan ve karadan bombalandı ve yüzlerce çocuk hayatını kaybetti. Filistin, bu ve benzeri katliamları çok kez yaşadı ve bugün de yaşamaya devam ediyor.

“Camiler, kiliseler, hastaneler yerle bir”

Netanyahu rejimi, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 1,5 katı gücünde olan 18 bin ton bombayı Gazze’ye atmış durumda. Onlarca cami, kilise, okul ve hastane yerle bir edildi. Binlerce sivilin hayatını kaybettiği bir katliama şahit oluyoruz.

“Çocuklar ırkçı olarak yetişiyor”

İsrail’in bu zihniyetini okullarında da görmek mümkün. İsrail’deki birçok dini okulda çocuklara ‘Büyüyünce ne olacaksınız?’ sorusu sorulduğunda ‘Büyüyünce Müslüman ve Arap öldüreceğim. Onlar bizim düşmanımız. Onları yok edeceğiz’ gibi yanıtlar alınmakta. Bu çok vahim bir durum. İsrail’in 1977’ye kadar ırkçı bir devlet olduğu, BM’nin resmi kayıtlarında geçiyordu ama daha sonra ABD’nin baskıları ile bu ibare oradan kaldırıldı ancak bu, İsrail’in ırkçı bir devlet olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

“Arap ülkelerinin eylem planı yok”

Katliam öyle bir boyuta ulaştı ki, harekâtı destekleyen yetkililer bile İsrail’in aşırıya kaçtığını ve frene basması gerektiğini düşünüyor ama hükümet, İsrail’in meşru bir müdafaa içinde olduğunu düşünüyor. Çin ve Rusya’nın sunduğu barış tasarılarının veto edilmesi, ABD ve onu destekleyen ülkelerin ikiyüzlülüğünü gösteriyor. Arap ülkeleri, konuyla ilgili ciddi bir eylem planı sunmuş değil. Yapılan toplantılar, İsrail’i durdurmaya yetmez. Uluslararası yaptırım gücüne sahip ülkelerin ciddi ve yaptırıma dönük biçimde İsrail’i uyarması gerek. Filistin halkının direnişi tek başına yetmez. Çin’in son dönemde İsrail’i ağır eleştiren ve sürecin böyle gitmesi halinde kendilerinin daha farklı politikalara başvuracağı yönündeki açıklamaları İsrail’i ne kadar dizginleyecek göreceğiz.

Katliamda medyanın rolü

Bu savaşın Müslümanlar ve Yahudiler arasında geçen bir din savaşı olarak sunulması stratejik bir hatadır ve kitleleri yanlış yönlendirmektir. Bu savaş bir din savaşı değil. Din savaşı olarak değerlendirmek, İsrail’in ekmeğini yağ sürmektir. Türk medyasının hamasi söylemlere başvurmak yerine, hükümeti yaptırıma teşvik edecek çözüm önerilerinde bulunması daha faydalı olacaktır.”