İsrail'in Gazze'den sonra Lübnan'a saldırması, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürmesi ve bölgedeki savaşın yayılma riskinin her geçen gün artması, endişeleri artırıyor. Lübnan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi Ghassan Saliba, İsrail’in saldırılarını ve bölgedeki gelişmeleri CGTN Türk’e değerlendirdi.
"İsrail'in amacı özellikle Litani Nehri'nin güneyine hakim olmak"
'İsrail'i silahlandıran ve tüm savaşlarda destekeleyen ABD oldu' diyen Ghassan Saliba şunları söyledi:
"Lübnan uzun yıllardır, 1948’den bu yana İsrail saldırılarından muzdarip. Daha Siyonist İsrail devleti kurulmadan önce Lübnan, İsrail’in yayılmacı hedeflerinden biriydi. İsrail'in, emperyalizm, özellikle Amerikan emperyalizmi için bölgeye hakim olma hedefinde olan bir sömürü aracı olduğunu biliyoruz. İsrail’i silahlandıran ve tüm savaşlarda, Filistin halkına, Lübnanlılara, Suriye halkına vb. karşı soykırım politikasında İsrail'i destekleyen ABD oldu. İsrail'in amacı bölgeye hakim olmak, Lübnan'a, özellikle de Litani Nehri’nin güneyine hakim olmak.
İsrail'in aynı zamanda suyu da kontrol etme arzusu var. Bunu daha önce yaptılar; Ürdün'ün ve Batı Şeria'nın suyunu kontrol ettiler. Bu nedenle İsrail’in Lübnan'ın bir kısmının suyunu kesmek gibi bir hedefi var. İsrail bunun için, uluslararası anlaşmalarla yasaklanan vakum bombalarını, parça tesirli ve benzeri bombaları kullanarak insanlığa karşı savaş suçu olarak sınıflandırılabilecek yöntemler iziyor."
"Bu sadece Ortadoğu halklarının savaşı değil, uluslararası çapta bir savaş"
Saliba, 'Amerikan hedefleriyle yüzleşmenin tek yolu direnmektir' dedi:
"İsrail Gazze'de kullandığı silahları şimdi Lübnan'da sivillere, hastanelere, okullara, kadınlara, çocuklara karşı kullanıyor. Lübnan’da yaklaşık 1,5 milyon kişi yerinden edildi, binlerce kişi katledildi ve binlerce kişinin sağlık ve gıdaya ihtiyacı var.
Şuna inanıyoruz; bölgenin geleceği için, emperyalist, Siyonist ve Amerikan hedefleriyle yüzleşmenin tek yolu direnmektir. Bunun siyonist yayılmacılığa son vermenin veya yavaşlatmanın bir yolu olduğuna inanıyoruz. Direniş, ABD’nin saldırganlığına ve bölgedeki diğer hedefine karşı koymak için tüm siyasi direniş güçlerinin birliği anlamına geliyor. ABD’nin giderek daha saldırgan hale geldiğini düşünüyoruz çünkü tek kutuplu bir uluslararası düzeni savunuyorlar. Bu nedenle Ortadoğu stratejik, coğrafi ve zenginlik açısından önemli bölgelerden biri. Ortadoğu'yu, bölgenin zenginliğini, deniz yollarını kontrol eden savaşın uluslararası düzlemde kazananı olabilir. Bu sadece Ortadoğu halklarının savaşı değil, bu uluslararası çapta bir savaş.
3. Dünya Savaşı’nı önlemek için, Ortadoğu halklarının, özellikle de Lübnan halkının, Filistin halkının, emperyalizmin ilerlemesini yavaşlatmak için direnmesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bu iki ülkenin dost ülkeler olduğuna da inanıyoruz. Dünya ölçeğinde güçlerin, soykırımın durdurulmasını talep etmek ve Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'in planının başarısız olmasını talep etmek için seslerini daha fazla yükseltmeleri gerekiyor."
"Direniş için tüm çabaları birleştirmeliyiz"
Saliba, partisinin Hizbullah’ın konumuyla ilgili değerlendirmelerini ise şöyle anlattı:
"Asıl önceliğin direniş olduğunu düşünüyorum. Direnişten bahsediyoruz, Hizbullah’ın tüm güçlerinin direnişinden ve diğer güçlerden bahsediyoruz. Bunlar kesinlikle aynı güce sahip değiller. İsrail saldırganlığına direnmek için tüm çabayı ve tüm gücü ortaya koymalıyız. Bu bir direniş gücüdür. Ancak siyasi olarak hala var olan ve direnen başka bir güç daha var. İsrail saldırganlığına karşı direnişte birlikte olacaksak, direniş için tüm çabaları birleştirmeliyiz.
Ancak bizim partimiz başka bir direniş biçimine sahip. Halk direnişi. Lübnan’da tarihsel bir halk direnişi kültürü var. Biz, Komünist Parti olarak bu halk direnişini harekete geçirmeye çalışıyoruz. İsrail bombardımanı Güney'den Kuzey'e tüm Lübnan topraklarını etkiliyor. Kurbanlar siviller, onlar Hizbullah üyesi değiller. Bölgenin her yerinden, tüm dinlerine mensup siviller var. Bu ulusal bir savaş, dini bir savaş değil."
"Filistin tek bir devlete sahip olmalıdır"
Saliba, İran’a olası bir saldırının bölgeye etkileri konusundaki sorumuzu ise şöyle yanıtladı:
"Çok karmaşık bir panorama içindeyiz ve bu bölgeyi daha büyük bir savaşa, hatta bir dünya savaşına itebilir. İran Lübnan ve Filistin’deki direnişe destek veriyor ama çok etkili şekilde değil. Olayların büyük bir tırmanışa yol açmasını ve bunun bölge halkı için felakete dönüşmesini istemiyoruz. Uluslararası toplumun, müdahale etmesi, kitlesel ve etkili bir şekilde baskı yapması gerektiğini düşünüyorum. Eğer saldırganlığı, soykırımı, İsrail’in Filistin halkına, Gazze'ye, Batı Şeria'ya verdiği büyük zararı sona erdirmek istiyorlarsa bu baskıyı yapabilirler. Peki, Lübnan'da nasıl acil bir ateşkese varılır? Çözümün, Lübnan'ın egemenliğine saygı göstermek olduğunu düşünüyoruz. Filistin çözümü için ise Filistin, tek bir devlete, yaşayabilecek bir laik demokratik devlete sahip olmalıdır."
"Temel koordinasyon, komünist partiler ve ilerici Arap güçleri arasında sağlanmalı"
İsrail Komünist Partisi başta olmak üzere, bölgedeki komünist ve sosyalist yapılar arasındaki ilişkinin kopuk olduğunu söyleyen Saliba, bu ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı:
"Komünist partiler ile Arap ülkelerinin ilerici örgütleri arasında koordinasyon var. Arap solunun forumu, koordinasyonları, toplantıları, dayanışma örgütlenmeleri var. İsrail Komünist Partisi'nin ileri bir pozisyonu olduğuna inanıyoruz, bunu memnuniyetle karşılıyoruz fakat parti olarak çeşitli nedenlerden dolayı yıllardır ilişkimiz ya da temasımız yok. İsrail, Siyonistlerin sömürgeci bir varlığıdır. Buna inandığımız için İsrail devletini tanımıyorduk. Laik ve demokratik Arap ulusal yükselişine yönelik yeni bir evreye ulaşmak için temel koordinasyonun komünist partiler ve ilerici Arap güçleri arasında sağlanması gerektiğini düşünüyoruz."