CGNT Türk Dış Haberler Servisi
Amerika Birleşik Devletleri’nde seçimi Donald Trump’ın kazanması ülkenin siyasi tarihi ve dış politikadaki pozisyonu hakkında tartışmaları beraberinde getirdi. Ülkenin en etkili yayın organlarından New York Times gazetesi 2016 seçimlerini kazanan Trump’ın ülkedeki pek çok kişi tarafından bir ABD tarihindeki bir sapma olarak tanımladığını ancak gelinen noktada kendisinin artık bir sürekliliği temsil ettiğini yazdı. “Trump kazandı: 1945 sonrası ABD liderliğinin sonu” başlığını taşıyan analizde “Seçimler kanıtladı ki Trump, ABD siyasetinde bir istisna değildir.” denildi.
ABD’nin ünlü siyaset bilimcilerinden Francis Fukuyama da Financial Times gazetesi için kaleme aldığı makalede artık Trump’ın değil rakibi Biden şahsında somutlaşan fikirlerin radika hale geldiğini “Trump 2016’da ilk kez seçildiğinde, bu olayın bir sapma olduğuna inanmak kolaydı. Salı günkü oylamanın ardından anormal olanın Biden’ın başkanlığı olduğu, Trump’ın ABD siyasetinde ve belki de tüm dünyada yeni bir dönemi başlattığı görülüyor.” ifadeleri ile özetledi.
Klasik ve neoliberal modelin krizi
Fukuyama, ABD siyasetinde başlayan yeni dönemin aşırı kar hırsı ve etnik, kültürel temaları merkeze alan neoliberelizmin sonu olduğunu savundu. İşçi sınıfının giderek artan oranda Cumhuriyetçilere kaydığı ve sanılanın aksine bu kesim içinde farklı etnik kökene mensup kişileri de Trump’ı desteklediğini belirten Fukuyama şunları kaydetti:
Donald Trump sadece neoliberalizmi ve woke liberalizmini (kültürel liberalizm) geriletmekle kalmıyor, aynı zamanda klasik liberalizmin kendisi için de büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu tehdit çok sayıda politika meselesinde görülebilir; yeni bir Trump başkanlığı ilk dönemine hiç benzemeyecektir. Bu noktada asıl soru, Trump’ın niyetinin kötülüğünden ziyade, tehdit ettiği şeyleri gerçekten hayata geçirme kabiliyetidir. Birçok seçmen onun söylemlerini ciddiye almazken, ana akım Cumhuriyetçiler Amerikan sisteminin denge ve denetleme mekanizmalarının onun en kötüsünü yapmasını engelleyeceğini savunuyor. Bu bir hatadır: onun ifade ettiği niyetleri çok ciddiye almalıyız.
Rejim ihraç etme döneminin sonuna mı gelindi?
New York Times gazetesinin haberinde ayrıca Trump’ın seçilmesi ile birlikte ABD’nin geleneksel dış politika pozisyonun büyük bir kırılmanın yaşanacağı tahmininde bulunuldu. ABD’nin dünyaya model olamayacağını savunan haber, Trump’ın seçilmesiyle birlikte ABD’nin kendi değerlerini dünyaya dayatamayacağının ve rejim ihraç edemeyeceğinin itirafı olarak yorumlandı. Bu itiraf haberde “Bsuh döneminin yaklaşık yirmi yıl önce ikinci yemin törenin ilan ettiği ‘Her ulus ve kültürde demokratik hareketlerin ve kurumların büyümesini aramak ve desteklemek şeklindeki Amerikan misyonunun artık resmen sonuna gelindi.” sözleri ile okuyucuya aktarıldı. Haberde ayrıca Trump’in ittifakları bir yük olarak gördüğü anımsatılarak dünyanın pek çok yerinde ABD ile hareket eden ülkelerin yalnızlaşabileceği vurgulandı.
Soğuk Savaş sonrası ABD’nin kesin zaferini “tarihin sonu” tezi ile ilan eden ancak çok kutuplu dünyanın ortaya çıkışı ile yanıldığı çok geçmeden ortaya çıkan Fukuyama da dış politikaya dair benzer tahminler bulunarak şu satırları kaleme aldı:
“En önemli değişikliklerden bazıları dış politikada ve uluslararası düzenin doğasında yaşanacak. Ukrayna açık ara en büyük kaybeden; Rusya’ya karşı askeri mücadelesi seçimden önce bile zayıflıyordu ve Trump, Cumhuriyetçi Meclis’in geçen kış altı ay boyunca yaptığı gibi silahları durdurarak Ukrayna’yı Rusya’nın şartlarına razı olmaya zorlayabilir. Trump özel olarak NATO’dan çekilme tehdidinde bulundu ama bunu yapmasa bile 5. Maddedeki karşılıklı savunma garantisini yerine getirmeyerek ittifakı ciddi şekilde zayıflatabilir. İttifakın lideri olarak Amerika’nın yerini alabilecek hiçbir Avrupalı şampiyon yok, dolayısıyla ittifakın Rusya ve Çin’e karşı koyma kabiliyeti ciddi şüphe altında. Aksine, Trump’ın zaferi Almanya’daki AfD ve Fransa’daki Ulusal Birlik gibi diğer Avrupalı popülistlere ilham verecektir. ABD’nin Doğu Asyalı müttefikleri ve dostları da daha iyi bir konumda değil. Trump Çin’e karşı sert konuşsa da, Xi Jinping’in güçlü adam özelliklerine büyük hayranlık duyuyor ve Tayvan konusunda onunla bir anlaşma yapmaya istekli olabilir.”