Hakan Fidan’ın Çin ziyareti klişe olmuş “önemli ziyaret” kavramından öte, yeni kurulan dünya düzeninde Türkiye’nin  alabileceği roller açısından gerçekten önemli bir ziyaret oldu. Fidan’ın yaptığı açıklamaların satır başları şu şekildeydi;

  • Türkiye Çin’in toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliğine tam destek veriyor.
  • Türkiye Çin’de iç karışıklık çıkarmaya çalışan olayları desteklemiyor.  (Türkiye’nin ayrılıkçı ve selefi teröre bulaşmış Uygurların Türkiye’deki örgütlenme çalışmalarına ve önümüzdeki aylarda gündeme gelebilecek Tayvan meselesinde daha net bir tutum alacağını gösteriyor.)
  • Çin’in ekonomik gelişmesini durdurmaya yönelik faliyetlerin yanlış buluyoruz (Batı finans oligarşinin Çin’i suçladığı “Üretim Fazlası” ile ilgili)

Fidan ayrıca Türkiye’nin BRICS ile daha fazla işbirliği yapmak istediğini, “Kuşak ve Yol” projesiyle Türkiye’nin Irak ile beraber yapmayı planladığı “Kalkınma Yolu” projelerinin entegrasyonu ile ilgili  önemli açıklamalarda bulundu. Ayrıca ziyaretin asıl konu başlıklarından birisi Filistin konusuydu. Çin ve Türkiye, Filistin konusunda ortak bir tutum içinde diyebiliriz.  İki ülke de Gazze’de hızlıca sağlanması gereken bir ateşkesi, sınırları 1967 öncesine dayanan ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletini savunuyor. Tüm bu açıklamalar başta Washington olmak üzere bir çok başkentte rahatsızlık yaratmış olabilir. Türkiye içinde de benzer bir durum söz konusu. Türkiye’nin dış politikada Çin ile yakınlaşması, muhafazakar kesimin bir bölümünde ve “liberal sol” çevrelerde eleştiri konusu oldu. Liberal solu geçiyorum, onlar zaten uzun zamandır AB ve ABD’nin kucağında “solculuk” oynuyorlar. İnsan hakları ve demokrasi kavramlarını manipüle ederek yürüttükleri iki yüzlü politika İsrail-Filistin meselesinde duvara tosladı. Peki, muhafazakar kesimin bir bölümündeki Çin karşıtlığı nerden geliyor? Bu gün baktığımızda Filistin meselesinde başta ABD olmak üzere AB ülkelerinin önemli bir bölümü İsrail’in soykırımını savunurken, Çin ve Rusya ise bu soykırıma karşı açıktan bir tutum alıyorlar. Yukarıda detaylarından bahsettiğimiz önemli ziyaret sırasında “muhafazakar” gazetelerimizden biri bırakın bu stratejik ziyaret ile ilgili tek bir kelime haber yapmayı, Çin’in Afrika kıtasında yaptığı yatırımlarını şeytanlaştıran haberler yapmakla meşguldü. Çin’in Afrika politikası yazının konusu değil, ancak yüz yıllardır sömürgeciler tarafından katledilerek, açlığa mahkum edilmiş  Afrika ülkeleriyle iş birliği yapmak neden suç? “Kazan Kazan” ilkesi ile açık bir politika izleyip o ülkelere yatırım yapmak neden “şeytanca” bulunur? Kara kıta emperyalistler tarafından sömürülürken bırakın bir söz söylemeyi, ABD ile iş tutmaktan beis görmeyen bu zevat, Çin’i Afrika ülkelerini borçlandırmakla suçluyor. Sanırım bu zevatın Afrika ülkeleri için ön gördükleri açlığa mahkum şekilde kaderlerine razı olmaları ve kendilerinin kurban bayramlarında gönderecekleri konserveleri beklemeleri. Ya da üstatlarının söyledikleri gibi “Ehl-i kitap ABD’nin” yıllardır kıtada sürdürdüğü sömürü düzenine boyun eğmeleri. Böyle söylüyordu zat-ı muhterem kendisini eleştirenlere. Bilindik hikaye. ABD’nin 6. Filosu 15 Temmuz 1968 tarihinde Türkiye’ye geldiğinde dönemim devrimci gençleri 6. Filoyu protesto edip ABD askerlerini Dolmabahçe’de denize dökmüşlerdi. Bunun üzerine ABD askerlerinin yardımına Türkiye sağı koşmuştu. Önce protesto eden devrimci öğrencilere saldırdılar ardından da 6.Filoya karşı namaza durdular. Bu durumu eleştirenlere de Mehmet Şevket Eygi  şöyle yanıt veriyordu; “Rusya ve Çin Allah’ı inkar ediyor; Amerika ise Allah’a inanıyor. Amerika’da İslamiyet’i yayma hürriyeti var. Rusya ve Çin kızıl kafirdir, Amerika ise ehli kitaptır." O zamandan bu yana köprünün altında çok sular aktı ancak anlaşılan bu zevat için pek bir şey değişmemiş. ABD Irak’ta bir milyondan fazla kişiyi öldürdü. Yine ABD destekli Arap Baharı dedikleri turuncu devrimlerde yaklaşık bir milyona yakın insan hayatını kaybetti. ABD Türkiye’de en son 15 Temmuz  olmak üzere defalarca darbeler yapmaya kalkıştı veya yaptı. Ama bu zevat için önemli olmasa gerek.Anlaşılan onlar için Türkiye’nin stratejik çıkarları ve bağımsızlığı, ya da Filistin meselesi de önemli gözükmüyor. Onlar için ne önemli onu da bilmiyorum. Ama bildiğim, İsrail yarın saldırılarına son verse hiç bir şey olmamış gibi, İsrail ve onun en büyük destekçisi  ABD bu zevata tekrar “kıble” olmaya devam edecektir. Hülasa yazıyı yine bir manşet önerisi ile bitirelim.Geçtiğimiz hafta İsrail’i ziyareti sırasında bombaların üzerine “Bitirin onları” yazan Nikki Haley (Donald Trump'ın başkan seçilmesi halinde dışişleri bakanlığına atanması bekleniyor) İsrail basınına şöyle bir demeç verdi; “İsrail, Gazze savaşında yalnızca HAMAS’a karşı değil Amerika'nın düşmanları olan Çin, İran, ve Rusya’ya karşı da savaşıyor.” Kim bilir belki yakında “Haley’den Yanayız” manşeti ile çıkarlar. Ne de olsa “ABD ehli kitap Çin ise kızıl kafir." YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN