Dünyaca ünlü ekonomist Yanis Varoufakis, ABD ve Çin arasında bir soğuk savaş olduğunu iddia etti. Bu soğuk savaşın sıcak bir çatışmaya dönüşme tehlikesi olduğunu savunan Varoufakis, Taiwan’daki fiili durumdan söz etmediğini, Taiwan’daki durumun kendi çocukluğundan beri süregeldiğini anımsattı.
Capital, Ekonomist, Start Up ve CeoLife dergileri tarafından düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi (UEZ Sapanca 2024) kapsamında düzenlenen oturumda konuşan Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı Varoufakis, “Farkında olmadan bazı deneyimleri yaşadık. Adam Smith yazınında feodalizmden kapitalizme geçildiğinin farkında değildi. Şu anda yeni bir sermaye biçimi var. Eskiden bu yoktu. Beni gerçekten düşündüren şey; makroekonomik ve finansal dinamikleri konuşabiliriz ama, ABD ve Çin arasındaki soğuk savaş.” dedi
HİÇBİR MODEL SONUÇ VERMEZ
Çin’in savunma kapasitesinin artmasının da önemli olmadığını ifade eden Varoufakis, “Trump ile başladı, Biden geldi mikroçip kararı çıkardı. Belki tahminim yanlış ama bulut sermayesi, Çin ve ABD’ye başka kimsede olmayan avantaj sağlıyor. Amazon başkalarında yok. Bugün bulut sermayesi; ABD ve Çin’de.. Çinlilerin avantajı var; kurumsal açıdan ABD’de bir çatışma var; Wall Street ile Silikon Vadisi arasında. Wall Street, Silikon Vadisi’ne hakkını vermiyor. Ama Çin’de komünist parti sayesinde ikisi birleşti. Çin’deki bulut sermayesi ve dijital finans, dolara karşı büyük bir tehlike olabilir.
Bu iki büyük gücün kapışması; Türkiye’den, Yunanistan’dan, Avrupa’dan, İngiltere’den bakacak olursak geleceği hakkında hiçbir fikre değiliz. Hiçbir ekonomik model bize bir şey söyleyemez. Bu soğuk savaş, sıcak savaşa dönebilir.” uyarısı yaptı.
2008’DE AVRO HATAYDI DİYEMEDİK!
Ekonomist Yanis Varoufakis, Avrupa ekonomisine ilişkin de, “2008 Eurozone’un temelleri, bunlara mimari tasarımının ne kadar olmayacak olduğunu gördük. Öyle bir para birliği oluşturmuştuk ki majör bir finansal kriz oldu. Fakat bu bir fırsattı düzeltmek için. Bunu düzeltmek iki şekilde yapılabilirdi. Bir tanesi ortak para biriminden vazgeçmekti. Bunun iyi bir fikir olmadığını söylemekti. İkincisi federal bir hazine oluşturulabilirdi. Ama o kadar saçmaladık ki… Ben de dahil buna. Biz hiçbirini yapmadık. İkinci bir sütun oluşturup federasyona gitmedik. Onun üzerinde stabilize edebilirdik ortak bir yatırım politikası olabilseydi… Avro bir hata oldu da diyemedik. Sonuçta bir dizi hata oldu elimizde. İnanılmaz hatalar işlendi. Her biri birbirinden daha kötüydü. Mesela Yunanistan kadar başarısız olan bir devleti sübvanse ettiler. Bunun işlemeyeceğini bilmek lazımdı. İşlemedi de zaten. Şimdi kriz başladığında Yunanistan’da 2009-2010’da 290 milyardı borcumuz şu anda 400’den fazla bu borç. Gayri safi hasıla da yüzde 20 daha kötü 2010’dan. Bu da Avrupa’da enteresan bir şekilde büyük bir başarı olarak gösteriliyor. Bu da Avrupa’nın bulunduğu zorluğun kalbi işte.” görüşlerini ifade etti.
ASYA’NIN TASARRUFLARI BATI’YA YÖNLENDİRİLEMİYOR
Varoufakis, ayrıca şunları dile getirdi: “Türk perspektifinden bakacak olursak; çok yakın bağlarımız var ticari anlamda. Türk sanayi sektörü entegre olmuş durumda. az önce bahsettiğim zorluklar olunca her iki taraf için de sorun var aslında. Çünkü Avrupa zaten bir Alman iş modeline dayanıyor. O da korkarım stabilize edici bir şey değil. Kaput diyebilirim kısaca. Neye dayanıyor bu? Ucuz Gazprom doğalgazına. İlk başta Avrupa’nın güneyi, sonra Çin, Avrupa’dan dışlandı. Bu da Washington politikaları yüzünden. Bu yeni bir soğuk savaş. Rekabet noktasında her zaman yanlış bu amaç olarak. Avrupa’yı nasıl daha üretken yapabiliriz diye düşünülmedi. Rekabetçilik ortaya çıktı. Geçmişe baktığımızda ‘tedbir almak, açıkları azaltmak, rekabet’ gibi şeylerde dikkatli olmalıyız. Alman iş modeli de eski istikrarını geri veremiyor. 15 yıllık sıfır yatırımdan sonra şimdi artık teknolojik rekabetler de yok eskisi gibi. Avrupa’nın geri kalanı bu Alman iş modeline bağlı. O da artık hiçbir şey yapamıyor. Sizin Türkiye’de sorununuz da bu. Avrupa 2010’dan sonra resesyon güçlerini inşa ediyor. 2009’da yaptıkları gibi finansman iş birliği yapamadıkları için ve Asya tasarruflarını Batı’ya yönlendirememesi dünya barışı açısından mevcut bir tehlike.”
2025, 2024 GİBİ OLACAK
HSBC’nin sponsor olduğu“Global Ekonomi İçin Yeni Bir Gelecek Arayışı” başlıklı oturumun yöneticiliğini HSBC Türkiye CEO’su Selim Kervancı yaptı. Karmaşık dünyada farklı risklerle karşı karşıya kalındığını aktaran Kervancı, “Bir yandan artan jeopolitik riskler ki son dönemde Rusya Ukrayna savaşı, Filistin Hamas ve İsrail gerginliği ile bunun çok daha fazla arttığına tanıklık ediyoruz. ABD Çin gerginliği dünyada daha fazla komplikasyonlara neden oluyor.” dedi.
Kervancı, ABD’de yapılacak seçimlerin dünyanın gidişatına yeni bir yön verebileceğine ve tüm dünyada etkili olan yüksek enflasyonun önemli bir mücadele alanı olduğuna dikkat çekti. HSBC Global Baş Ekonomisti Janet Henry de, değişen jeopolitik durumların kötümserliğe neden olduğunu ve bu nedenle tedbirli olunması gerektiğini söyledi. Henry, “Avrupa’da Almanya şu an zayıf ekonomi. Daha çok ihracat yapmak istiyorlarsa dünya ticaretinde biraz daha beklemek zorundalar. Şu an ekonomi sürdürülebilir. Ama ABD açısından bakarsak son 2 yıldır büyüme ve dayanıklılığın belirli olduğu bir ekonomi var. ABD’de hâlâ bir resesyon öngörmüyoruz. İnsanlar hâlâ her şeyin bir döngüde olduğunu görmek istiyor. Yatırım harcamalarında artış ABD büyümeye devam ediyor, enflasyon azalıyor. Bu da yatırım harcamalarını geri getiriyor. Bunun da sanayi politikaları üzerinde etkisi oldu. Biz hâlâ bunun bir döngü olacağını düşünüyoruz. Büyüme göreceğiz. Büyüme eskisi kadar kuvvetli değil ama hâlâ dayanıklı şekilde kuvvetli. Enflasyon düşünce tüketici harcaması da arttı. Ama bunun uzayacak bir döngü olacağını düşünüyoruz. 2025’te de aynı 2024 gibi olacak.” dedi.
ENFLASYON KARŞISINDA ZAFER SÖZ KONUSU DEĞİL
Bilkent Üniversitesi, İktisat Bölümü Merkez Bankacılığı ve Finansal Piyasalar Profesörü Prof. Dr. Ali Hakan Kara ise dünyada zor bir döneme girildiğini savunarak, henüz yüksek enflasyon karşısında dünyanın zafer ilan edemediğini belirtti. Kara, “Kariyerimde hiç görmediğim şeyler oluyor. Sene başında FED’in 6 faiz indirmesi bekleniyordu en son 1 ya da 2 faiz indirimi bekleniyor. Bu kadar kısa sürede bu kadar revizyonlar olması ne kadar tahmini zor bir dünyada olduğumuzu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Kara, küresel sistemin ve mevcut finansal yapının büyüme anlamında fena bir performans sergilemediğini ancak büyümenin adil dağılımında çok iyi bir sınav vermediğini kaydetti.
Yaşadığımız dünyada hem şirketlerin hem devletlerin dayanıklılık ve sürdürülebilirlik üzerine kurgulamalar yapması gerektiğini vurgulayan Kara, bu noktada Türkiye’nin lider ülke olma yolunda öne çıktığını kaydetti. Böyle bir dünyada Türkiye’nin avantajlı olduğunu aktaran Kara, sözlerini şöyle sürdürdü: “Belirsizliklerle dolu bu dünyada Türkiye hem Doğu ile hem de Batı ile konuşulabilen bir ülke. Fırsatları gerçek anlamda kullanabilmek tehditleri avantaja çevirmek için sürdürülebilir ve öngörülebilir bir makroekonomi istikrara ihtiyaç var. Maalesef Türkiye bu alanda iyi bir sınav veremedi ama yeni ekonomik program bu konuda da önemli bir şans. Bu program uygulanabilirse Türkiye bölgede lider olma potansiyeli taşıyor. Bu yeni programın uygulanabilirliği kat kat önem kazandı.”
EKONOMİ ÇÖKMESİN DİYE PARA BASTILAR
Missouri Üniversitesi F. A. Hayek iktisat Tarihi Profesörü Prof. Max Gillman, konuşmasında Covid-19 krizi sonrasında enflasyonun küresel olarak yayıldığı tespitini yaptı. Devlet harcamalarının artmasından dolayı ötürü enflasyonun yükseldiğini öne süren Gillman, şu mesajları verdi: “Devlet harcamaları bütçe açıklarını kapatmak için kullanılıyor. Merkez bankası da hazine borcu alıyor. Bu da para basarak oluyor. Bu para arzını artırıyor. Beraberinde enflasyonu getiriyor. Bu kadar ülke Covid-19 ile mücadele ederken harcama krizine girdi. Türkiye’de deprem de yaşandı şubat ayında. Bu da bazı parasal ihtiyaçları beraberinde getirdi. Merkez Bankası daha fazla hazine borcu aldı. Ben kitabı yazdığımda enflasyon yeni yeni oluşuyordu. Fakat 2008 senesi sonrası para arzı hızlanmıştı. ABD’de yaşanan terör saldırısından sonra da böyle olmuştu. ABD’de dramatik bir şekilde para arzını artırmışlardı. Amacı da aslında küresel finans sektörünün çöküşünü engellemekti. Ama bunu 3 yıl boyunca artırmayı sürdürdüler. Faiz oranları da düşüşe geçti. Para arzını artırdığınız zaman faiz oranları düşer. Ama enflasyon oluştuğunda enflasyon oranıyla faiz oranlarının uygun hale gelmesi lazım. Faiz oranı enflasyon oranının altına düştü 3 yıl boyunca, 2002-2004 yıllarında. Sonra da hadi faiz oranlarını artıralım dediler. 3 yıl boyunca yüzde 1’den mortgage almışlardı. Sonra değişken faiz oranları olan mortgage’lar yüzde 4’e çıkınca etkilendi. Bütün bu faiz oranları bir anda artınca 2008 yılında bu kriz yaşandı.”