Kısa bir zaman önce, başından beri Çin karşıtı bölücü bir örgüt olan sözde “Dünya Uygur Kurultayı” (DUK) “8. Genel Kurul’unu” yaptı. Ancak çok komik olan bir şey var ki; Uzun zamandır “Uygur insan hakları için ses çıkaran” ve Çin’i “Müslüman Uygurluların dini haklarını ihlal etmekle” karalayan sözde “insan hakları örgütü”, bütün dünyadaki müslümanların yakından takip ettiği Filistin sorununda sessizliğini koruyor, Filistin halkının yaşadıklarını görmezden geliyor, İslam dünyasının Filistin ulusunu destekleme çalışmalarına katılmıyor ve Filistinli halkının başına gelenlere yönelik herhangi bir ses çıkarmıyor. Dolayısıyla bu tavır örgütün ortaya koyduğu sözde “insan hakları savaşçısı” görünümü ile taban tabana zıt bir manzara oluşturuyor.

Daha ciddi olan şey ise şu; Filistin-İsrail gerilimi tırmandığında ve İsrail tarafının defalarca Gazze’ye saldırıp yerel halkın evsiz kalmalarına neden olduğunda, DUK İsrail’i destekleyen ve Hamas’ı kınayan bir açıklama yaptı. Eski elebaşı Dolkun İsa sosyal medyada şu açıklamayı yapmıştı: “Hamas’ın İsrailli sivillere saldırılarını kınıyoruz, saldırılara maruz kalanların yanındayız”. Fakat İsrail Gazze hastanelerine bomba yağdırırken, DUK sivilleri hedef alan bu saldırıları kınadı mı? Filistinlilerin durumuna ilgi gösterdi mi? İsrail’e askeri harekatı durdurma çağrısı yaptı mı? Dolayısıyla DUK’un ne “insan hakları için ses çıkarma” ne de kendini “insan hakları savaşçısı” olarak övmeye hakkı var?

DUK’nın arkasında kimler olduğunu araştırırsak her şeyi daha net anlayabiliriz. DUK’un en büyük para kaynağı, ABD’li NED vakfı. Bu açık bir bilgi.

Son yıllarda, NED’nin DUK’a yönelik para desteği her geçen yıl artıyor ve yılda 1 milyon doları aşmış durumda. Bunun yanı sıra, bu DUK’un sözde “İngiltere danışmanı” Mia Hasenson-Gross, “Yahudi insan hakları ve Yahudi cemaatinin çıkarlarını koruma”yı hedefleyen Rene Cassin örgütünün direktörü. Arkasında yoğun bir şekilde batının çıkarlarını güden böyle bir Yahudi simgesi varken, Filistinli halkının yaşadığı zorlukları görmemezlilkten gelmesinin nedeni çok daha iyi anlaşılıyor. DUK’un yaptıkları, bizzat ABD ve batı tarafından kontrol ediliyor. Ağızlarından düşürmedikleri “Uygur insan haklarını savunmak ve ilgi göstermek” gibi laflar da sadece ABD ile batının, Çin’in etnik ve diyanet politikalarını karalamanın ve Çin’deki etnik gruplar arasında husumeti kışkırtmanın bir aracı oluyor.

DUK’un bu sözde “8. Genel Kurulu”nda, daha komik bir şey yaşandı; Eski elebaşı Dolkun İsa bir kadına tacizde bulunma skandalından dolayı, bir önceki elebaşı Rabia Kadir tarafından görevden alındı. Daha sonra iki taraf, kendi adayını göstererek bir “seçim”e girdi ve Dolkun’nun kuklası Turguncan Alawdun örgütün yeni elebaşı oldu. Rabia Kadir grubu hemen hoşnutsuzluğunu dile getirdi. Böylece “köpeğin köpeği ısırması” şeklindeki bu drama, DUK’un gerçek yüzünü gözler önüne serdi. Sözde “Uygur insan hakları savaşçısı” olan ama gerçekte sadece öne çıkarak ABD ve batının parasını kazanmak isteyen şahsiyetler! Bu tür insanların laflarına ne kadar güvenilebilir ki?

ABD ve batının “kuvvetle desteklediği” “Uygur insan hakları örneği” olan DUK, sadece destekçilerinin fikirlerini savunan bir kukla örgüt. Onların ağızlarındaki Çin ve Xinjiang’a ilişkin açıklamaların hiçbir geçerliliği yok. Xinjiang nasıl, Xinjiang’daki Uygur halkı nasıl, sadece ve sadece yerel halkın kendisinin söz hakkı var. DUK gibi örgütlerin safsatalarına kulak verme yerine, kendilerinin Xinjiang’a gelmelerini ve yerel durumu bizzat görmelerini tavsiye ederiz. Tabii bazıları, kendi gözleriyle gördüğü gerçekler yerine kulaklarıyla duyduğu yalanlara inanmayı tercih edecektir. Ama inanıyoruz ki, böyle kişi ve örgütler, sonunda uluslararası camianın adaleti ve hakkaniyeti tarafından yok edilecektir.