Ve Trump geldi… Türk-Amerikan ilişkilerine dair ilk gözlemler

Trump sonunda geldi. Anket şirketleri bir kere daha yanıldı. Bazen Kamala Harris’i önde gösteriyorlar bazen de at başı giden bir yarıştan söz ediyorlardı. Tam tersine Trump adeta süpürdü. Sadece başkanlığı kazanmakla kalmadı; aynı zamanda Kongre’nin iki kanadı (henüz Temsilciler Meclisi kesinleşmedi ama Cumhuriyetçiler önde gidiyor), eyalet valilikleri ve eyalet parlamentolarının çoğunda da Cumhuriyetçiler Trump sayesinde büyük zaferlere imza attılar.

Trump’ın gelişinin neoliberal ekonomi politikalarının sonunun başlangıcı olması, dış politikada Ukrayna savaşının sona erdirilmesi ve Çin ile ticaret savaşlarına sebep olması kuvvetle muhtemel. Orta Doğu’da İsrail’e vereceği destek ile savaş çıkarmama politikası arasında oluşturacağı politikaların nasıl sonuçlar vereceğini göreceğiz.

Türkiye-ABD ilişkileri nasıl ilerler?

Türkiye-ABD ilişkilerini takip edenler açısından ilk söylenebilecek, Türk-Amerikan ilişkilerinin Biden döneminden daha kötü olamayacağı olsa gerektir. Demokratlar ile zaten Türk-Amerikan ilişkileri çoğu zaman Cumhuriyetçilere göre daha sorunlu olagelmiştir; çünkü Amerika’da Kübalılar hariç bütün etnik gruplar (Yahudiler, Rumlar, Ermeniler vd.) genellikle Demokratlara oy verirler ve bunlardan özellikle Rum-Ermeni lobisi yeminli Türkiye ve Türk düşmanıdır. Yahudi lobisi ile geçmişte bu iki lobiyi dengelemek için çok başarılı ilişkiler kurulmuş olmasına rağmen bu hükümetin ilk yılları hariç onlar da aleyhimize döndüler.

Öte yandan Cumhuriyetçilerle de zaman zaman oldukça sorunlu dönemler veya yıllar yaşamış olduğumuzu söylemeye bile gerek yok. Dolayısıyla ikinci Trump döneminin Biden yönetimine göre Türk-ABD ilişkileri açısından çok daha iyi olacağını söylemek mümkün; ancak bunun ikili ilişkilerde ciddi bir gözden geçirme sürecine evrilebilmesi ve Türkiye açısından fırsatlara dönüştürülmesi ciddi çabalar gerektirecektir.

Biden ise belki de gelmiş geçmiş en Türkiye ve Türk düşmanı (karşıtı değil) birisiydi ve bunu sürekli olarak dile getirmekten hiç rahatsız olmamıştı. Onlarca yıllık siyasi hayatında Türkiye konusuna bir kerecik olsun olumlu gözle bakmamış birisiydi.  Obama döneminde başkan yardımcısı iken Cumhurbaşkanı Erdoğan ile daha iyi ilişkiler kurmuş olması o yıllarda mevcut hükümetin sonuçta bir kukla Kürdistan kurulmasına yol açacak politikalarından kaynaklanıyordu. İktidarının çok kutupluluk dönemine denk gelmesi pek çok açıdan iyi oldu, yoksa Türkiye ile PKK/PYD, Kıbrıs ve Ege konularında epeyce daha uğraşabilirdi. Çok kutupluluğa rağmen Ermeni iftiralarını 24 Nisan 2021 yılından itibaren yaptığı açıklamalarda kullanmakta olduğunu unutmamak gerekir.

Trump’ın pragmatizmi PKK/PYD’den Kıbrıs ve Ege’ye lehimize olabilir

 İlk döneminde aldığı kararlar ile yaptığı ve yapmak istedikleri Trump’ın bu yeni döneminde neler yapacağına işaret olabilir. Örneğin 2019 yılı sonlarında Türkiye PKK/PYD’ye karşı askeri harekata giriştiğinde (Barış Pınarı) Trump Suriye’den çekilme kararı vermişti; çünkü Suriye’de kalmanın ve PKK/PYD’ye Türkiye’ye karşı destek vermenin hiçbir inandırıcı tarafı yoktu ve hala yok. Çok kutuplu bir dünyada Türkiye gibi bir devlete karşı PKK/PYD ile ittifak kurarak ısrarla düşmanlık yapmanın Amerika’nın ulusal çıkarlarına hizmet eder bir tarafı olduğunu izah etmek mümkün değildi. Bu çerçevede Trump bölgeden çekilme kararı almış ve Pentagon ile o zamanki Amerikan ışişleri çekilmiş gibi göstererek Amerikan kuvvetlerini bölgeden çekmemişlerdi. Aslında bu iş Amerikan Derin Devleti’nin Trump’a karşı yaptığı tezgahlardan sadece birisiydi. Hatta Trump 2020 yılı seçimlerini kaybettikten sonra – o seçimlerin nasıl kaybedildiği de ayrı bir tartışma – o sırada ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey bir röportajında başkanı nasıl aldattıklarını söylemekten çekinmemişti.

Birinci döneminde göreve gelir gelmez Derin Devlet’in kapsamlı saldırılarına uğrayan ve bu konuyu hafife alarak yönetime geldiği anlaşılan Trump’ın şimdilerde, Amerika’yı kendi şirket/bireysel/lobi vs. çıkarları için bir maceradan ötekine zorlayan bu Derin Devlet yapısıyla mücadele konusunda çok daha kararlı ve hazırlıklı olduğuna hiç şüphe yok. Bu çerçevede Suriye ve hatta Irak’tan Amerikan kuvvetlerini çekmesi sürpriz olmaz. Sonuçta bütün bu operasyonlar Amerika’nın trilyon dolarlarının sokaklara saçılmasından ve aslında büyük yolsuzluklar yapılmasından başka bir amaca hizmet etmediği açık.

Kıbrıs ve Yunanistan konularında da Trump’ın başında olduğu bir Amerika Biden yönetimine göre katbekat daha lehimize sonuçlar verebilir. İlk döneminde Mitsotakis’le Vaşington’da yaptığı görüşmede Yunan Başbakana ‘Türkiye ile savaşa girme, feci şekilde yenerler’ anlamına gelen sözler söylediğini unutmamak lazım. Yani böyle bir işe girişirsen benden özel olarak bir şey bekleme diyordu.

Trump’ın bu görüşlerinin değişmiş olduğunu düşünmek gerçekçi olmaz. Tam tersine bizim lehimize daha da oturmuş olduğunu söylemek mümkündür. Beyaz Saray’a son anda kabul edilen ve çok mutlu bir şekilde Biden ile görüşen Kıbrıs Rum liderin sevinci kursağında kalabilir. Yunanistan’ın bugünlerde Türkiye ile ‘pozitif gündem’ oluşturmak için çok istekli görünmesinin sebebi de çok kutuplu bir dünyada ve Trump döneminde Türkiye ile tek başına kalmak korkusuyla alakalı olsa gerektir. Bunu yapmak ve Trump dönemini Türkiye-ABD ilişkilerinde fırsata çevirmek mümkün; ancak bunun için dış politikayı tamamen dikkatli, dengeli ve ulusal çıkar esaslı hale getirmek şarttır. Yunanistan’ı bölgede sürekli izole etmek ve bölgesel müttefik edinmesine yol açacak aşırılıklardan kaçınmak ve Suriye ile normalleşme sürecini hızlandırmak bu işin ilk adımlarını oluşturabilir.