Türk-Yunan ilişkilerinde temkinli iyimserlik
Atina Bildirisi'ni imzalamıştı. Atina Bildirisi, 1930’da dönemin başbakanları İsmet İnönü ve Elefterios Venizelos’un imzaladıkları “dostluk anlaşmasından” sonra yapılan ikinci deklarasyon olması açısından tarihi bir önemi var. Taraflar arasında dostane ilişkiler ve iyi komşuluk anlayışını benimseyen Atina Bildirisi, askeri gerginlikten kaçınmak için güven artırıcı önlemlerin alınmasını ve Ege sorunlarına uluslararası hukuku temel alan barışçıl çözümlerin bulunmasını içeriyor.
Ziyaret öncesi iki lider Yunan ve Türk gazetelerine verdikleri röportaj ile iki ülke arasında yeni bir dönemin başladığını duyurdular. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar üzerinden değil anlaşılabildikleri konu başlıkları üzerinden bir işbirliği süreci geliştirmeye karar verdiklerini söyledi. Gerçekten de diplomasinin altın kuralı asgari müşterekler üzerinden bir işbirliği süreci geliştirmektir. Bu nedenle Türkiye de Yunanistan ile uzlaştığı, anlaştığı konu başlıkları üzerinden, kazan-kazan zemini üzerinden ilişkilerini geliştirmek istemektedir. En başta Yunanistan ile Ege Denizi'ndeki gerginliğin azaltılması, tansiyonun düşürülmesinin sağlanması özellikle iki ülkenin turizmi açısından oldukça hayati önem taşımaktadır. Yunanistan Başbakanı Miçotakis ise Alpha TV’ye verdiği röportajda, Türkiye ile başlayan yeni süreci “Tüm sorunlar bir gecede çözülmeyecek olsa da parmağınızı tetiğe basmaktansa konuşmak daha iyi” diyerek değerlendirdi.
Miçotakis, 2003 yılından bugüne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabul ettiği sekizinci başbakandır. Bir başka deyişle Erdoğan, görev süresi boyunca Miçotakis’ten önce 7 Yunanistan Başbakanı ile hem Başbakan sıfatıyla hem de Cumhurbaşkanı sıfatıyla görüşme gerçekleştirmiş; dolayısıyla temkinli hareket etmesi doğaldır. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan değil Türkiye kamuoyu da temkinli bir iyimserlikle bu ziyarete ve bu ziyaretin sonuçlarına bakmaktadır. Zira önümüzde daha önceki 7 Yunanistan Başbakanı ile yapılan görüşmelerin oluşturduğu bir deneyim var.
Bu bağlamda, Türk-Yunan yakınlaşması aslında çok da yeni bir durum değil. Gerek Erdoğan hükümetleri gerekse ondan önceki hükümetlerle hem Dışişleri Bakanları düzeyinde hem de Başbakanlar düzeyinde yakınlaşmalar olmuş ancak sonuçlanmamıştı. Sorun şu: Yunan başbakanlarının tarihten gelen bir ezberi var. Bu ezberi bozmak çok zor. Her zaman bu ezber diyaloğa galip gelmektedir.
Bu ezberlerden bir tanesini örnek olarak vermek gerekirse, çok da uzağa gitmeden, 2011’de Erzurum Kış Olimpiyat Oyunları’nın açılış törenine onur konuğu olarak davet edilen Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'ya, Erzurum’da gerçekleştirilen 3. Büyükelçiler Konferansı'nda bir konuşma yapma imkanı tanındı. Türk büyükelçilere seslenen Papandreu, Ege'deki uçuşlar ve Kıbrıs konusunda sert açıklamalarda bulundu. Papandreu, konuşmasına 8 Türk savaş uçağının küçük bir Yunan adası üzerinde uçuş yaptığını ifade ederek başladı ve “Bunun anlamı neydi? Türkiye neyi ispatlamak istiyor? Bu hareketler, Türkiye'nin Ege'deki durumu değiştirmeyecektir” diye konuşarak adeta Türkiye’den hesap sordu. Ayrıca, “Kıbrıs'ta işgal sürdükçe Türkiye AB üyesi olamaz” diyerek Türkiye’yi işgalci olmakla suçladı. Görüldüğü üzere, Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun onur konuğu olarak davet edildiği olimpiyat etkinliklerinde sergilemiş olduğu tavır sportmence bir tavır değildi. Spor, dostluk, barış, kardeşlik teması üzerine kurulu bir etkinlik olmasına rağmen maalesef Yunanistan Başbakanı bir spor etkinliğini dahi siyasete feda etmekten çekinmemiştir. Bu sebeple bu davranışı ne diplomatik nezakete ne de komşuluk hukukuna yakışmıştır.
Daha Türkiye’ye gelmeden Yunanistan Başbakanı Miçotakis de Yunan medyasına verdiği beyanatta İstanbul'daki tarihi Kariye kilisesinin camiye dönüştürülmesini provokatif olmakla eleştirerek, Türk cumhurbaşkanından bu işlemin iptal edilmesini talep etme sözü verdi. Yunan medyası, Türkiye’yi Kariye Camisi’nin yanında daha önce İznik Ayasofyası, Trabzon Ayasofyası ve Konstantinopolis Ayasofyası'nı camiye çevirmekle suçladı. Miçotakis ise Atina’nın Yunanistan topraklarındaki Osmanlı eserlerine çok iyi bakıldığının altını çizerek adeta üstü kapalı bir şekilde karşılık vermekle tehdit etti.