Trump’ın Panama ve Grönland saldırganlığı

Donald Trump, daha koltuğa oturmadan emperyalist ABD’ye özgü iki saldırgan ve yayılmacı politika açıkladı.

İlki Panama Kanalı ile ilgiliydi. Trump, Panama’yı kanaldan yüksek ücret istemekle suçladı ve düzgün yönetilmediği takdirde ABD’ye geri verilmesini isteyebileceğini söyledi.

Trump’ın ikinci küstahlığı ise Grönland’la ilgiliydi: “Ulusal güvenlik ve dünya genelinde özgürlük için ABD, Grönland’ın mülkiyet ve kontrolünün mutlak bir zorunluluk olduğunu düşünüyor.”

Arktik Okyanusu’nun önemi

1914 yılında emperyalist ABD’nin çıkarları için kanlı bir şekilde açılan Panama Kanalı’nın mülkiyeti, 1977 yılında yapılan anlaşmayla Panama’ya geçmiş ve kanal 1999’da bu ülkeye devredilmişti.

Grönland, Danimarka’ya bağlı özerk bir bölge. Eski ABD Başkanı Harry Truman 1946’da Grönland’ı satın almak için Danimarka’ya 100 milyon dolarlık altın teklif etmişti. ABD’nin Grönland’a sahip olma isteğinin gerekçesi zengin uranyum, altın, petrol ve gaz rezervlerinin bulunmasıydı.

73 yıl sonra bir başka ABD Başkanı Donald Trump da Grönland’ı satın almak istemişti. Washington’un gerekçesi artık farklıydı: Arktik Okyanusu’nun stratejik önemi. Konu ABD ile Danimarka arasında diplomatik krize neden olmuştu. Trump açıklamasıyla, başkanlığının ikinci döneminde de bu emperyalist politikasını sürdürereceğini göstermiş oldu.

ABD topraklarını nasıl genişletti?

ABD, kurulduğundan bu yana yayılmacı ve genişlemeci bir ülkedir. Trump’ın açıklamaları, ABD’nin doyumsuzluğunu ve fırsat bulduğunda yeni yerlere genişleme peşinde olduğunu ortaya koymaktadır. Üstelik ABD bu yayılmacılığını, Trump’ın açıklamasında da olduğu gibi, “dünya genelinde özgürlük sağlanması” diye açıklıyor. Tersine özgürlük, emperyalist boyunduruktan kurtulmaktır!

ABD’nin şu andaki yüzölçümü 9.5 milyon kilometre karedir. Oysa kurulduğunda, Mississippi Nehrinin doğusundaydı ve arada Kızılderili bölgesi de vardı. Önce onları katletti, sürdü ve topraklarını genişletti; ardından yeni katliamlarla kıtanın diğer bölgelerine doğru yayıldı.

1803 yılında 1 milyon 425 bin km karelik Lousiana’yı, 1819’da 96 bin km karelik Florida’yı, 1845’te 625 bin km karelik Texas’ı Meksika’dan kopararak, 1846’da 460 bin km karelik Oregon’u, 1867’de Alaska’yı Rusya’dan 7 milyon 200 bin dolara satın alarak, 1848’de 660 bin km karelik California’yı, 1857’de Pasifik’te Howland ve Baker adalarını, 1867’de Pasifik’te Midway adalarını, Hawai’yi, Filipinleri topraklarına kattı.

ABD’nin genişlemesinin ayrıntılarını anlatmaya bu köşe yetmez. Özetlersek, ABD, yaklaşık 100 yıl boyunca savaş ve saldırganlıkla Meksika’nın topraklarını adımı adım kendine kattı; Pasifik’teki saldırganlığıyla pek çok adayı topraklarına kattı; neredeyse bütün Latin Amerika ülkelerine müdahale etti ve ekonomilerini sömürdü.

ABD en son 1976’da genişledi: Kuzey Mariana Adaları “siyasi yapıya dahil olmadan ABD dış bölgesi” yani sömürgesi haline geldi.

ABD Kolombiya’yı bölerek kanal açtı

ABD’nin, daha kısa mesafede daha kârlı deniz ticaret için bir kanal açmak istemesi süreci de çok kanlı oldu. ABD kanalı açmak istediği Kolombiya topraklarını ele geçirmek için çeşitli şirket operasyonları yaptı. Sonra Kolombiya’da 1855’te bir demiryolu kurdu. Demiryolu hattına saldırıları bahane ederek bölgeye altı kez askeri müdahalede bulundu.

Ancak her şeye rağmen Kolombiya ABD’ye toprak vermeyi reddetti. ABD bunun üzerine kanalı planladığı bölgede 1903 yılında bir ayaklanma çıkarttı. Ayaklananlar Kolombiya Cumhuriyeti’nden ayrılarak Panama Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan ettiler. ABD hemen bu yeni ülkeyi tanıdı ve “Panama’nın bağımsızlığını korumayı” üstlenen bir anlaşma imzaladı. Elbette bir de 10 mil derinlikte bir koridoru ABD’ye bırakan bir anlaşma yaptı!

Kanal 1914’te tamamlandı. Yapımı sırasında 28 bin işçi öldü! ABD kanal dışında Panama Körfezi’ndeki beş adayı da aldı.

ABD sonraki yıllarda kanalı elinde tutabilmek için Panama’ya silahlı müdahalelerde bulundu, darbeler yaptırdı ve iktidarlar değiştirdi.

ABD müttefiklerine de saldırgan

Özetle, ABD milyonları katlederek, milyon kilometre kareleri gaspederek, zenginliklerine el koyarak büyüdü. Hâlâ da “dünya genelinde özgürlük sağlamak” yalanı üzerinden toprak ele geçirmeye çalışıyor.

Demokrasi diyerek başka ülkeleri işgal eden, özgürlük diyerek başka ülkeleri bölen, insan hakları diyerek başka ülkelerde ayaklanma kışkırtan emperyalist ABD, tüm dünyanın baş düşmanıdır.

Üstelik gittikçe müttefiklerine karşı da saldırganlaşan, onlara yaptırım uygulayan, hatta 51. eyalet yapma tehdidi savuran bir ABD var çünkü…

Emperyalist ABD’ye karşı kesin tutum almak ve onu dizginlemek için işbirlikleri yapmak bugün dünya açısından en önemli ihtiyaçtır.