Trump göreve gelirken... Çarşı karışacak görünüyor

Neredeyse bütün dünya, Trump’ın haftaya görevi devralmasına odaklanmış durumda. Seçimleri kazandığı 5 Kasım tarihinden bu yana hangi konuda ne yapacağını kendisinin ve ekibinin açıklamalarından çıkarmaya çalışıyor. En acil konu olan Ukrayna savaşından Çin Ve Tayvan meselesinde neler yapacağına kadar ciddi bir düşünce üretme çabası var. O kadar ki, eğer bu dönemde üretilen fikirler dolar/avro bazında ihraç edilebilir ürünler olsaydı (örneğin Marslılara satarak) toplam dünyanın gayri safi milli hasılası büyük bir sıçrama yapabilirdi. Marslılara komplo teorisi kakalamak da mümkün olsaydı Türkiye’nin de içinde olduğu ülkeler grubu, dış borçlarını ödemek için ciddi ekstra kaynak bulmuş olurlardı.

TRUMP NE DİYOR?

Trump beklenen konularda açıklamalar yapmakla birlikte fazlaca beklenmeyen hususlarda da dünya kamuoyunu şaşırtmış görünüyor. Örneğin Grönland ve Kanada’yı Amerika’ya katma ısrarı ve Panama Kanalı’nı geri istemesi… Bunlar pek fazla beklenen/tahmin edilen konular değildi. Ukrayna konusunda söyledikleri bugüne kadar yaptığı açıklamalarla paralel gidiyor. Savaş hiç olmamalıydı; NATO’nun Rusya’yı bu denli tahrik edecek genişlemesine/genişletilmesine hiç mi hiç ihtiyaç bulunmuyordu. Bunu zorlayanlar Derin Devlet’in en önemli unsuru olan silah şirketleriydi. Amerika’nın çıkarları açısından şimdi yapılması gereken de açık: Ukrayna’nın yenildiğini kabul etmek, Rusya’nın kontrolüne girmiş bulunan toprakların büyük ölçüde Moskova kontrolünde kalması ve Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması…

İlk bakışta Amerika açısından mantıklı bir çıkış yolu gibi görünen böyle bir çözümün Avrupalılar tarafından kabul edilip edilmeyeceği şimdilik bir muamma. Almanya’da Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) iktidara gelirse Ukrayna’ya yardım etmeye devam edeceklerini söylerken Fransa’da Macron da son aylarda Ukrayna’ya yardım konusunda daha alt perdeden konuşsa da o da sonuçta savaşın sürdürülmesinden yana. İngiltere hükümeti tamamen öyle. Hatta son günlerde Trump ekibinin söyledikleri doğruysa İngiltere Başbakanı Starmer Trump’ın seçimleri kazanamaması için epeyce uğraşmış. Trump ekibi bütün bunları Amerika’nın iç işlerine müdahale olarak göreceklerini söylemeye bile başladı.

TRUMP’LA BİRLİKTE KOLEKTİF BATI DAĞILABİLİR Mİ?

Trump’ın bir yandan Danimarka’ya ait Grönland’ı istemesi, öte yandan bizdeki plaka dağıtanlar gibi Kanada’ya elli birinci eyalet teklifi ve Avrupa ülkelerine savunma harcamalarını ciddi oranda (milli gelirin yüzde beşi) artırmaları baskısı birlikte değerlendirildiğinde acaba Trump Amerika’yı Batı içinde genişletirken Kolektif Batı olarak adlandırdığımız bloku dağıtabilir mi sorularını akıllara getiriyor.

Bu görüşlerini resmi politikalar haline getirecek olursa amiyane tabirle ‘Çarşı’ karışacaktır; çünkü AB üyesi olan Danimarka’dan sökerek Grönland’ı alması, önce bu büyük adanın bağımsızlığını zorlayıp sonra da Amerika’ya katılması Kırım’ın Rusya’ya katılması veya Kolektif Batı’da bugüne kadar tekrarlanan ezberle söylemek gerekirse, Moskova’nın Kırım’ı zorla Ukrayna’dan söküp alması ile epeyce benzeşebilir. Danimarka buna askeri/siyasi ve diplomatik bir şey yapamaz ama acaba AB ülkeleri de ‘yapacak bir şey yok’ diyerek konuyu kapatma yoluna giderler mi? Giderlerse Yunanistan ve Kıbrıs konularında bize karşı hemen bir araya gelip dayanışma bildirileri yayımlayan AB’yi kim ciddiye alır?

Veya Kanada’yı Amerika’nın eyaleti olmaya zorlarsa ne olur? NATO üyesi Kanada’nın siyasal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü kim koruyacak sorusu akıllara gelecektir hemen. Hem de haklı olarak… Panama konusunu ayrıca ele almak gerekir; zira orada Kolektif Batı’ya içerden bir risk söz konusu değil; ama pek tabii ki, yaratacağı kargaşanın dünyadaki benzer başka sorunları da yeni ve kontrol edilemez süreçlere sokacağına hiç şüphe yok.

Örneğin ABD Grönland’ı yutarken bir ‘Grönland Kurtuluş Ordusu’ ortaya çıkar mı? Sonuçta Danimarka’da ‘Sürgündeki Grönland Hükümeti’ epeyce yıl faaliyet gösterir herhalde. İyi ettiniz, topraklarımızı aldınız diyecek halleri yok herhalde… Aynı ihtimaller Kanada için haydi haydi dile getirilebilir. ‘Kanada Satılık değil’ diye başlayan söz düellosu nerelere kadar gider? Veya Kanada’ya el koyan ve Birleşik Krallık’ın iç işlerine karışan bir Amerika ile bizim İngiltere dediğimiz devletin ‘Özel İlişki’ (Special Relationship) yürütmesi mümkün olur mu?  Dahası Almanya’da ‘aşırı sağ’ diye damgalanan AfD’yi iktidara getirmeye çalışan bir Amerika…

Kısacası Çarşı karışacak… ama beklenmeyen yerden… Kolektif Batı’nın bütünlüğünün kaybolması Türkiye’nin epeyce işine yarar. Ayrıca çok kutupluluğun yerleşmesine büyük katkıda bulunur. Zaten unutmamak gerekir ki, bütün sömürgeci devletlerin eylem ve amaç birliği içinde olduğu bir dönem tarihte hiç yaşanmamıştı. Şimdi de olmamalı… Çarşı karışırken Türkiye senaryolarının neler olabileceğini sonraki yazılarda mutlaka ele alacağız; ama şunu söylemek gerekir ki, ağızlarda sakız olmuş ‘AB üyeliği stratejik hedefimizdir’ lafının hiçbir yerde karşılığı kalmayabilir…