Suriye’de Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) terör örgütü ve diğer silahlı grupların 27 Kasım’da başlattığı saldırılar, Suriye Ordusu’nun karşılık vermesiyle şiddetlendi. Çatışmalar devam ederken, bölge ülkeleri arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Rusya, İran, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Irak, bu süreçte Suriye yönetimine destek verdiklerini açıkladı.  

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) terör örgütü, Suriye Milli Ordusu (SMO) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG), çatışmaların başlıca tarafları arasında yer alırken, bu grupların faaliyetleri ve kim oldukları tartışma konusu oldu. 

Gazeteci Deniz Büstani, bu terörist gruplarla ilgili merak edilenleri ve bölgedeki çatışmaların dinamiklerini, CGTN Türk'e değerlendirdi.

"En önemlisi HTŞ olarak karşımıza çıkıyor"

Deniz Büstani, HTŞ’nin El Nusra terör örgütünün yeni adı olduğunu belirterek, örgütün tarihsel sürecine dair şu değerlendirmelerde bulundu:

"2011 yılı öncesinde birçok örgüt kuruldu ve bu örgütlerin isimleri değiştirildi. Zaman içinde bu örgütlere teveccüh gösteren ve destek veren ülkeler de değişti. Saymış olduğumuz örgütler arasında belki de Halep olaylarından sonra en önemlisi HTŞ olarak karşımıza çıkıyor.

HTŞ’den başlamak gerekirse, HTŞ, El Nusra terör örgütünün yeni adıdır, isim değiştirmiş halidir. Kısaca El Nusra kimdi? El Nusra, IŞİD terör örgütü içerisinde bulunan bir grubun oluşturduğu bir terör örgütüydü. IŞİD’in tarihine bakacak olursak, 2006’ya kadar, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak işgaline kadar gidebiliriz. Taliban bağlantılı bir grup olarak karşımıza çıkıyor. Zerkavi isminde bir terörist, Irak’ta Amerikan güçleriyle mücadele ettiğini iddia ederek kendi bünyesinden şimdiki HTŞ’nin lideri olduğu son dönemde iddia edilen, henüz teyit edilmemiş olan Colani’yi ve IŞİD lideri Bağdadi’yi çıkarmış bir örgüt. Yani kısaca bunu söyleyebiliriz."

"TSK ile koordineli çalışan bir grup"

SMO'nun Türk Silahlı Kuvvetleri ile koordineli çalıştığını söyleyen Büstani, şöyle konuştu:

"SMO, biliyorsunuz, bizim resmi müttefikimiz Türkiye'nin SMO'su biraz daha Türkiye'nin güdümünde hareket eden ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile de Suriye'de koordineli çalışan bir grup, Suriye Milli Ordusu. Önceki ismi ÖSO'ydu, Özgür Suriye Ordusu'ydu. İsmini değiştirmesinin sebeplerinin farklı yönleri vardı. İşte, ÖSO içerisinde bulunan grupların belli bir kısmının Amerika Birleşik Devletleri ile daha çok çalışmış olması Türkiye'yi rahatsız etmişti ve isim değişikliğine gidildi. Gruplar değiştirildi. Bugün ÖSO devam ediyor bu arada, ÖSO ismi, Özgür Suriye Ordusu, Suriye'nin güneyinde Amerika Birleşik Devletleri ile ve PYD/PKK ile koordineli olarak çalışan bir grup olarak karşımıza çıkıyor.

"SDG, PKK/PYD'nin isim değiştirmiş hali"

SDG'nin PYD/PKK'nın isim değiştirmiş hali olan bir terör örgütü olduğunu anlatan Büstani, örgütün yapısını ve amacını şu şekilde anlattı:

"SDG ise Suriye Demokratik Güçleri adı altında Amerika Birleşik Devletleri'nin Fırat'ın doğusunda işgal etmiş olduğu yerlerde ciddi anlamda bir Kürt azınlık vardı ve Kürt azınlıkların içerisinden bile PYD/PKK'ya desteğin az olduğunu gördüğü zaman, bu çerçeveyi biraz daha genişletebilecek, daha geniş kitlelerle, oradaki Arapların da içerisine alabilecek, diğer etnik grupları da içerisine alabilecek, oradaki sosyal etkisini artırabilecek bir oluşuma gitti. Bunun ismine SDG ismini verdiler ve bu SDG içerisinde işte Araplar da var, Kürtler de var ve diğer unsurlar da bulunuyor. SDG bir terör örgütü, Suriye Demokratik Güçleri, PYD/PKK'nın isim değiştirmiş hali, HTŞ de olduğu gibi. SDG'nin farklı bir yapısı olsa da çatı yapı olarak görev yapıyor Suriye'nin kuzeyinde, Suriye Demokratik Güçleri. Oradaki plan da şu: PYD/PKK'nın kesinlikle bir "Kürt temelli", tırnak içerisinde bir bölücülüğe sosyal olarak Suriye'nin hazır olmadığını gördüklerinde, buna farklı etnik yapıları ve mezhepleri katmak istiyorlar, bu bölücülüğün içerisine. Çünkü hedef, öncelikle Suriye'nin federasyon olması, Amerika Birleşik Devletleri'nin hedefi. Ancak o şekilde PYD/PKK'nın sözde devletini ya da devletçiğini meşrulaştırabilecekler. Bunların içerisine tabii Dürzileri, Arapları da kattılar ve bunları belli maddi karşılıklar halinde bugüne kadar kurmuş olmalarına rağmen, gerekli sosyal desteği henüz Fırat'ın doğusunda bulduğunu söylemek yanlış olur. Bugün tamamen ekonomik vaatlerle bu yapıyı ayakta tutabiliyor Amerika Birleşik Devletleri kısaca."

"Netanyahu'nun talimatıydı ve bu talimat yerine getirildi"

Büstani, İsrail ile Lübnan arasında bir ateşkes anlaşmasının hemen akabinde HTŞ tarafından saldırılara başlanmasının zamanlaması hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:

"İdlib'de geçmişte hatırlıyorsunuz, Suriye savaşı döneminde kurgu videoları ortaya çıkmıştı. Bu videoları kim yapmıştı? Beyaz Miğferliler ya da Beyaz Baretli dediğimiz, arama-kurtarma işlemleri yapan bir grup vardı. Bugün HTŞ'nin Halep'e saldırısından bir hafta geçmedi ve Beyaz Baretler şu an Halep'teler. Halep'e Yardım organizasyonu adıyla oraya girdiler. Buradan aslında biraz daha çıkarım yapabiliriz. Netanyahu'nun, "Esad durup dururken ateşle oynuyor" açıklamasından bir gün sonra HTŞ'nin harekete geçmesi, İsrail'in Türkiye sınırındaki müttefiklerinden birinin bu tarz terör örgütleriyle ilişki içinde olduğunu gösteriyor. HTŞ, uluslararası alanda bir terör örgütü olarak kabul ediliyor. Birleşmiş Milletler, sanıyorum 2016 ya da 2017'de HTŞ'yi terör örgütü olarak tanıdı, Türkiye ise 2018'den bu yana HTŞ'yi terör örgütü olarak tanımlıyor. Bu gelişmeler, İsrail'in bu terör örgütleriyle ilişki içinde olduğunu alenen ortaya koyuyor. Aslında Netanyahu'nun bir talimatıydı ve bu talimat yerine getirildi."

" Türkiye'nin yalnızlaştırılma projesi Halep üzerinden gerçekleşiyor"

Suriye'deki çatışmalarının en çok Türkiye'yi etkilediğini vurgulayan Büstani, bölgedeki gelişmelerin Türkiye'nin istikrarı üzerinde büyük bir etkisi olduğunu vurguladı: 

Japonya hükümetinde 'yasak ilişki' istifası Japonya hükümetinde 'yasak ilişki' istifası

"En çok bizim istikrarımızı etkiliyor. Çünkü Suriye'de olaylar çıktıktan sonra belli rakamlarla Türkiye'nin ne kadar zarar ettiği hesaplanıyor, ancak Türkiye'nin Orta Doğu ile ticaretin kara ticaretindeki ticari hacimlerinin nasıl düştüğünü hesapladığımızda ve yıllara vurduğumuzda, belki de bugünkü ekonomimizin iki katı kadar bir ekonomiyi kaybettiğimizi göreceğiz. Çok ciddi anlamda bir ticari kaybımız da var burada. Sosyal sorunları, sığınmacı meselesini vesaire daha hiç değerlendirmeden, sadece ekonomiyi ele aldığımızda böyle büyük bir vahim tablo ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Suriye'deki istikrar, o ülkeleri ilgilendirdiği kadar bizi daha çok ilgilendiriyor. Tabii burada Suriye'nin toprak bütünlüğü sürekli vurgulanıyor ama Suriye'nin toprak bütünlüğünü nasıl sağlayacağıyla ilgili bir yol haritası ortaya konulmuyor. Bununla ilgili bir yol haritası oluşturulabilmesi için de meşru hükümetlerin birbirleriyle görüşerek ve koordineli bir şekilde hareket etmesi şart. Yani bu ön koşul olmadan yapılması gereken şeyler. Hem Türkiye açısından bunu söylüyorum, hem de Suriye açısından.  

Diğer ülkelerin desteğini gördüğümüzde, bugün Türkiye'nin yalnızlaştırılma projesi Halep üzerinden gerçekleşiyor. Türkiye, hem batıdan tepki alacak (çünkü HTŞ terör örgütü), hem de Arap coğrafyasından tepki geldiğinde maalesef yalnızlaştırılmış oluyor. Yani bu tuzağa sadece Suriye değil, aynı zamanda Türkiye de kurulmuş bir tuzak. Aynı zamanda Türkiye'yi Rusya'ya karşı karşıya getirmeyi hedeflediği için Rusya'ya da kurulmuş bir tuzak. Bu tuzağa gelmeden, akıl selim ve gerçekçi adımlar atarak, hızlı reaksiyon gösterilebilecek projelerle konuya yaklaşmak çok daha değerli diye düşünüyorum."