İstanbul Barosu Başkanı Avukat Filiz Saraç, CRI Türk Radyo’da Özgür Özbakır’ın sunduğu “Akşam Raporu” programına konuk oldu ve Yargıtay’ın AYM’nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararına karşılık AYM üyelerine suç duyurusunda bulunmasının ardından başlayan AYM krizi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Saraç’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“AYM, ihlali gidermekle yükümlüdür”
“Anayasa Mahkemesi (AYM), temel haklarının ihlali ile ilgili konulara bakan mahkemedir. Temel hakların ihlaline karar verildiği zaman, bu durumun anayasada bir hüküm ile düzenlendiğini görüyoruz. Anayasanın 153. maddenin 6. bendine göre, AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve gerçek ile tüzel kişileri bağlar. Eğer AYM temel bir hak ihlali saptamışsa, bu ihlali gidermekle yükümlüdür. Temel haklar, dünya tarihi içerisinde tüm anayasaların üzerinde olduğu kabul edilen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sözleşmesi ile ülkemiz tarafından garanti altına alınmış haklardır ve anayasada da yer alırlar. Bu nedenle, bu haklar ihlal edildiği zaman, hukuk devletinin tüm kurum ve kuruluşlarını bağlayıcı bir niteliği vardır.
“AYM, sorunlarımızı kendimiz çözelim diye kuruldu”
AYM, Türkiye’nin dünyada itibarını sarsacak şekilde verilen hak ihlali kararlarını önlemek için kuruldu. Soruna kişilerden bağımsız bakmak lazım çünkü sorun, hukuk devleti sorunu. İç sorunlarımız, uluslararası platformlara yansımadan çözülsün diye AYM kuruldu.
“Davanın Yargıtay’a taşınmaması gerekiyordu”
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi Davası ile ilgili olan dava konusunda Can Atalay’a mahkûmiyet kararı verdi. Sonrasında bu konu temyize gitti ve Temyiz aşamasındayken, Can Atalay milletvekili seçildi. Bu durum ile ilgili, anayasada özel bir yasama dokuma maddesi var. Eğer kişi hakkında böyle bir dava varsa ve milletvekili seçilmişse, artık yasama dokunulmazlığı kapsamına giriyor ve o andan itibaren bu açık davaları durması gerekiyor. Buradaki sorun, bu işlevin yapılmaması ve kararın, Yargıtay tarafından seçilmiş olmasına rağmen, yargılamanın devam etmesinden kaynaklanıyor. Can Atalay’ın avukatları, bu durum üzerinde bireysel başvuruda bulundu ve AYM de kararını verdi. ‘Şahsın hürriyetini kısıtlama ile ilgili bir hak ihlali vardır ve başvurucunun seçme/seçilme haklarını kısıtlıyorsunuz. Bu konudaki hak ihlallerini giderin’ denildi ve kararın sonuç bölümünde, adres olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin adı yazılarak gönderildi. Böyle yazılma sebebi hem usulden, hem de daha önce Enis Berberoğlu kararında olduğu gibi, hangi mahkemenin ne yapacağı konusunda gereksiz tartışmalar olmasını engellemek için. 13. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı tekrar açıp tahliye işlemi yapması gerekirken bunu yapmadı ve dosyayı Yargıtay’a gönderdi.
“Yargıtay üyeleri, görevlerini kötüye kullandılar”
Geçtiğimiz hafta yaptığımız açıklamada, konun artık hukuk devleti ile ilgili bir sorun olduğunu ve temel hak ihlalinin bu şekilde giderilemeyeceğini söyleyerek 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanını HSK’ya şikâyet ettik. Dosya, bu süreçte Yargıtay’a geçti. Yargıtay, AYM kararına uyulmamasına karar verdi. Yargıtay bu davaya bakamaz ki, böyle bir karar versin! Ortada ne açılmış bir dava var, ne yetkili bir Yargıtay var! Kendi kendilerine oynayıp AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyorlar. Yargıtay üyeleri, görev sınırlarını açtıkları için, görevlerini kötüye kullanma suçunu işlediler.
“Hukuk devletine ağır bir darbe!”
Buradaki tehlike, sorunun rejim ile ilgili olması çünkü Türkiye Cumhuriyeti, anayasanın 2. maddesine göre demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, öngörülebilirlik ve belirlilik gibi kurallar ile kendini sınırlayan devlettir. Burada öngörülebilirlik ve belirlilik, AYM tarafından yapılan hak ihlali durumunda, tüm organları bağladığına ilişkin bir belirliliğin göstergesidir. Bunu çiğnediğiniz anda, hukuk devletine çok ağır bir darbe vuruyorsunuz.
“Kuvvetler ayrılığı uygulanmıyor”
Bu sorunlar, kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanmadığı için yaşanıyor. Kuvvetler ayrılığında, yargının yasama ve yürütmeden bağımsız kalabilmesi gerekir. ‘Başkanlık Sistemi’ denilen sistem ile yasama, yürütme ve yargı, olması gereken ayrılıklar olmadan bir arada yürütülüyor. Türkiye’deki yargı, bağımsız ve tarafsız değil. Bunun sebebi de Başkanlık Sistemidir.
AYM kapatılmaya mı çalışılıyor?
Bu kararları alanların, Anayasa Mahkemesinin yetkisini kısıtlamak, hatta AYM’yi kaldırma niyeti olabilir. Ciddi bir itibarsızlaştırma çalışması var. Hukuk güvenliği, ciddi anlamda zedelenmiştir. Yargının, yürütmenin etkisine geçmesini sıkıntısını yaşıyoruz.”