Rüzgâr Filistin'den yana esiyor
Hasan Böğün
Doğu Avrupa'da ve Batı Asya'da süren mevcut çatışmalar, yer bilimleri diliyle, ABD'nin 80 yıllık hegemonyasının tektoniğindeki birçok fayı, hem de farklı yönlerde aktive etti. ABD, askeri gücü ve kaynakları ne olursa olsun, bu denli çok katmanlı bir badireden hasar almadan çıkamaz.
Ukrayna savaşı, hem bu yönüyle yeterince irdelendi, hem nasıl sonuçlanacağı aşağı yukarı görülür oldu. Hamas'ın 7 Ekim'deki füze saldırısıyla patlayan Filistin-İsrail çatışması, gerginlik biriktirdiği fayların çokluğu ve zıt yönlülüğü, derinleştirdiği ve kimisini uzlaşmaz hale getirdiği çelişmeler bakımından Ukrayna olayını geride bıraktı. Ortadoğu'da verilecek kararların ABD'nin hegemonyasının geleceği için belirleyici olacağını öne sürmek yanlış olmaz. ABD Başkanı Joe Biden da Filistin-İsrail çatışması için “dünyanın bundan sonraki 80 yılını belirleyecek” saptamasını yaptı.
Hamas'ın çıkışı, Filistin halkının uluslararası hukukça meşru görülen hakları verilmediği sürece, ABD-İsrail ikilisi bir Filistin örgütünü şu veya bu yolla etkisizleştirse de, yerini bir yenisinin alacağını kanıtladı. Bu nedenle İsrail'in “Hamas'ı bitirme” hedefi, sorunun çözümünü zorlaştırmak dışında bir anlam taşımıyor. Çözümü zorlaştırmak ise, dostlarını bile, giderek savunmakta zorlandıkları İsrail'e sırtlarını dönmeye sürükleyebilir.
BORRELL'DEN ABD'YE ÜSTÜ KAPALI SUÇLAMA
Oslo anlaşmasından sonra uluslararası düzlemde bir miktar kredi toplayan ve yakınlarda Arap ülkeleri ile “normalleşmeye” başlayan İsrail, topladığı bütün kredileri bir ayda tüketti. Cezayir meclisinin Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun'a İsrail'e savaş açma yetkisi vermesi, Arap dünyasındaki tepkilerin dışa vurumu niteliğinde, istişare edilmiş bir karar olabilir. Bu kış enerji kaynakları konusunda geçen yıla göre daha sıkışık durumda olan Avrupa'nın bu kararı görmezden gelmesi hayli zor.
Nitekim Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 6 Kasım'daki AB büyükelçilerinin yıllık konferansının açılış konuşmasında, “Ortadoğu'da devam eden trajedi, kolektif siyasi ve ahlaki başarısızlığın sonucudur. Hem İsrail hem Filistin halkı, bu başarısızlığın ağır bedelini ödüyor ve daha fazla ödemeye devam edecek” dedi. Borrell'in şu sözleri, Filistin-İsrail sorununda Birleşmiş Milletler'in (BM) otoritesinin yerine kendi otoritesini geçiren ABD'ye üstü kapalı suçlama gibiydi:
“Bu ahlaki ve siyasi başarısızlık, İsrail ile Filistin arasındaki sorunu çözme konusunda gerçek bir irade eksikliğinin sonucudur. Evet, resmi olarak iki devletli bir çözüme bağlıydık, ancak bunu başarmak için gerçek bir yol haritasına sahip değildik. Sonuç ortada. İsrail ile Filistin arasındaki çatışma dini ya da etnik değil. Bu, o topraklarda yaşama konusunda eşit haklara sahip iki halkın sorunudur.”
DÜNYADA YENİDEN FİLİSTİN HEYECANI
İsrail'in kendi terörünü meşrulaştırmak için Batı medyasında “Hamas teröristtir” kampanyasını köpürtmesi işe yaramadı. Çatışmanın ilk günlerinde Hamas suçlanırken, giderek İsrail'in soykırımcılık yaptığı ve savaş suçu işlediği ifadeleri daha çok duyuluyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'ndaki oylamada, 120 ülkeye karşılık sadece ABD ve 13 müttefiki İsrail'in yanında yer aldı. ABD'nin yakın müttefikleri bile İsrail'in savaş hukukunu çiğnediği yönünde açıklamalar yaptı. Yakın zamana kadar Latin Amerika'da ABD'ye en yakın duran Kolombiya, Şili ve Bolivya ile birlikte İsrail'den büyükelçisini çekti; bunlara son olarak Honduras katıldı.
ABD Temsilciler Meclisi, Biden yönetiminin İsrail'e 14.6 milyar dolar tutarındaki destek talebini çok az farkla onayladı. 196 Temsilciler Meclisi üyesi karşı oy kullandı. Destek talebinin Senato'dan geçmeme olasılığı var.
İsrail terörü ABD ve müttefiklerindeki toplumsal parçalanmayı derinleştirdi. ABD'nin başkenti Washington'da, İngiltere'nin başkenti Londra'da, Almanya'nın başkenti Berlin'de Filistin'e destek miting ve yürüyüşleri yapan yüzbinler, İsrail'in hem Gazze'deki hem Batı Şeria'daki (İsrail askerleri ve Yahudi yerleşimciler, 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da 163 Filistinliyi öldürdü) terörünü lanetlediler.
Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye'nin birçok kentinde milyonlar ayağa kalktı. Kitleler, ABD'ye kapatılması talebiyle İncirlik üssünün kapısına dayandı. Endonezya'nın başkenti Jakarta'da, Japonya'nın başkenti Tokyo'da büyük gösteriler yapıldı. ABD'nin Oakland limanında, göstericiler İsrail'e silah taşıyan askeri kargo gemisinin hareketini önlemek için kendilerini geminin iskelesine kilitlediler.
Kısaca, Filistin davası, eskiden olduğu gibi yine dünyada emperyalizm karşıtı heyecan dalgası yaratıyor.
İSRAİL SAVAŞI GENİŞLETEMİYOR
Gazze'de hastane, kamp, ibadethane bombalayan, çoğu çocuk 10 bin dolayında Filistinliyi katleden, Gazze'yi susuz ve elektriksiz bırakan İsrail, çatışmayı ABD ile İran arasında bir savaş boyutuna sıçratma uğraşından vazgeçmiş görünmüyor. Lübnan'da Hizbullah mevzilerine, Suriye'de havaalanlarına ve askeri birliklere saldırmayı sürdürüyor. Hizbullah ve Suriye ciddi bir karşılık verirse, Doğu Akdeniz'e yığılmış iki uçak gemisi ve bunların savaş grupları ile Tomahawk seyir füzeleri fırlatan nükleer denizaltıdan oluşan ABD donanması saldıracak, İran böylece savaşa çekilecek. İran-ABD savaşı, Gazze'yi, Batı Şeria'yı, hatta bütün Filistin davasını gölgede bırakacak ve İsrail, nereye kadar genişleyeceği belli olmayan, en hafifinden uzun sürecek bölgesel bir savaşın tozu dumanı arasından sıyrılıp çıkacak.
Biden yönetiminin askeri, siyasi ve mali desteğine rağmen, İsrail, ABD-İran savaşını başlatmayı şimdiye kadar başaramadı. Hizbullah ve İran kaynaklarına göre, ABD dolaylı yollardan savaştan yana olmadığı mesajlarını gönderdi. ABD Hamas ile de Katar üzerinden temas halinde. Hamas kimi rehineleri bu temaslar üzerine bıraktı. CIA Başkanı William Burns bilfiil bu temasların içinde.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in ziyaretleri, ABD'nin İsrail'e desteğinin Ortadoğu ülkelerinde ve İslam dünyasında büyük tepki topladığını ortaya çıkardı. Türkiye'nin tepkisi, diplomatik nezaket sınırları içinde hayli sert oldu. ABD'nin Avrupa ve Pasifik'teki müttefikleri, İran ile savaşa girmek şurada dursun, mevcut İsrail saldırganlığının kısa sürede sona ermesinden yanalar.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok; bizzat ABD Genelkurmay Başkanı Charles Brown, İsrail'i uzun süreli bir Gazze savaşından kaçınması yönünde uyardı. Brown, İsrail'in belirlediği hedefin “oldukça büyük” olduğunu, ayrıca İsrail ordusunun faaliyetleri hakkında kamuoyuna yaptığı açıklamaları “geliştirmesi gerektiğini” söyledi. “Bence bu iş ne kadar uzarsa o kadar zorlaşabilir” diyen Brown, sivil ölüm oranının yüksek olmasının Filistinlileri militanlaştıracağını ifade etti.
ABD'NİN STRATEJİSİ İLE ÇELİŞİYOR
İsrail'in istediği gibi İran ile bir savaşa girmesi, hatta Ortadoğu'ya şimdiki kadar kuvvet ayırması, ABD'nin küresel stratejisi ile çelişiyor. ABD, Barack Obama'nın başkanlığı döneminde, Asya-Pasifik'te Çin Halk Cumhuriyeti'ni hedef alan bir çizgiye girdi, bu çerçevede bir dizi askeri ittifak kurdu ve başta donanması olmak üzere askeri gücünü yeniden düzenlemeye girişti. Obama'dan sonraki başkanlar Donald Trump ve Biden, kuvvetlerini toparlamak için sırasıyla Irak'tan ve Afganistan'dan çekildiler. Kuzey ülkeleri NATO'ya üye yapılarak, Bering Boğazı'ndan Pasifik ile birleşen Kuzey Denizi NATO etkinlik alanına dahil edildi vs.
Filistin-İsrail çatışmasının patlak vermesinden sonra, ABD'nin Pasifik'teki ve Avrupa'daki kuvvetlerinin bir bölümünü kaydırarak Ortadoğu'daki askeri varlığını yeniden artırması, İsrail'e askeri ve mali yardımda bulunması, Asya-Pasifik odaklı stratejisine uymuyor. Bu noktada ortaya bir dizi soru çıkıyor:
ABD strateji değişikliği mi yapıyor ve İsrail ile derin bağları nedeniyle Ortadoğu'yu da stratejisinin odağına mı koyuyor?
O halde biri Kuzey ve Avrupa, biri Ortadoğu, biri Asya-Pasifik olmak üzere üç cepheye askeri ve mali kuvvet mi ayıracak?
Vietnam yenilgisinden bu yana Grenada adasının istilası dışında planladığı hiçbir savaşı kazanamayan ABD, bu üç cephe ile nasıl baş edecek?
Yoksa düpedüz kaotik bir durum mu söz konusu?