Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nın başında, CHP'ye katılan İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ile Uzunköprü Belediye Başkanı Ediz Martin'e parti rozetini taktı.

Buradaki konuşmasında, acı haberlerin herkesi kahrettiği günlerin yaşandığını dile getiren Özel, dün hayatını kaybeden milli görüş hareketinin önemli isimlerinden Recai Kutan'a Allah'tan rahmet, ailesi ve milli görüş camiasına başsağlığı diledi.

İstanbul Fatih'te Semih Çelik adlı caninin, iki genç kadını, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil'i katlettiğini; Tekirdağ'da ise şiddete ve istismara maruz kalan 2 yaşındaki Sıla bebeğin hayatını kaybettiğini anlatan Özel, "Bu yılın 9 ayında 295 kadın hayattan koparıldı. Bugün ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet olaylarının bir rastlantı olmadığını hepimiz biliyoruz. Şiddeti üreten maalesef bu düzenin kendisidir." diye konuştu.

İki genç kadının vahşice katledilmesinin ardından, failin özelliklerini öne çıkaran, fail ve katledilen kadınlar arasındaki ilişkiyi adeta magazin malzemesi haline getiren ifadeler kullanıldığını belirten Özel, "Ama esas sorun şu ki, bu soruya cevap aramamız lazım, bu toplum bu hale nasıl geldi? Bu canileri yaratan ve aramızda dolaştıran koşullar nedir? Bu siyasi rejim kim ne derse desin beyanları, icraatlarıyla ve rakamlarla görülüyor ki kadınları eşit görmüyor, kadınlara iyi gelmiyor." ifadelerini kullandı.

"En somut örneği İstanbul Sözleşmesi"

CHP lideri Özel, iktidarın kadın ve çocukları koruyamadığı gibi bu konudaki olumlu adımlardan döndüğünü savunarak, "AKP'nin kadınları hedef alan politikalarının en somut örneği, 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi'nden bir gece yarısı tek imzayla çıkmasıdır." değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul Sözleşmesi'nin herkesin gurur duyduğu, İstanbul'da imzalanan, uluslararası bir sözleşme olduğunu söyleyen Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İstanbul Sözleşmesi, 2011 yılında Meclisten geçerken tüm siyasi partilerin, tüm milletvekillerinin coşkuyla oy verdikleri, 'Bundan sonra kadın katilleri, kadına karşı şiddete meyledenler iyi düşünsün.' dediğimiz, arkasından sayısız yasal düzenlemelerin gelmesi, kurumların oluşturulması, kuralların uygulanması ve caydırıcılığın en net şekilde ortaya çıkacağını Türkiye'nin tamamının gördüğü, bildiği ve birilerinin ayağını denk aldığı bir yoldu. Tam 15 yıl içinde, 2011 yılı kadına karşı şiddetin bariz şekilde düştüğü, kadın cinayetlerinin bariz şekilde düştüğü yıldı. Bakın bu örnek tek değil. Hatırlayın, kapkaç olayları, her gün televizyonda üçüncü, dördüncü haber; Adana'da, İzmir'de, İstanbul'da, Eskişehir'de kapkaç vakaları. Hatta hatırlayın, kadını sürüklüyor, çantayı çalıyor, köşede yakalanıyor, gidiyor ifadesini veriyor, salıveriliyor, akşamüstü bir başka kadına kapkaç yapıyorlardı. Ne oldu? Dedik ki 'Kapkaçın cezası 1 ila 3 yıl, yatarı eğer alt sınırdan verilirse yok. Geçmişte suçu da yoksa 1 yılı alıyor, aramızda dolanıyor. Zaten bu kadar az olan bir cezaya tutukluluk tedbiri de uygulanmıyor. İmkan olsa günde 5 kere kapkaç yapabilir.' Dönüldü, hepimizin katkısıyla bu kürsülerden söylendi, bu Mecliste söylendi, ceza önce 7 yıla çıkarıldı. Ama dendi ki 'Zor varsa, sürüklenme varsa yağmaya girsin. Öyle planlanmış, tasarlanmış, mobiletle 2 kişi, nitelikli yağmaya girsin.' Bir yıl olup yatmayan ceza, 15 yıl oluveresiye herkes aklını başına aldı. Dedi ki 'Bu devlet kafaya takmış. Bundan sonra kapkaç yapanın burnundan getirecekler, gün yüzü göstermeyecekler.' Şimdi kapkaç dünyadaki oranlarda. Türkiye kapkaç cenneti bir ülke olmaktan çıktı. Artık televizyonlarda pek az görülüyor."

"Devlet masaya yumruğu vurursa bitiriyor"

CHP Genel Başkanı Özel, bu tür şiddet olaylarına yönelik devletin tutumunun önemine işaret ederek, "Demek ki neymiş, toplumsal mutabakat varsa, kadına şiddette yok mu, buna herkes karşı çıkarsa, savunan var mı, ve devlet bu işe kafayı takarsa, masaya yumruğu vurursa, 'ben bu işi bitireceğim' derse bitiriyor." dedi.

İstanbul Sözleşmesi'nin, bu kararlılığın sözleşmesi olduğunu belirten Özel, şunları kaydetti:

"İstanbul Sözleşmesi'yle o yıl bütün vakaların azalmasını sebebi, ayaklarını denk aldılar. 'Devlet, Meclis, bu işe kafayı taktı. Bundan sonra kadına karşı şiddetin cezası ağır, kadına karşı cinayet minayet aman ha.' dediler ve ayaklarını denk aldılar. Sonra yapılacak düzenlemeler gecikti, bir kısmı yapıldı, bir kısmı yapılmadı, yapılanlar düzgün uygulanmadı ve birtakım çevrelerden; öyle muhafazakarlardan değil, gerici, Selefi, kadını hayvanla bir gören, geçmişin domuz bağcıları, velveleye başladılar. 'İstanbul Sözleşmesi'ne hayır'. Döndü dolaştı birtakım sağ partilerin de bunu meydanlarda söylemesiyle birlikte, Tayyip Erdoğan, yüzde yarım oyun peşine düştü. O canileri hoş görenlerin, o 'Kadının sırtından sopayı eksik etme.' diyenlerin, uzaklaştırma kararını 'Evlatlarımdan uzaklaşıyorum.' diye ajite edenlerin taleplerine uyup hepimizin birlikte girdiği sözleşmeden, Türkiye'nin adıyla, İstanbul'un adıyla anılan bu sözleşmeden Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla çıktık. Şimdi her gün bir cinayet işlenirken 'Niye işleniyor?' derseniz, Tayyip Bey tek kişilik imzayla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkarak devleti, kadınların ve çocukların arkasından çekti. Katiller dedi ki 'Bak artık eskisi kadar ceza vermeye niyetli değiller, artık şiddet o kadar da herkesin karşı çıktığı bir şey değil. Bundan sonra bana bir şey olmaz. Girsem de kravatı takarım, iyi halden yararlanırım. Pişmanım derim, pişmanlıktan yararlanırım. İyi bir avukat gelir, birkaç sene sonra nasılsa infaz kanununu AKP ile MHP değiştirir, Devlet Bey, bir mafya lideri için, geçmişten dava arkadaşım dediği bir kriminal için gider ricada bulunur, dönülür dolaşılır hapishaneler boşalır, ben de araya karışırım.' dediler. Bu, bu kadar politik, bu kadar siyasi, bu kadar gerçek bir mesele. O yüzden devleti, kadının, çocuğun arkasından çekince istatistiklerin böyle fırlamasına kimse şaşırmasın."

"Tutma o sözü artık"

CHP lideri Özel, AK Parti dahil tüm partilerin kadın kolları genel başkanlarına çağrıda bulunduklarını, gerekirse tek tek ziyaret edeceklerini belirterek, partisinin kadın kollarının olayı kınayan bir eylem de yapacağını söyledi. Özel, "Ama esas olarak da tüm siyasi partilerin kadın örgütlerinin peşine koşup diyecekler ki 'Gelin bu İstanbul Sözleşmesi'ne dönelim.'" dedi.

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığında AK Partili bir çok kadın milletvekilinin üzüldüğünü bildiğini aktaran Özel, "Ama bir sessiz çoğunluk, kadını, Bakanlar Kurulu görevlendirirken sadece Aile Bakanlığına layık gören, 17 bakanlığı erkeğe veren, kadının yerini aile, ev diye gören anlayış, bu memlekete bunu yaptı." ifadesini kullandı.

Partisinin iktidara gelmesi halinde ilk 10 gün içerisinde İstanbul Sözleşmesi'ne dönüleceğini belirten Özel, "Ama bizim iktidarımızı, yapılacak ilk genel seçimi beklemeden şimdiden kim el veriyorsa elini tutacağız; omuz omuza vereceğiz. Çocuk istismarcılarının, Narin'in katillerinin, kadın katillerinin bir daha gün ışığı görmemesi için ne yapılması gerekiyorsa biz buradayız, hep birlikte çalışıyoruz." diye konuştu.

'Türkiye'de yabancı uyrukluların polis yapıldığı' iddiası yalanlandı 'Türkiye'de yabancı uyrukluların polis yapıldığı' iddiası yalanlandı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimlerden önce verdiği bazı sözleri anımsatan Özel, "Tuta tuta verdiğin sözlerden bir HÜDA PAR'a verdiğini mi tutacaksın? Madem hiçbir sözü tutmuyorsun, şu HÜDA PAR'a, şu kadına karşı şiddeti meşrulaştıranlara, domuz bağcıların avukatlarına verdiğin söz, lanet olsun tutma o sözü artık." şeklinde konuştu.

"Arkası boş bırakılacak bir laf değil"

Özgür Özel, TBMM Genel Kurulundaki İsrail'in Lübnan'ı işgal girişimi ve bölgede yaşanan gelişmelerin ele alınacağı kapalı oturuma değinerek, "Sebebi geçtiğimiz hafta bu Meclisin açılışında, bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bu Meclisin kürsüsünden çıktı dedi ki 'İsrail'in bir sonraki hedefi biziz.' Bu laf öyle laf olsun diye söylenmiş bir laf değil. Söylendiğinde arkası boş bırakılacak bir laf değil. Bu ülkeye diyorsun ki 'İsrail, Filistin'e, Lübnan'a yaptığı saldırıdan sonra bize de saldıracak, bize de füze atacak, bize de savaş ilan edecek.' Sonra dönüp arkanı gidiyorsun. Bu o kadar kolay değil." dedi.

Kapalı oturumda, böyle bir tehdide yönelik çok daha net değerlendirmelerde bulunabileceklerini söyleyen Özel, "Türkiye gibi bir ülkeye İsrail, Netanyahu saldıracakmış da, tehdit olacakmış da... Bunun akla yatar tarafı yok. Söyleyen kahvehanede biri olsa 'Deli misin?' derler. Ama söyleyen Cumhurbaşkanı olunca kendisini davet ettik. Tabii bu meseleyi Netanyahu'nun canlı yayında dinlemesini hiçbirimiz istemeyiz. 'Kapalı oturum yapalım, gel anlat' dedik. Kendi gelmedi, 2 bakanını yolladı." ifadelerini kullandı.

Özel, TBMM'nin, Kıbrıs Barış Harekatı için önce acil ve kapalı oturuma çağrılarak dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan tarafından, daha sonra ise yeni bir oturumda Başbakan Bülent Ecevit tarafından bilgilendirildiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

"O toplantılarda çıkışta muhalefet lideri Süleyman Demirel, çok açık, net bir bilgilendirme yapıldığını, hükumetin devlet adabına uygun davrandığını, bundan sonra Türkiye'nin iktidarıyla muhalefetiyle tek yürek olduğunu söyledi ve yürüdü. Şimdi bu toplantıya giriyoruz. Bu toplantının tutanakları 10 yıl açıklanamayacak. Yani içeride söyleneni dışarıda söyleyemezsiniz, söylememelisiniz, söylemeyeceğiz. Ama içeride söylenmeyeni gelip burada ifşa ederiz. Çünkü kimse İsrail'in Türkiye'ye saldırması gibi orta vadeli bir tehdidi görmezken, bir yandan da 22 yıl sonra 31 Mart'ta seçim kaybetmişken, o günden bu güne hep ikinci partiyken, ekonomiyi çözemiyorken, enflasyonu düşüremiyorken, her şey ateş pahasıyken, vatandaşla yapılan bütün anketlerde, birinci sorun ekonomi, ikincisi işsizlik, üçüncüsü geçim sıkıntısı çıkıyorken, güvenlik kaygısı en dipteyken, devletin başındaki Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı şapkasıyla parti başkanı refleksi gösteriyorsa ve bir güvenlik kaygısı üzerinden 'Açsınız, yoksulsunuz, işsizsiniz ama arkama geçmelisiniz. Tehlike büyük, İsrail saldıracak.' diyorsa, o zaman iş başka. Onun için zaten dedik, 'Gel kapalı oturumda anlat, ikna et, gereğini yapalım.' Yok televizyonda gördüklerimizi göreceksek, İsrail'deki bir iki meczubun attığı tweetten 'Türkiye'yi de hedefleyen büyük İsrail haritasıyla tehdit büyük.' diye bir şeyler göreceksek, o zaman kimse kusura bakmasın, şu numarayı da kimse bu millete yutturamaz. Onu, ülkesinin ve Avrupa'nın canına okuyan Hitler şöyle yapıyordu, 'Alman çocuklarının tereyağına değil, Alman tanklarının gres yağına ihtiyacı var. Çocuklarınızın beslenmesine isyan etmeyin. Önce Alman tankları güçlü olsun, çocuklar elbet tereyağına kavuşur.' Bu yaklaşım, Türkiye siyasetine 'dış tehdit' diye yaklaşıp da bu meseleyi bu noktaya getirme noktasında bir hesap içeriyorsa o hesaba teslim olmayacağız. Herkes aklını başına alacak, bu ülkenin gerçek sorunlarını kimseye örttürmeyiz."