CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partinin 101. kuruluş yıl dönümü kapsamında CHP Genel Merkezi’nde; 10 Ekim katliamı, Çorlu tren kazası katliamı, Madımak katliamı, Roboski katliamı, Gezi ve 15 Temmuz’da yaşamını yitirenlerin ailelerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda mağdur aile ile öğle yemeğinde bir araya geldi. Özel, burada yaptığı konuşmada şöyle konuştu:

İstanbul Ataşehir'de otoparktaki cip alev alev yandı İstanbul Ataşehir'de otoparktaki cip alev alev yandı

"Hiç şüphe yok, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor dönemlerinden bir tanesinde bu ülkede yaşayan herkese zorluklar düştü ama bugün bir arada olduğumuz ve farklı zamanlarda masalarında bulunan genel başkan yardımcılarımız, milletvekillerimiz ama unvanı ne olursa olsun dostlarımızla birlikte ilişki içinde olduğumuz sizlere bu dönemde, herkese zorluk düşerken zorlukların en büyükleri, acıların en büyükleri sizlere düştü.

Partimizin kuruluş yıl dönümünü kutladığımız bugünde elbette sabahleyin kurucularımızı, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ve partimizin geçmişte görev yapmış tüm genel başkanlarını burada ve İstanbul’da mezarları başında andık. Biraz önce Pembe Köşk’te İsmet Paşa’nın evinde ailenin açtığı sergiye katıldık. Akşamüstü saat 17.00’de geçmişten geleceğe bir selam yollayacağımız, bugün CHP’de yaşayan tüm genel başkanlar olarak bundan 100 yıl sonraki genel başkanımıza yazdığımız bir mektubu hem partimizin arşivi, müzesine hem de geçen sene gittiğimiz, gözümüz gibi baktığımız 100’üncü yıl çınarının köküne gömeceğiz. Genel başkanımıza, 100 yıl sonraki CHP genel başkanına bugünden mesaj ve bir selam vereceğiz. Akşamki programımızı iptal ettik. Malum dünkü dört şehit haberi ve Narin evladımızdan gelen acı, bizi müzik dinleyebilir bir ruh halinden yine genel ruh halimize sürükledi. Bugün de öğle saatlerinde sizlerin kıymetli teşvikleriyle birlikte bizim baba ocağı dediğimiz, çünkü Türkiye’nin ilk partisidir, birinci partisidir, CHP’de ağırlamaktan çok büyük onur ve kıvanç duyuyorum. Kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, CHP için de Cumhuriyet için de birbirinden ayırmadan iki büyük eserim diye söz eder. Hem Cumhuriyet hem de CHP için kimsesizlerin kimsesi olmayı hepimize vasiyet eder.

"Partimiz ve Cumhuriyet 101 yıl boyunca çok badireler atlattı"

1928’de Cumhuriyet’in bu vasfını anlatırken, yetim haklarını korumak maksadıyla kurulan Emlak ve Eytam Bankası’na 6 milyon 220 bin TL teslim edildiğini müjdelerken, bu durumu şöyle söyler: ‘Cumhuriyet’in bilhassa kimsesizlerin kimsesi olduğunu yeniden ispat eden bu neticeyi memnuniyetle takdirlerinize arz ederim’.

Partimiz ve Cumhuriyet 101 yıl boyunca çok badireler atlattı. Ancak özellikle son yıllar, Cumhuriyetimizin sosyal bir hukuk devleti olma niteliğinde derin aşınmalar yaşandı. Hukuk devleti olmamasından, bugün hukukun çiğnenip milletin seçtiği milletvekilini Meclis’in tavrına rağmen hapiste tutmayı da bir tren kazasında hayatını kaybedenlerin hakkını ararken gerçek yetkililerin yargılanmamasını da Soma’daki 301 madencimizi neredeyse suçlu bulup suçluları kişi başı 5’er gün yatırıp tahliye edenleri de bugün önce Adalet Bakanlığı’nın önünde sonra TBMM’de evladı için adalet nöbeti tutan Emine Şenyaşar’ı dinlemeyen, görmeyen, onun feryadını duymayan anlayış da hem hukuk sisteminin hem de devleti yönetirken adaletten sapmanın somut belgeleri ve somut kanıtları. Bunun yanında sosyal bir devleti terk etmiş olmak ise insana artık yediği bir lokma yemeği, içtiği bir bardak suyu, ailesiyle geçirdiği huzurlu birkaç günü bile utanç vesilesi kılacak durumdadır.

"Türkiye’de derin bir yoksulluk yaşanmaktadır"

Türkiye’de derin bir yoksulluk yaşanmaktadır. Türkiye’nin eski orta direkleri yoksul. Yoksulları derin yoksul durumdadır. Ülkede maalesef, dağılan pazar yerlerinin dağılmasını bekleyen kenarda belli yaştaki kadınlar, evlatları, çocukları için pazar yerlerinden yüzlerini örterek, pazarlarda satılmayan, ezilmiş ve atılmış ürünleri toplamayı, yüzlerini gizlemeyi tercih edecek durumdadırlar. Oysa ki onların bize değil bizim, bu ülkeyi yönetenlerin onların yüzüne bakmayacak halde olmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Bugün burada, Roboski’de devletin ihmaliyle yaşamlarını yitiren ailelerini de Çorlu tren kazasında evlatlarını yitiren aileleri de 15 Temmuz darbe girişiminde köprüde babasıyla birlikte yaşamını yitiren Abdullah Tayyip Olçok’un annesini de Gezi’de yaşamını yitiren evlatlarımızın ailelerini de çevre mücadelesinde yaşamlarını yitirenlerin ailelerini de Soma maden kazasında yaşamlarını yitirenlerin ailelerini de mağdur edilmiş sınıflardan temsilcileri de aynı salonda ağırlıyoruz.

"Annelerin gözünün yaşının rengi olmaz"

Yıllar önce ben bir televizyon programında, 'Bu ülkede bir gün birileri Berkin Elvan ile Abdullah Tayyip Olçok’a aynı anda yas tutmazlarsa bu ülke birlik ve beraberlik içinde olmayacak, öyle birlik ve beraberlik nutukları atmakla olmaz, bu iki evladın acısını birlikte yüreğinde hissedenlerin memleketidir Türkiye ve o Türkiye yıkılmaz. O Türkiye bölünmez’ demiştim. Abdullah Tayyip Olçok’un kıymetli annesi Nihal Hanım, eve varıp evladı Özgür Özel böyle bir şey söyledi dediğinde, o da elindeki ekmekle acaba Berkin’in annesi ne durumdadır diye düşünerek, eve girmiş. Sonra bunu Oda TV’de yayınlanan röportajında ben tesadüfen izledim. Kendisi tevafuk olmuş, Özgür Bey ile ayrı dünyaların insanlarıyız ama aynı duyguyu bugün sabah hissetmişiz demişti. Onun üzerine birbirimizle buluştuk, birbirimizi bulduk, birbirimizle konuştuk. O günden bugüne de yakın aralarla, uzak aralarla hep irtibat halindeyiz. Kendisini aradığımda, bugün buraya gelmeyi kabul ettiğinde çok mutlu oldum. Çünkü Berkin’in annesiyle, babasıyla Abdullah’ın annesinin bir masada oturabildiği, yaslarını birlikte tutabildiği, aslında iki şeyin renginin olmadığını hepimizin idrak edebildiği bir günü hatırlatırız. Belki bu başkalarının yüreğindeki veya gözlerindeki perdenin kalkmasına, yüreklerindeki bir kurumun dökülmesine sebebiyet verir diye de ümit ederiz. Şudur ki annelerin gözünün yaşı olmaz, annelerin gözünün yaşının rengi olmaz. Bir de alın terinin rengi olmaz. Alın terinin de rengi yoktur. Annenin de gözyaşının rengi yoktur. Annenin Kürt olması, Türk olması, annenin Alevi olması, Sünni olması, doğudan, batıdan olması, kültürünün başka olması hiçbir şeyi değiştirmez. Bir annenin gözünde yaş varsa, o yaş hepimizin içine akan bir yaştır. Annenin kimliğinden, evladın kimliğinden, suçun ve suçlunun kimliğinden, failin kimliğinden bağımsız, o akan yaş annenin gözünün yaşı, hepimizin yüreğini dağlayan birer damla olarak içimize akmaktadır.

"Bu ülkeye hep birlikte adaleti getireceğiz"

Mağdur kesimleri sınıflara, inanç gruplarına göre ayırmak yapabileceğimiz en büyük yanlışlıktır. Bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Senin katilin kötü, benim katilim iyi, benim mağdurum mağdur, seninkisi değil. Seninkisi hak etti gibi yaklaşımlar bu ülkedeki insanların vicdanında irtifa kaybettirmekte, vicdanlarda kaybedilen irtifanın ne ekonomi, ne spor, ne sosyal yaşamda geri kazanılması mümkün olmamaktadır. Her şey niye ters gidiyor deyince, her şey ters gitmektedir çünkü düz gitmesi gereken şey, yani adalet duygusu ve insanların adil bir ülkede, eşit şekilde yaşadıkları, uğradıkları mağduriyetin, devlet tarafından hakkıyla soruşturulup kavuşturulacağı, suçlu varsa cezasını çekeceği, haklının hakkını alacağı bir düzen tesis edilmediği için her şey ters gitmektedir. Ters gitmeye de devam edecektir. Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu da burada, Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz ve değerli ağabeyi de burada. Can Atalay’ın babası Mustafa Amca, annemle aynı ismi taşıyan Şükran Anne de burada. Hacı Esvet Şenyaşar’ın eşi Emine Şenyaşar da burada. Madımak’ta katledilenlerin yakınlarının da ISİAS’ta ölen meleklerin ailelerinin de adalet mücadelesini bugün burada olduğu gibi, daha önce mahkeme salonlarında olduğu gibi bu ülkeye gerçek adalet gelene kadar hep yanlarında, arkalarında olacağız. Bu ülkeye hep birlikte adaleti getireceğiz. Cumhuriyeti yeniden kimsesizlerin kimsesi yapacağız.

"İttifak renklerini hepimizin bayrağı Türkiye Cumhuriyeti’nin ay yıldızlı al bayrağından almaktadır"

Partimizin 101’inci kuruluş yıl dönümünde şunu söylemek isterim ki artık mücadele bir siyasi mücadeleyi, politik çekişmeyi çoktan geçmiştir. Genel seçimlerde konuştuğumuz ki bizim bambaşka ittifaka ihtiyacımız vardır, ittifak renklerini hepimizin bayrağı Türkiye Cumhuriyeti’nin ay yıldızlı al bayrağından almaktadır. Bu ittifakın içinde bütün demokratlar yer almaktadır. Sosyal demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar ama sonunda gerçekten demokratlar. Kendi hakkını yedirmeyen, başkasının hakkında gözü olmayanlarla birlikte hiçbir makam ve mevkide gözümüz olmadan ama bu ülkedeki tüm makam ve mevkilerin liyakat sahibi, ehil insanlara, vicdanlı insanlara ve en önemlisi adil insanlara emanet edileceği güne kadar bu güzel aileyi, bu büyük aileyi, birbirine çıkarları üzerinden değil maalesef acıları üzerinden bağlı bu onurlu aileyi yürekten selamlıyorum."