Orta Doğu'da bir dönem kapandı


Önce Hamas lideri İsmail Haniyye Tahran'da suikasta kurban gitti, ardından Hasan Nasrallah kendi memleketinde kendi sığınağında sığınak delici Amerikan bunker buster füzeleriyle İsrail saldırısında hayatını kaybetti. İsrail, 42 yıllık tarihinde Hizbullah’ın karşılaştığı en ağır darbeyi vurdu. Hem komuta kadrosunu hem de önemli isimleri etkisiz hale getirdi.

Hizbullah oldukça büyük bir güç ve onu ortadan kaldırmak oldukça zor; ancak İsrail, Hizbullah’ı ortadan kaldırmaktan çok Hizbullah'ın kilit isimlerini öldürerek, Hizbullah’ta bir güç boşluğu yaratmak ve Hizbullah'ı uzun süreli felç etmek istiyor. İsrail, daha önce 1992’de Hizbullah lideri Abbas Musavi'yi öldürmüştü. Yerine Hasan Nasrallah geçti. Hizbullah zayıflamadı veya ortadan kalkmadı aksine Hasan Nasrallah ile daha da güçlendi.

Hasan Nasrallah’ın yerine Hasan Nasrallah’ın kuzeni  olan Haşim Safiiddin’in adı geçiyor.  Cihat Konseyi'nin başkanı ve Şura üyesi olan Haşim Safiiddin’in kardeşi Hizbullah'ın İran temsilcisi, oğlu ise ABD tarafından  öldürülen General Kasım Süleymani'nin kızıyla evli. Muhtemelen İran’ın onayıyla Haşim Safiiddin genel sekreter olacak. Ayrıca, Haşim Safiiddin, ABD ve Suudi Arabistan tarafından terörist olarak ilan edilmiş birisi. Haşim Safiiddin’in adının geçmesine rağmen bugün hayatta olmayan Hizbullah’ın manevi lideri Ayetullah Muammed Hüseyin Fadlallah’ın yakınında olan bir Şii din alimi Naim Kasım’ın adı da genel sekreterlik için geçiyor.

Hasan Nasrallah ile tepe komuta kadrosunun öldürülmesi ile Hizbullah örgütünün çökeceği beklentisi doğru değildir!

Hizbullah lider değil kadro örgütüdür!

Hasan Nasrallah’ın Hizbullah’a hizmeti inkar edilemez, Hizbullah'ın bugünlere gelmesinde büyük katkısı vardır ama Hizbullah, Hasan Nasrallah değildir ama Hasan Nasrallah Hizbullah'dır. 

İsrail ordusu Hasan Nasrallah’a yönelik saldırının çok önceden planlandığını, doğru zamanın beklendiğini söyledi. Gelişmelerden anlaşılıyor ki bu doğru zaman Netanyahu'nun cuma günü Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmanın hemen sonrasıymış. Hatırlanacağı üzere aslında Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’de planlanmış konuşması salı günü olacaktı lakin konuşması aniden cumaya ertelendi ve cuma günü tam konuşma yaptıktan sonra Hasan Nasrallah’a saldırı emri verdi. Dolayısıyla,  böyle bir saldırının aslında günler öncesinden planlandığı ve kasıtlı olarak Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler'deki konuşmasına denk getirildiği görülmektedir. Tüm bunlar Netanyahu'yu aklamak için yapılan eylemlerdir.

Kendisinden önce konuşan liderlerin neredeyse çoğu Netanyahu'nun Gazze ve Lübnan politikasını sert bir şekilde eleştirdi. Netanyahu, bu eleştirilere sert cevap verdiği gibi aynı gün Hizbullah liderine yönelik suikastın emrini vermekle birlikte, özellikle Birleşmiş Milletler kürsüsünde kendisini eleştiren liderlere karşı bir meydan okumaydı. Hatta bir adım daha öteye gitti ve Birleşmiş Milletler kürsüsünden İran’ı tehdit ederek İsrail’e saldırması durumunda İsrail’in de İran’a saldıracağını söyledi. Bununla da yetinmeyerek tüm Orta Doğu’yu da tehdit etti. Bu Orta Doğu’nun içinde Türkiye de var. Zira İsrail’in Orta Doğu’daki İsrail dostu ülkeleri kastetmediği açık…

Hizbullah misilleme mi yapacak yoksa yaralarını mı saracak?

 Bu sorunun cevabı Hizbullah’ın örgüt ve kadrolarının ne kadar hızlı bir şekilde kendini toparlanacağını bağlıdır. Kuşkusuz, Hasan Nasrallah'ın yerine geçecek yeni liderin de bu süreçte en önemli etkisi olacak. Abbas Musavi de Hasan Nasrallah da örgüt içinde ve Lübnan toplumunda özellikle Güney Lübnan’da karizmatik kişilikleriyle  meşhur isimlerdi. Hasan Nasrallah, dünyadaki Şiilerin yaşayan önemli kahramanlarından bir tanesiydi. Bu nedenle yerine geçecek liderin de bu karizmatik özelliklere sahip olması gerekmektedir. Hizbullah, bir lider örgütü değildir aksine Hizbullah örgütü lider, kadro, kitle üçlüsü üzerine kuruludur. Şimdi Hizbullah’ın ana görevi bu üç önemli unsuru bir arada tutması ve yeniden güçlendirilmesidir.

Yeni genel sekreteri bekleyen en önemli sorun Hizbullah’ın içinden İsrail'e akan istihbarat ve bilgi. Yeni genel sekreter bunu deşifre edemediği sürece bu istihbarat ve bilgi akımını kesmediği sürece üst düzey atayacağı her türlü komutanın hayatı tehlikededir. Hasan Nasrallah’ın son konuşmasında İsrail’e yönelik saldırı planlarını sadece Hizbullah için de dar bir kesimle konuşacağını söylemesi kendisinin de bu sıkıntıdan haberdar olduğunu ve örgütün içinde sınırlı bir ekibe güvendiğinin açık itirafıdır.

Bilgi güçtür. Bir başka deyişle esas güç bilgidir. İsrail'in en büyük silahı Orta Doğu’da ve özellikle yakın coğrafyasında çok iyi bir istihbarat ağı oluşturmasıdır. Bu istihbarat ağından gelen bilgi İsrail’in en büyük silahıdır. İşte bu nedenle Hizbullah’ın süratle İsrail’in bu silahını elinden alması gerekmektedir. Bu, sadece Hizbullah’ın görevi değil, bu aynı zamanda Hamas liderinin kendi topraklarında İsrail tarafından öldürülmesinden sorumlu olan İran’ın da baş etmesi gereken bir sorundur. Zira İran, kendi topraklarındaki  Mossad ağını deşifre edememiştir.

Sonuç olarak Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a karşı düzenlenen saldırının iki sonucu bulunmaktadır: Bunlardan birincisi Hizbullahı ilgilendirmektir. İsrail’in hem Nasrallah hem de yönetici ve askeri kadroya yönelik operasyonları Hizbullah’ı akamete uğratacak mı, Hizbullah’da bir güç boşluğu yaratacak mı, Hizbullah’ı parçalayacak mı gibi soruların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu soruların cevabını bize zaman verecek.

İkinci sonucu ise direniş ekseninin önemli ortağı olan Hizbullah’ın vekili ve  bağlı olduğu İran üzerine etkileridir. İran, son dönemde yaşadığı Kasım Süleymani, Muhsin Fahrizade ve İsmail Haniyye gibi hadiselerde ABD ve İsrail’e gereken cevabı veremeyince İsrail, Hizbullah'ın; hatta İran’ın  dokunulabilir olduğunu gördü. Şimdi İsrail tüm gücüyle Hizbullah’ı çökertmek için yükleniyor. İsrail'deki tüm siyasi liderler bir ortak açıklama yaparak İsrail ordusunun Lübnan’a kara harekâtı düzenlemesini talep ettiler.

Bu süreçte İran dini lideri Ali Hamaney bile gizli bir yere götürülerek orada koruma altına alındı. İran, Hasan Nasrallah’a yönelik saldırıdan etkilenmiş olacak ki  kendi topraklarında dini liderini saklamak zorunda kaldı. Muhtemelen Devrim Muhafızları bu olayların tüm sorumluluğunu reform yanlısı yeni seçilen Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’a yükleyecek. Bu süreçte dini lider Ali Hamaney’e belki de yoğun bir baskı yaparak Pezeşkiyan’ın görevden alınmasını sağlanacak yerini daha muhafazakar; hatta Devrim Muhafızları içerisinden birisinin getirilmesi sağlanacaktır.

Uzun lafın kısası Orta Doğu'da bir dönem kapandı. İsrail-ABD ikilisi bölgeye savaş tohumları ekmeye devam ediyor. Barış ise Kaf dağının ardında…