Kanal 7 canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kurtulmuş, Esad yönetiminin devrildiği Suriye'de, Sednaya Hapishanesi'ndeki görüntülerin ortaya çıkmasıyla, bilinenden daha yoğun zulmün yaşandığını ve toplumun her kesimine baskı yapıldığının görüldüğünü ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Beşar Esad'a çağrısını anımsatan Kurtulmuş, "Türkiye'nin komşu olarak, samimiyetle dile getirmiş olduğu bir müzakere süreciyle, belki bir geçiş dönemiyle Suriye'de barışın sağlanması mümkün olsaydı hem bu kadar çok kan dökülmeyecek hem de Esad'ın akıbeti bu kadar hazin olmayacaktı. Türkiye samimiyetle son anda bile, yeniden Suriye'yle birlikte, Suriye halkının geleceği için özgür bir Suriye'nin oluşması için nasıl işbirliği yapılabilir, bu anlamda elini uzattı. Ama maalesef bunu Esad rejimi anlayamadı." ifadelerini kullandı.
"Devlet ve millet olarak insani sorumluluğumuzu yerine getirdik"
Türk halkının Suriyelilere desteğini dile getiren Kurtulmuş, "Hiçbir zaman bizim kültürümüzde ırkçılık olmadığı için, yolda kalmışa, mağdura, mazluma, düşküne el uzatmak olduğu için, halkımız fevkalade büyük bir insanlık sınavı verdi. Devlet ve millet olarak insani sorumluluğumuzu, vicdani sorumluluğumuzu yerine getirdik. Komşuluk ve Müslüman kardeşliği üzerinden söylenebilecek her şeyin maksimum noktada gösterildiği bir yaklaşım. 11-12 yıllık bir süre geçirmiş olduk. Bu anlamda milletimizi tebrik ve takdir etmek lazım." dedi.
Kurtulmuş, Suriye'nin özgürleşmesinden sonra Türkiye'deki yönetimin ve milletin göstermiş olduğu büyük fedakarlığın takdirle karşılandığını da dile getirdi.
Bazı ülkelerin Orta Doğu politikasının "böl, parçala, yönet" tezi üzerine oturduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bazı ülkeler için bu bölgedeki en önemli milli çıkarlarını gerçekleştirecek şey, daha fazla bölünmedir. Türkiye için ise bu bölgedeki milli menfaatlerimiz, daha fazla birleşme, bütünleşme, entegrasyon ve işbirliğinden geçmektedir. En başından itibaren Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için en önemli önceliktir. Buranın bir bütün olarak, sınırları korunmuş, özgür ve demokratik bir Suriye olarak devam etmesi lazım. Bizim milli menfaatimiz bundan yanadır. Türk'ün, Kürt'ün, Arap'ın, Acem'in, Sünni'nin, Alevi'nin, Şii'nin bölünmesi, parçalanması değil, gayrimüslim unsurlarıyla birlikte barış içerisinde yaşadığı bir coğrafyayı biz öngörüyoruz."
"MİT Başkanımızın gidip orada namaz kılmış olması önemlidir"
MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Suriye'deki görüntüleri hatırlatılarak, "Türkiye adına bayrak gösterme eylemi midir?" diye sorulması üzerine Kurtulmuş, "Türkiye, bayrağını dün 12 yıl aradan sonra büyükelçilikte Türk bayrağını ortaya koyarak zaten göstermiş oldu. MİT Başkanımızın gidip orada namaz kılmış olması önemlidir. En az onun kadar önemli olan bir husus da gösterilerin birçok yerinde insanların, Suriyelilerin, kendi kendilerine Türk bayrağını açmış olmalarıdır. Bu gönül bağını açıkça gösteren bir şeydir." değerlendirmesinde bulundu.
Suriye halkının Türkiye'ye duyduğu sevginin ve muhabbetin Türkiye'nin asıl büyük gücü olduğunu belirten Kurtulmuş, gönül bağının milyarlarca dolarla satın alınamayacak, askeri güçlerle yapılamayacak bir şey olduğunu ifade etti.
Suriyelilerin güvenli ve gönüllü şekilde ülkelerine dönmeleri için her türlü desteği vereceklerinin altını çizen Kurtulmuş, bu ülkedeki şartlar iyileştiğinde mülteci, göçmen durumundaki insanların güvenli ve gönüllü bir şekilde evlerine döneceklerini belirtti.
Orta Doğu'da birçok ülkenin askeri varlığının olduğunu, Rusya ve İran'ın Suriye'ye gelmesini ise Esad'ın istediğini anımsatan Kurtulmuş, "İran'ı buraya davet eden temel şey, maalesef mezhepçilikti. Yeni yönetim ümit ederiz ki bir mezhepçi politika izlemeyeceği için, izlememesi gerektiğini bildiği için, ortaya mezhep üzerinden siyasi bir tartışmanın çıkmayacağı bir Suriye oluşacağına inanıyoruz. Dolayısıyla bu da İran'ın herhangi bir şekilde müdahale etmesini gerektiren bir zemini ortada bırakmayacak. Fiilen Rusya'nın da İran'ın da Suriye'ye müdahale etmesinin mazereti ortada olmayacağı için ben tekrar geri dönüşlerinin olmayacağı kanaatindeyim." dedi.
Suriye'de PKK/YPG varlığı konusunda düşüncesinin sorulması üzerine Kurtulmuş, Türkiye'nin terör örgütleriyle anladığı dilde mücadele etmeye devam edeceğini dile getirdi.
Suriye'deki yeni yönetimin de bölgede hiçbir terör örgütü varlığına müsaade etmeyeceği konusunda açıklamalarda bulunduklarını hatırlatan Kurtulmuş, Türkiye olarak Suriye'de terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi, temizlenmesi gerektiği kanaatinde olduklarını vurguladı.
"İsrail hükümetini çok daha kötü günler bekler"
İsrail'in bölgedeki saldırılarının sorulması üzerine Kurtulmuş, siyonizmin büyük İsrail planının bilinmeden Orta Doğu hakkında konuşmanın mümkün olmayacağını, bölgede bir konu hakkında konuşurken bu planın mutlaka akılda olması gerektiğini söyledi.
Kurtulmuş, "Bu sadece kağıt üzerinde yazan hayali bir plan değildir. 1948'den bu yana gün gün adım adım uygulanan ve bu noktaya gelen bir plandır." dedi.
İsrail'in Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında gerçekleştirdiği insanlık dışı saldırılarının ardından dünyada Filistin davası konusunda bir insanlık cephesinin oluştuğunu dile getiren Kurtulmuş, "Zaten böylesine büyük bir küresel kamuoyu oluştuğu Uluslararası Adalet Divanı'ndan Netanyahu ve çetesi hakkında karar çıkabildi. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde de aynı şekilde.Sonuç şu, dokunulamaz zannedilen İsrail'e, kimse hesap soramaz zannedilen İsrail'e dokunuldu, hesap soruldu. Ben şuna inanıyorum, eğer böyle devam ederlerse bu, İsrail'in iyi günleridir. İsrail hükümetini çok daha kötü günler bekler." şeklinde konuştu.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Suriye'deki gelişmelerle, Türkiye'deki 'terörsüz Türkiye' oluşturma gayretlerinin ve hedefinin birbiriyle hiçbir bağlantısı yoktur. İkisini ayrı ayrı telakki etmek lazım. Çünkü biz terör derken yeni bir olaydan bahsetmiyoruz. Özellikle son yıllarda, sınır içinde ve sınır dışında terör örgütlerine karşı çok etkin bir mücadele yapılıyor. Türkiye'nin birçok yerinde, her gün insanların öldürüldüğü o süreçlerin artık esamesi yok. Hepsi geride kaldı. İçeride terör örgütlerinin hareket edemeyeceği bir Türkiye oluşturulmaya çalışıldı. Terörün arkasındaki desteklerin de ortadan kaldırılması şarttır. Bu niyet, Türkiye'nin samimi ve açık bir niyetidir. Biz bu anlamda da başından itibaren terör örgütleriyle, PKK'yla Kürt halkını tamamıyla birbirinden ayırt ediyoruz. Kürtler bu ülkenin kuruluşunda var olan, bu ülkenin kurucu ortaklarından, kurucu sahiplerinden olan bir halktır, bizim kardeşimizdir."
Yeni anayasa tartışmaları
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'de yaptığı çağrıyı samimi ve iyi niyetli olarak değerlendiren Kurtulmuş, terörün sona ermesi için devlet olarak böyle bir iradenin ortaya konulduğunu ve gelişmelerin ümit verici olduğunu belirtti.
Yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili soru üzerine Kurtulmuş, siyasi partilerin bu konuda kapıyı sonuna kadar kapatmadıklarını söyledi.
Kurtulmuş, "Biz ekimde başlamayı düşünüyorduk ama inşallah yılbaşından sonra, bütçe görüşmeleri bittikten sonra tekrar partilerin bir araya gelmesi için gayret sarf edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Güçlü Türkiye hedefinde parlamentonun üzerine düşen sorumluluklardan birisinin de yeni bir anayasa yapmak mecburiyeti olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Türkiye'nin özgürlükçü, kapsayıcı, demokrat, güçler ayrımı prensibini şüphesiz ortaya koyan, hukukun üstünlüğü prensibini pekiştirerek ilerlediği bir anayasaya ihtiyacı var. Bu anayasanın diliyle ilgili, çok maddeli olmasıyla ilgili çok tartışma yapılabilir. Ben özellikle tartışmaların önünü kapamamak için bugüne kadar anayasanın muhtevasıyla ilgili bir kelime söylemedim. Sadece nasıl yapılacak? Bunun doğru zeminde yapılması lazım. Bu doğru zemin Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bu doğru zeminde bu tartışmalar yapılırken, tabii ki toplumun bütün kesimlerinin görüşlerini alacağız." diye konuştu.
Yeni anayasa konusunda iyi niyetli bir çalışma ortamının oluşması temennisinde bulunan Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Zihnimizden geçen ekimde başlatmaktı. Ama şimdi yıl sonu itibarıyla, eğer partilerden olumlu bir yaklaşım olursa, önümüzdeki 2025'in yeni yasama yılıyla birlikte parlamentoda yasalaşma sürecini başlatarak bu çalışmaları sürdürebiliriz. Bunu çok yaygınlaştırmadan, çok uzun yıllara zaten sirayet etmeyecek bir şekilde iyi planlanmış, aceleye getirilmeyen ama kısa bir süre içerisinde bitirmemiz en doğru yoldur diye düşünüyorum."