NATO'da çatallaşan yollar

Romanya Devlet Başkanı Klaus Iohannis, ABD, İngiltere, Almanya gibi “ağır toplar” Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NATO'nun yeni Genel Sekreterliği için Hollanda Başbakanı Mark Rutte'yi desteklediklerini ilan etmelerine karşın, bu göreve aday olduğunu resmen açıkladı. Iohannis'in NATO'nun tarihinde pek rastlanmayan eyleminin sonuçları olabilir mi? Olursa ne tür sonuçlar? Bakalım... Genel Sekreter, NATO'nun üst düzey karar alma organlarını yönetir. Kuzey Atlantik Konseyi'nin, Savunma Planlama Komitesinin ve Nükleer Planlama Komitesinin başkanlığını yapar. Avro-Atlantik Ortaklık Konseyi'nin, Akdeniz İşbirliği Grubunun, Sürekli Ortak Konseyi'nin ve NATO-Ukrayna Komisyonu'nun ortak başkanıdır. NATO'nun personelini ve uluslararası kadrosunu, Genel Sekreterlik Ofisi'ni ve kendi özel bürosunu yönetir. Genel Sekreter Yardımcısını seçer. Bütün üye ülkelerden personel alımında denge gözetmesi gerekir. En çok da sınanmış bir Amerikalı görevli kadar ABD'nin, özellikle Pentagon'un emirlerini harfiyen yerine getirmek zorundadır. Şimdiye kadar seçilmiş olan 13 Genel Sekreter'in üçü İngiliz, üçü Hollandalı, ikisi Belçikalı idi. Almanya'dan, İtalya'dan, İspanya'dan, Danimarka'dan ve Norveç'ten birer kişi Genel Sekreterlik yaptı. Ayrıca üç kez İtalyan genel sekreter yardımcıları, 15 ile 65 gün arasında değişen kısa sürelerle vekaleten görev üstlendi. Rutte seçilirse, dördüncü Hollandalı Genel Sekreter olacak. Kısacası NATO'nun bu en üst makamında, kuzey ülkelerinin 10'a 3'lük bir ağırlığı var. Genel Sekreter seçiminde oybirliği gerekiyor. Iohannis'in aday olması, Rutte'nin en azından Romanya'nın oyunu alamaması ve oybirliğinin sağlanamaması demek. Bu da, eğer uzlaşma olmazsa, Iohannis seçilemese bile Rutte de seçilemeyecek demek. Kuzeyli ağırlığı, Norveçli Trygve Lie'nin NATO'nun fikir babası olmasıyla uygunluk taşır. Lie, Nazi Almanyası'nın Norveç'i işgal ettiği sırada Londra'da kurulan sürgündeki Norveç hükümetinin Dışişleri Bakan Yardımcısı idi. 1940 Kasım'ında İngiltere Dışişleri Bakanlığı ile görüşmesinde, ABD ve İngiltere'nin savaştan sonra Norveç'te üsler kurmasını; üç ülkenin Grönland, İzlanda ve Faroe Adaları'nda ortak ileri karakollar oluşturmasını; aynı biçimde İrlanda ve İngiltere limanlarına ABD-İngiliz ortak üsleri kurulmasını önerdi. Dokuz yıl sonra dönemin ABD Başkanı Harry Truman ile seçimi kaybettikten sonra bütün çabasını Sovyetler Birliği'ni kuşatmaya harcayan eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill'in uyuşan kimyası, Lie'nin önerisini genişleterek gerçeğe dönüştürdü.

Arktik hattı öne çıktı 

Genel Sekreterin şimdi yine bir kuzeyli olması, ABD'nin gelecekteki hedeflerine uygun. ABD'nin ilgisi, Kuzey Denizi üzerinden Pasifik'e ulaşma hattını denetim altında tutmaya yoğunlaşıyor. Bu hat, kısalığıyla dünya ticaretinin stratejik güzergâhı olma potansiyeli taşıyor. Ayrıca ABD, buzulların erimesiyle birlikte daha göze görünür hale gelen Arktik'in el değmemiş zengin doğal kaynaklarını Rusya'ya bırakmak istemiyor. Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üye yapılmasının arkasında bu hesaplar var. Ama yolu çatallaştıran da işte bu hesaplar. Doğu Avrupalı müttefikleri, NATO'nun kendilerinin savunma örgütü olmaktan çıkarılarak, binlerce kilometre uzaklıktaki Pasifik'e odaklanan bir askeri örgüt haline getirilmesine itiraz ediyor. NATO'nun kuruluşu sırasında yaşanan çekişmeye benzer bir çekişme yaşanıyor. O sırada kuzey ülkeleri İtalya'nın, Yunanistan'ın ve Türkiye'nin örgüte alınmasına, bu ülkelerin yaşayacağı muhtemel güvenlik sorunlarının Kuzey Atlantik ülkelerini ilgilendirmediğini savunarak karşı çıkmışlardı. Patron ABD İtalya'nın üyeliği konusunda kuzey ülkelerini ikna etmeyi başardı, ama Yunanistan ve Türkiye'nin üyeliği ancak 1952'de mümkün olabildi. Avrupa ülkelerinin kaygılarını, Donald Trump'ın Kasım'daki başkanlık seçimlerini kazanmaya en yakın aday olduğu öngörüleri de artırıyor. Her ne kadar Trump Amerikan devletinin belirlediği çizginin dışına çıkamayacak olsa da, geleneksel Atlantikçi potada şekillenmediği için, müttefiklerle ilişkilerde ve Ukrayna konusunda daha serbest hareket ettiği düşünülüyor.

”Kim "daha NATO'cu?"

Iohannis adaylığını açıklarken, kendisinin “daha NATO'cu” olduğunu kanıtlamaya girişti. Kanıt olarak, Romanya'nın savunma harcamalarına GSMH'sinin yüzde 2,5'ini ayırmasını gösterdi. Rutte'nin başbakan olduğu Hollanda ise yüzde 1,8 ayırıyor ve NATO'nun yüzde 2 hedefinin altında kalıyor. Iohannis, “NATO’nun misyonuna ilişkin görüşünü yenilemesi gerektiğini düşünüyorum. Doğu Avrupa’nın NATO görüşmelerine ve kararlarına değerli katkıları mevcut. İttifak, bu bölgeden dengeli, güçlü ve etkili bir temsille, tüm üye ülkelerin ihtiyaç ve endişelerine cevap verebilecek en iyi kararları alabilecektir” diyor. “Balkanların ve Karadeniz'in güvenliğine” özel vurgu yapan Iohannis, ayrıca NATO üyelerinin Ukrayna'ya yardım konusunda ahlaki, siyasi ve stratejik yükümlülükleri olduğunu söylüyor. NATO Genel Sekreteri olması halinde, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaşı kazanacağı vaadinde bulundu.

"Yarık"tan "silinmez yaraya"

Iohannis'in sözleri Doğu Avrupa ülkelerinin kaygılarını yansıtıyor. Estonya Başbakanı Kaja Kallas Iohannis'in ifadelerini tekrarlamakla kalmıyor, tepkisini NATO'nun yanına Avrupa Birliği'ni (AB) de katarak genişletiyor. Kendisi de Rutte'nin adaylığı ilan edilmeden önce NATO Genel Sekreterliğini düşünen Kallas, Iohannis'in lehine yarıştan çekildiği izlenimi bırakıyor. Kallas, “NATO'da birinci sınıf, ikinci sınıf ülkeler konusu var. Eşit miyiz, eşit değil miyiz” diye soruyor. Eski Estonya Devlet Başkanı Toomas Hendrik Ilves daha açık sözlü. “Bu adamın ahlaki açıdan güvenilirliği nedir” sorusuyla Rutte'yi sorgulayan Ilves de Rutte'nin 13 yıllık başbakanlığı sırasında Hollanda'nın NATO'nun yüzde 2 savunma harcaması taahhüdünü yerine getirmemesine işaret ediyor. İlves, Orta ve Doğu Avrupa'da NATO ve AB üyesi olan 110 milyon insanın yaşadığını hatırlatarak, “AB ve NATO'da beş büyük pozisyon var ve bunlar her beş yılda bir değişiyor. Yani toplamda 25... Bu süre zarfında AB'nin yüzde 20'si makamların yüzde 7'sini aldı” diyor. Eski Letonya Savunma Bakanı Artis Pabriks, kısaca “Bize yeterince danışılmadığını düşünüyoruz” demekle yetiniyor. Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin en çok tepkilerini çeken bir konu da, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeniden aday olmayı düşünmesi. Adını vermeden Bloomberg'e konuşan üst düzey bir Avrupalı yetkili, diplomatik çevrelerdeki genel havayı şöyle betimledi: “Rusya, Ukrayna'daki savaşı eninde sonunda kazanırsa, Batı Avrupa affedilmeyecek ve Berlin Duvarı'nın yıkılmasından bu yana tüm Avrupa entegrasyon projesi tehlikeye girebilir. Bu yarık silinmez bir yaraya dönüşüyor. Batı'daki hükümetler, Doğu'daki pek çok kişinin onlara bir daha asla güvenmeyeceğini anlamıyor.” Doğu Avrupa'daki “kalp kırıklığı”nın en önemli nedeni, Rusya'nın Ukrayna'da başarılı olması elbette. ABD ve Avrupa'nın batısı, Rusya'nın kesin yenilgisi senaryosunu doğulu ülkelere mutlak gerçeklik gibi sattılar.

Macron'un işleri 

Bunca gerginliğin ortasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un çıkışları dikkat çekici. Macron’un çağrısıyla 10 ülkenin liderleri 26 Şubat’ta Paris'te Ukrayna’ya destek konferansı adı altında bir toplantı düzenledi. Macron toplantıda Ukrayna’ya Rusya’nın içlerindeki hedefleri vurabilecek orta ve uzun menzilli füzeler verilmesini ve Ukrayna topraklarına Avrupa devletlerinin asker göndermesini önerdi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeyeceğini açıkladı. Ayrıca Almanya’nın Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus füzeleri gönderme planı olmadığını söyledi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu konuların konuşulacağı yerin NATO olduğunu söyleyerek Macron'u azarladı. İngiltere Ukrayna'ya füze gönderme konusunda Almanya'ya baskı yapmaya devam ediyor. Bu çerçevede Alman koalisyon hükümetinin Yeşiller ve Sosyal Demokrat kanatları arasında çatışma çıkardı. Konu, Fransa ile Almanya ve İngiltere ile Almanya arasında gerginliğe neden oldu. Macron, Ukrayna'ya asker gönderecek ülkeler ittifakını kurma çabalarını sürdürüyor. Almanya'dan sonra Polonya ve Çekya da Macron'un girişimlerine destek vermedi. Fakat Estonya, Letonya ve Litvanya destekliyor. Görünüşe göre, Ukrayna'ya hemen asker gönderme yanlısı ülkeler, Iohannis'in şahsında Genel Sekreter adaylarını bulmuş olabilir. Fransa, ayrıca NATO üyesi olmayan Moldova ile bir güvenlik anlaşması imzalama aşamasında. Buna karşılık, Moldova'nın Transdinyester bölgesi, Donbass'ın yaptığı gibi Rusya'dan yardım istedi. Gelişmeleri uzaktan izleyen Rusya, özellikle Avrupa ülkelerine ortak güvenlik mimarisi çağrılarını sıklaştırdı. Bir yandan da çatışma sona ermemesine karşın, Donbass'ı Rusya ekonomisi ile bütünleştirme çalışmalarını hızlandırıyor. Donbass, verimli tarım alanları ve sanayisinin gelişmişliği bakımından Sovyetler Birliği'nin ve sonra Ukrayna'nın en parlak bölgesiydi. Artık Rusya'nın ekonomisini güçlendirecek.
Hasan Bögün 
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN