Son üç rapor
Konferansın son üç yıldaki raporlarının başlıkları bir süreci anlatıyor. 2022'nin başlığı “Gidişatı Durdurma, Çaresizlikten Kurtulma”, 2023'ün başlığı “Re:vision”, 2024'ün başlığı “Kaybet-Kaybet mi?” Başlıklar, lider ABD'nin bütün Batı adına çizdiği hattın ifadesi.
Covid-19 salgını etkilerinin izlerini taşıyan 2022 raporu yazıldığı sırada, henüz Rusya Federasyonu'nun Ukrayna harekâtı ortada yoktu. Ama ABD ve Avrupalı müttefikleri ile Moskova arasında, harekâtı Rusya açısından zorunluluk haline getiren tartışmalar sürmekteydi. Batı Ukrayna'yı Kırım'ı askeri yolla ele geçirmeye ve Karadeniz'i Rusya'ya kapattırmaya hazırlıyorken, Rusya buna izin vermeyeceğini ilan etti. Rusya “nyet” çekmeseydi bir kez daha parçalara bölünecek, nükleer silahlardan arındırılacak, Orta Asya yumuşatılacak, Kuşak ve Yol durdurulacak, Çin'i çevreleme projesi tıkır tıkır işleyecekti.
Olmadı...
2023 raporu, doğal olarak Ukrayna olayının sonuçlarını derledi. Özetle şöyle: Peki, madem Rusya engel çıkardı, safları yeni duruma uygun olarak yeniden düzenlemek gerek; Re:vision...
Ama ne yaparsanız yapın, karşı taraf çok güçlü. Kuşatıp avlamak mümkün değil. Karşı tarafta Rusya ve Çin'den başka gelişmekte olan ülkeler cephesi de var. Öyleyse ya herru, ya merru... 2024 raporu; kaybedilecekse herkes kaybetsin!
Karikatürize etmiş olsak da ruh hali gerçekten böyle. İlgilenen okurlar raporları Münih Güvenlik Konferansının sitesinden indirip inceleyebilir. Eski Avustralya Başbakanı Kevin Rudd'un siyasi danışmanı Warwick Powell, 2024 Raporu'nun Batı'nın ortak gücünün ne denli zayıflamış olduğunu yansıttığı görüşünde.
Blinken sahnede
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Avrupa'nın kaybetme korkusunun daha da üzerine gitti. 17 Şubat'taki oturumda Çin-ABD ilişkilerine ilişkin bir soruyu yanıtlayan Blinken, “Mevcut uluslararası sistemde masada değilseniz menüde olursunuz” dedi. Bu sözler, ABD'nin emperyalizm tarihinin özetidir. Blinken'in eğretilemesini daha anlaşılır yapalım: Ya avsındır, ya avcı...
Halen her gün eğretilemenin nasıl gerçeğe dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz. Blinken ile aynı Leo Strauss tedrisatından geçmiş olan zihniyet akrabaları, Gazze'de ve Batı Şeria'da karadan, havadan, denizden çevirdikleri Filistinlileri, kadın-çocuk, genç-yaşlı demeden avlıyor.
Av silahla yapılır. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de bunu hatırlattı. NATO üyesi ülkelerin yıllık silahlanma harcamalarını milli gelirlerinin yüzde 2'sine çıkarmaları gerektiğini söyleyerek... Stoltenberg'in belirttiğine göre, 18 üye ülke şimdiden harcamalarını bu düzeye çıkarmış bulunuyor.
Av-avcı denkleminde ABD için sonuç ne olursa olsun, Avrupa kaybetmekten kurtulamaz. Raporun “Kaybet-Kaybet” başlığı bu anlamda gerçekçi görülebilir. Elbette “av-avcı” orman yasası dışında, karşılıklı yarara ve saygıya dayalı eşit ilişkiler kurma, başka bir deyişle “kazan-kazan” seçeneği olmasaydı.
Kendini kapana kıstıran Avrupa
Avrupa “kazan-kazan” seçeneğini değerlendirecek mi, değerlendirmeyecek mi?
Ukrayna çatışmasının başından beri, hatta Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'in aynı Münih Güvenlik Konferansı'nda herkes için ortak güvenlik önerdiği 2007 yılından beri bu soru yanıtsızdır.
Gerek Ukrayna sorununda tarafları barışa çekecek bir girişim, gerek İsrail'in Filistin'e gözü dönmüşçe saldırıları karşısında bağımsız ve egemen Filistin devleti seçeneğini zorlamak, Avrupa'yı uluslararası düzlemde parlak bir konuma taşıyabilecek fırsatlar sunuyor. Fakat Avrupa bu fırsatları değerlendirmek yerine, kaybetmeyi seçiyor.
Avrupa'nın kendisini kaybetmeye mahkûm etmesininin başlıca nedenlerinden biri, Almanya, Fransa gibi “büyük” devletlerin, dünyadaki köklü değişikliklere karşın kendi emperyalist tarihlerini aşamaması. Bir başka önemli neden, ABD'nin Avrupa'da büyük güç ve mevzi kazanmış olması. Büyük devletler, ABD ile birlikte hareket ederek emperyalist geçmişlerinin parlak günlerini ihya edebilecekleri hülyasında. Buradan bölünmüşlük ve güç aşınması çıkıyor.
Üç tutum
Avrupa devletlerinde Ukrayna konusunda üç farklı tutum gözleniyor:
1. ABD'nin gösterdiği hedeflere ikiletmeden uyanlar... Bunların başını İngiltere ve Polonya çekiyor. Başlıca destekçileri Baltık ülkeleri, Çekya, Romanya ve Moldova.
2. Rusya düşmanlığında ABD ile aynı çizgide olmakla birlikte, çatışmanın Avrupa savaşı boyutuna sıçramasını istemeyenler. Avrupa devletlerinin büyük çoğunluğu, esas olarak Almanya'nın başını çektiği bu çizgide toplanıyor.
3. Çatışmaya kategorik olarak karşı çıkan Macaristan, Sırbistan ve Slovakya. Hırvatistan ve arada bir İspanya bu kesime yakın duruyor.
İsrail'in Filistin'e saldırıları konusunda kimi kaymalarla birlikte görünüm aynı. Örneğin Filistin'in haklarını savunmada, zaman zaman İspanya'nın ve Belçika'nın sesleri daha yüksek çıkabiliyor.
Avrupa Birliği (AB) bürokrasisi benzer bir bölünmüşlük içinde. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ABD'nin Brüksel'deki görevlisi gibi... von der Leyen'in İsrail'in Gazze saldırısının altıncı günü Tel Aviv'e giderek İsrail'e tam destek açıklamasına, 20 Ekim'de ortak bir bildiri kaleme alan AB çalışanları karşı çıkmıştı. Avrupa'da gösterilerde von der Leyen'e, resminin altına “Soykırımın suç ortağı” yazılarak tepki gösteriliyor.
AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 26 Şubat'ta İspanya'nın El Pais gazetesine verdiği röportajda, von der Leyen'in “tamamen İsrail yanlısı bir duruş” sergilediğini, uluslararası politikada “kendisinden başka kimseyi temsil etmediğini” ve İsrail gezisinin Avrupa'ya “jeopolitik maliyetinin yüksek olduğunu” söyledi.
Borrell, von der Leyen'in Ukrayna'yı hemen NATO'ya ve AB'ye alma olupbittilerine de karşı çıkıyor. Borrell'e göre, von der Leyen'in Ukrayna ve İsrail siyasetleri yüzünden “Batı'ya bir kasırga yaklaşıyor.”
Macron'un toplantısı
Aralarında Almanya ve Fransa'nın bulunduğu bir dizi ülke Ukrayna ile, kimisi Münih Güvenlik Konferansı günlerinde, ikili güvenlik anlaşmaları imzaladı. Bu anlaşmalardan birkaç yarar bekleniyor: En başta Rusya'ya karşı caydırıcılık... Caydırıcılık kapsamına, Ukrayna'nın yenilgisi kesinleştiği zaman komşularından gelebilecek toprak talepleri de giriyor. Son olarak, Ukrayna'yı hemen NATO'ya ve AB'ye alma oldubittilerine engel olmak hedefleniyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa-Ukrayna anlaşmasının 10 yıl süreli olduğunu ve Ukrayna'nın NATO'ya girmesiyle sona ereceğini açıkladı.
Macron'un çağrısıyla 26 Şubat'ta, aralarında Almanya, İngiltere, Polonya'nın bulunduğu 10 ülkenin liderleri, Ukrayna’ya destek konferansı adı altında bir toplantı düzenledi. Macron toplantıda Ukrayna'ya Rusya'nın içlerindeki hedefleri vurabilecek orta ve uzun menzilli füzeler verilmesini ve Ukrayna topraklarına Avrupa devletlerinin asker göndermesini önerdi.
Her iki öneri de kabul görmedi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, NATO'nun Ukrayna’ya asker göndermeyeceğini açıkladı. Ayrıca Almanya'nın Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus füzeleri gönderme planı olmadığını söyledi.
Fransa (ve istekli başkaları) Ukrayna'ya asker gönderirse ne olur? Zaten paralı asker kılığı altında özel kuvvet elemanlarını gönderiyorlar. Rus birlikleri Amerikalılarla, İngilizlerle, Fransızlarla, Polonyalılarla çarpışıyor. Açıktan gönderirlerse, Rusya'nın Ukrayna'da gerçekte bütün Batı ile savaştığı tescil olmuş olur. Bu da dünya ölçeğinde Batı'nın daha çok tecritini sağlayabilir, Avrupa halklarında savaş karşıtlığını tırmandırır ve bölünmüşlük daha derinleşir, Ukrayna'daki dengeleri değiştirebilir.
Avrupa'da avcının av olabildiğini anlatan “Ava giden avlanır” özlü sözünü anımsatacak serinkanlılık ve hafıza da mı kalmadı?
Hasan Bögün