Kurtulmuş, Asya Parlamenter Asamblesi (APA) 14. Genel Kurulu'na katılmak üzere gittiği Azerbaycan'dan dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.

"Bakü'deki APA Genel Kurulu'nda konuşmanızın önemli bir kısmını Gazze meselesine ayırdınız. İkili görüşmelerde mevkidaşlarınızdan nasıl tepkiler geliyor, diğer ülkeler bu meseleye nasıl bakıyor?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Şunu çok net gözlemledim. 7 Ekim’de sonra yaptığımız birçok uluslararası toplantıda maalesef ülkelerin bir kısmı İsrail’e hak veriyorlardı. Özellikle Batı ülkelerinin bir kısmı İsrail’den daha fazla İsrailci olarak hareket ediyorlardı. Zaman içinde bizim ilk günden itibaren söylediğimiz konularda ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. İsrail’in bütün uluslararası hukuku ayaklar altına alarak, insani en ufak bir özelliği bile olmayan böylesine vahim, böylesine gaddar, böylesine soykırım boyutlarına varmış olan katliamları artık dünyanın bütün ülkeleri tarafından görülüyor." diye konuştu.

İsrail’e destek olmak isteyen ülkelerin bile artık sözlerini eskisi kadar güçlü şekilde dile getiremediklerini vurgulayan Kurtulmuş, "Ben şahsen Güney Afrika’nın Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na başvurusu ve orada ara kararın müspet şekilde açıklanmasıyla Filistin davası bakımından yeni bir dönemin başladığına inanıyorum." dedi.

"Tehditleri Netanyahu'yu sonu belli olmayan bir yola soktu"

Gazze’de 5 ayda, yüzde 75'i kadın ve çocuk olan 30 bini aşkın sivil kaybın ortaya çıktığını, Netanyahu ve çetesinin yolda yürüyen koyunlara bile ateş ederek öldürdüğü gaddarca bir katliamın, hiç kimsenin savunamayacağı bir noktaya geldiğini ifade eden Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Hele hele Gazze’de Refah Sınır Kapısı’na sığınan, o bölgeye sığınanlara karşı, 'Onları da öldüreceğiz, onları da canlı bırakmayacağız' tehdidinin Netanyahu’yu sonu belli olmayan bir yola soktuğu aşikardır. Artık onun da geri dönüşü yoktur. Ümit ederiz ki Uluslararası Adalet Divanındaki bu yargılamalardan sonra uluslararası savaş suçları mahkemesinde de Karadzic gibi, Ratko Mladic gibi Netanyahu ve savaş suçlusu üst düzey yöneticilerin hesap vermesi ve ceza alması mukadderdir. Burada bizim İsrail’e şimdiye kadar destek veren ülkelerden beklediğimiz, artık bu desteği vermemeleri. Çünkü yıkılan Netanyahu ve rejiminin altında kalacak olan sadece o rejim değildir, ona destek veren bazı batılı ülkeler de olacaktır."

"Milyarlarca kişinin dayanışması sadece Filistin için değil insanlık için ümit"

Bir de işin insani tarafı olduğunu ifade eden Kurtulmuş, İsrail’in katliama kalkıştığının açıkça belli olduğu 10 Ekim 2023'ten bu yana dünyanın dört bir tarafında sürekli bir şekilde artan kitlelerin Filistin davasına destek verdiğini, açık bir şekilde İsrail’in bu insanlık suçlarına ortak olmamak için kendi ülkelerinin meydanlarına çıkıp gösteriler yaptığını söyledi. Dünyanın birçok yerinde İsrail’e destek verenlerin protesto edildiğini hatta konuşma yaptıkları salonda bile insanlar tarafından köşeye sıkıştırıldığını, yaptıkları bu ikiyüzlülüklere karşı insanların şamar gibi cevaplar hazırladığını gördüklerini anlatan Kurtulmuş, "Dini, ırkı, siyasi görüşü ne olursa olsun yüreğinde insanlıktan bir nebze nasibi olan hemen hemen herkesin, milyarlarca insanın, insanlık cephesinin tabii bir üyesi olarak bir dayanışma içine girdiğini görüyoruz. Bu sadece Filistin halkının kurtuluşu için bir ümit değil aynı zamanda insanlık için de bir ümittir. Yeni bir dünyanın kurulabilmesini ortaya koyan bir arzudur. Bunu takip etmek lazım." ifadelerini kullandı.

Yaptığı görüşmelerde özellikle üç temel noktayı ifade ettiğini aktaran Kurtulmuş, bunlardan birincisinin, Netanyahu ve ekibinin uluslararası alanda yalnızlaştırılması olduğunu söyledi. Kurtulmuş, Uluslararası Adalet Divanındaki yargılamanın buna hizmet eden bir imkan olduğunu dile getirdi. İkincisinin, insanlık cephesi dediği sivil toplumun, vicdanlı kalabalıkların daha büyük ve uzun soluklu bir dayanışma içinde olmasının temin edilmesi olduğunu kaydeden Kurtulmuş, "Üçüncüsü de ne yazık ki bu sürecin başından itibaren büyük bir zafiyet, büyük bir çaresizlik, inisiyatifsizlik içinde olan İslam ülkelerinin artık uyanması, ne oluyoruz diyerek silkelenmesi, birlik ve beraberlik içinde safları sıkı tutması gerektiği. Filistin davasında İslam dünyasına yeni bir ruh, yeni bir ortak bilinç kazandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu üç alanda çalışmalarımızı yoğunlaştırarak önümüzdeki dönemde bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Eninde sonunda kazanan Filistin halkı olacaktır, mazlum milletler olacaktır." diye konuştu.

"Mısır'la karşılıklı ziyaretler olabilir"

"Türkiye-Mısır ilişkilerinde atılan normalleşme adımları kapsamında Mısırlı muhataplarınızla bir araya gelmeniz söz konusu mu, karşılıklı ziyaretler planlanıyor mu?" sorusuna Kurtulmuş, "Önümüzdeki dönemde olabilir, gerçekleştiririz." karşılığını verdi.

İslam ülkelerinin birlik ve beraberlik içinde hareket etmesini sağlamak için ilk başta yapılması gereken şeylerden birinin de siyasi farklılıkları bir tarafa bırakarak karşılıklı ilişkilerin çoğaltılmasını temin etmek olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, üç hafta önce Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ziyaretleri yaptığını, bundan sonra hem Körfez ülkelerine hem diğer ülkelere ziyaretler yapacağını belirtti. Gelecek hafta Fildişi Sahilleri'nde İslam İşbirliği Teşkilatının Meclis Başkanları toplantısı olduğunu kaydeden Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:

"Hem bu çok taraflı toplantılarda ortak konuların üzerinde yoğunlaşmak hem de Körfez ülkeleri, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkileri her alanda en üst seviyeye çıkarmamız gerekir. Burada hükümetler arasında çalışmalar çok belirleyici ve yön verici bir perspektif oluşturuyor ama parlamenter diplomasinin de imkanlarından istifade etmemiz lazım. Parlamento başkanları, parlamentolar arası dostluk grupları, ihtisas grupları üzerinden de sadece Mısır’la değil, bütün bölge ülkeleriyle çok yakın teması artırmak mecburiyetindeyiz. Başka yolumuz yok. Yoksa bölge ülkeleri, başkalarının siyasi hesaplarının bir parçası haline gelir. Bunu geçmişte yaşadık. Müşterek taraflarımızın bütün bölge ülkeleri bakımından anahtar iki kelimesi güven ve istikrardır. Bölgenin istikrara ihtiyacı var, her bakımdan bu ülkelerin güvene, güvenliğe ihtiyacı var. Bunun yolu da karşılıklı temaslardan geçiyor."

"Çalışma saatlerinin belli olduğu bir tempoya ihtiyaç var"

Kurtulmuş, içtüzük değişikliği çalışmalarının ne zaman başlayacağı ve acil değişmesi gereken başlıkların hangileri olduğu sorusu üzerine, "Nasıl bir Meclis İçtüzüğü olsun diye özel olarak, grubu bulunan siyasi partilerin yönetimlerine ya da milletvekillerine verseniz, üç aşağı beş yukarı herkes benzer şeyleri söyler." dedi.

Öncelikle çok uzun saatler süren, büyük tartışmalara, sinir harplerine, çok gergin oturumlara vesile olan Meclis oturumları meselesinden kurtulmak gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Bunun için komisyonların çok iyi çalıştırılması lazım. İhtisas komisyonlarında hükümetle birlikte bu tartışmalar yapılmalı. Genel Kurula yasa teklifi geldiği zaman komisyonlarda olduğu gibi en başından başlayarak değil belki geneli üzerinde bir görüşme açılarak, belki bir iki ufak tefek değişiklik önergesi varsa onların Meclis’te konuşulmasını temin ederek… Mesela Genel Kurul’un bir günü, gelen tekliflerin yasalaşmasıyla ilgili tartışmalara ayrılır, bir günü oylamalara ayrılabilir, bir gün gündem dışı konuşmalarla ilgili bir oturum olabilir ya da grubu bulunmayan partiler ve bağımsız milletvekillerinin söz almasının zemini sağlanabilir. Dolayısıyla daha net, daha açık, çalışma saatlerinin belli olduğu, her yasayla ya da Meclis Genel Kuruluna gelen her konuyla ilgili tartışmaların mükemmel bir şekilde öncesinden bitirildiği bir çalışma temposuna ihtiyaç var. Ben bunun düzenlenebileceğine inanıyorum."

"Seçimden sonra içtüzük meselesini gündeme getireceğiz"

Temel meselenin, herkesin söz hakkının korunması hatta artırılması olduğunu belirten Kurtulmuş, "Yani muhalefet-iktidar herkesin söz hakkının korunması ama lüzumsuz ve insan sabrını taşıracak tartışma ortamlarından uzaklaşılması lazım. Yasama yapma kalitesinin artırılması, bunun için belki teklifler gelmeden önce Meclisin geniş bürokrat kadrosundan da destek alarak bu işlerin yapılması mümkün. İçtüzükte, anayasaya göre çok daha rahat bir uzlaşı sağlanabileceğini düşünüyorum. Seçimlerden sonra süratle Meclis’te grubu bulunan partilerle konuşarak bu içtüzük meselesini gündeme getireceğiz." dedi.

"Milletvekilleri camdan bir fanusun içinde yaşadığını unutmamalı"

"Milletvekillerinin itibar ve saygınlığı her zaman tartışılıyor, bir konudaki düşünceniz nedir?" sorusuna Kurtulmuş, şu karşılığı verdi:

"Milletvekillerinin itibarını zedelemek için kenarda durup 'Elimize bir fırsat geçsin' diye bekleyen bazı çevreler olduğunu üzüntüyle görüyorum. Bunun yanında milletvekillerinin itibarının korunması öncelikli olarak milletvekillerinin görevidir. Her milletvekili arkadaşımız herhangi bir sözü en aykırı şekilde söyleyebilir, bunda hiçbir problem yok. Ama milletvekilleri de özellikle siyasi tartışma ortamlarını nezih bir şekilde tutmak, deruhte etmek ve sürdürmek durumundadır. Ağzından çıkan sözler, karşısındakine karşı yaralayıcı sözler, zaman zaman kabul edilemeyecek, hakaret içeren sözler, bunlar da milletvekillerimizin dikkat etmesi gereken hususlardır. Sadece Meclis görüşmeleri çerçevesinde değil, milletvekillerimizin, 'Biri Bizi Gözetliyor' diye bir program vardı ya, öyle bir şeyin içinde olduğunu, şeffaf, camdan bir fanusun içinde yaşadığını unutmamaları lazım. Bu, milletvekillerimizin çok daha disiplinli bir şekilde davranmalarını sağlar."

Flaş... Oruç Reis Araştırma Gemisi Somali'ye uğurlandı: Erdoğan mürettebatı selamladı Flaş... Oruç Reis Araştırma Gemisi Somali'ye uğurlandı: Erdoğan mürettebatı selamladı

"Meclis'teki yer darlığını aşacak bir ön çalışmayı yapıyoruz"

Kurtulmuş, Meclis’te fiziki olarak yaşanan yer sorununu gidermeye dönük yeni bir çalışmanın gündemde olup olmadığı sorusuna, "Bir kere muazzam bir yer darlığı var. Hem Meclis çalışanı arkadaşlarımızın kullanacakları mekan anlamında hem siyasi partilerin ve komisyonların kullandıkları mekan anlamında çok ciddi bir darlık var. Bu darlığı aşacak bir ön çalışmayı yapıyoruz. Belki bu çalışmalar bittikten sonra ilave fiziki imkanların oluşturulması için adım atılabilir." yanıtını verdi.

"Gönlümüzden geçen  ilk turda 400'ü aşsın" 

Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, yargıdaki sorunu giderecek bir Anayasa değişikliği için de uzlaşma yollarını arayacakları yönündeki sözlerinin ardından seçim sonrası yeni anayasa yerine mevcut anayasada değişiklik çalışmasının gündeme gelip, gelmeyeceğine ilişkin, "Önümüzdeki dönemde ismini ne koyduğumuzdan ziyade ne yaptığımız önemli olacak. Hatta bazıları, 'Bu Meclis yeni anayasa yapmaya muktedir değildir; çünkü kurucu meclis değildir' şeklinde itirazlar dile getiriyor. Bir kere kategorik olarak şunu söylemek lazım; TBMM, A'dan Z’ye yeni bir anayasayı yapma gücüne, kuvvetine sahiptir. Tabii ki bu bir uzlaşıyla olabilir. Hiçbir partinin tek başına bir anayasası olmaz. Milletin anayasası olur. Meclis'te yapılacak ister yeni anayasa, topyekun anayasal değişiklik olsun ister hayati maddelerde değişiklik olsun, yapılacak olan iş bir aritmetik işidir, parlamentodaki siyasal aritmetik meselesidir. Burada gönlümüzden geçen odur ki hemen ilk turda 400'ü aşsın ve anayasa Meclis'te yapılsın. O olmazsa bunu referanduma götürecek çoğunluk, Meclis'te oluşsun. Ama olabilecek en yüksek konsensusun çıkması için gayret sarf etmemiz lazım. Bunun olabilmesi için de takip edilecek usul ve yöntemlerin, tartışmaların zemininin çok doğru tespit edilmesi gerekir" diye konuştu.

Kurtulmuş, TBMM Başkanı olarak bunun zemininin mutlaka TBMM olması gerektiği kanaatinde olduğunu kaydederek, "TBMM'de bu konu sonuçlandırılacağı için akademinin, hukuk çevrelerinin, sivil toplumun, Türkiye’nin çok farklı kesimlerinin görüşlerinin alınması gerekir. Bu teklifler gelir ve sonuçta Meclis’te oluşturulacak mekanizmalarla bunun tartışılması mümkün olur. Yeni anayasa yapımında asıl olan iyi niyetle, ön yargısız, 'İstemiyorum' diye baştan reddetmeksizin bütün siyasi partilerin bu diyalog zemini içinde yer almasını arzu ederiz. Bunun olabilmesi için bütün gücümle, imkanlarımla gayret etmeye çalışacağım" dedi.

28'inci Yasama Dönemi'nin, Cumhuriyetin 2'nci yüzyılının, 'Türkiye Yüzyılı'nın ilk Meclisi olduğunu işaret eden Kurtulmuş, şunları söyledi: "12 Eylül anayasası, bir darbe anayasası. Aslında 1982 anayasası, 1961 anayasasının yavrusu, onun devamı. Bu süreklilik olduğu için bugün birtakım çatışmaları görüyoruz. Yargıdaki çelişkiler, çatışmalar çok nettir ki anayasanın içindeki belki darbecilerin 'günü gelir buradan bir çatışma alanı çıkabilir' diyerek, planladıkları birtakım tuzaklarla doludur. Türk siyaseti olarak, sivil siyaset olarak artık bunları biliyoruz. Büyük bir birikim var, büyük bir tecrübe var. Geçmiş dönemlerde anayasa değişikliği ile ilgili 64 maddelik bir mutabakat var. Bugün maddeler üzerinde konuşsanız belki bu 64 madde, partilerin çoğunluğunun uzlaşabileceği 84-94 madde olur. Burada asıl olan, milletin ne ihtiyacı var, Türkiye’deki demokratik sistemi nasıl daha ileriye götürebiliriz ve bunu siyasal bir tartışmanın aracı haline getirmeksizin Türkiye'nin önünü açacak bir hukuk metnini nasıl hazırlarız? Bunu hazırlamak, 2-3 kişinin bir odaya çekilip, hazırlaması asla değildir. Toplumun bütün kesimlerinin bu konuyla ilgili kanaatlerinin ortaya çıkması. Ama sonuçta kararı verecek olan milletin vekilleri olduğu için parlamentoda bunun uygun zeminlerde tartışılması temin edildikten sonra yasalaşma sürecinin başlatılmasıdır. Bu anlamda iyi niyetli müzakerelerin önünü açabilirsek; hem yeni anayasanın çıkabileceğini hem de eğer yeni anayasa konusunda zorluklar ortaya çıkarsa anayasada hayati ihtiyaçlarımızı karşılayacak adımların atılabileceğine inanıyorum."