Çin’in güneydoğusundaki Quanzhou kentinde 28 Eylül’de düzenlenen törenle Konfüçyüs’ün doğumunun 2575. yılı kutlandı. Çin tarihine damga vuran ünlü düşünürün 76. kuşaktan torunu Kong Lingli’nin de katıldığı törende geleneksel ritüeller gerçekleştirildi, “Konfüçyüs’ün Öğretileri”nden bölümler okundu. 1129’da Konfüçyüs’ün torunları, işgalci bir ordudan kaçarken Güney Song Hanedanlığı’nın İmparatoru Gaozong’la birlikte Shandong eyaletindeki Qufu’dan Quanzhou'ya taşındığı için Quanzhou o zamandan beri “Konfüçyüs'ün Güneydeki Yurdu” olarak anılıyor ve kentte 2004’ten bu yana benzer anma toplantıları düzenleniyor.
Yalnız bu törenle sınırlı değil; Beijing’in tam ortasındaki Yasak Kent’te 3 Ekim’de açılan sergide de doğum yıldönümü dolayısıyla Konfüçyüs kültürünü yansıtan arkeolojik kanıtlar, kültürel kalıntılar ve korunmuş metinler ziyaret ediliyor. 30 arkeoloji ve kültür kurumundan toplam 380 eserin yer aldığı sergi Konfüçyüs kültürünün gelişimini inceliyor, Konfüçyüs düşüncesinin temel ilkelerini açıklıyor ve derin kültürel etkisini vurguluyor. Saray Müzesi ve Uluslararası Konfüçyüs Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği sergi, 5 Ocak 2025’e kadar açık kalacak.
Kültür Devrimi’nden bugüne Konfüçyüs
“Yolunu değiştirmeden devam ettiğin sürece, ne kadar yavaş gittiğinin önemi yoktur” diyen Konfüçyüs, hiç kuşkusuz ki Çin tarihinin ve kültürünün öz değerlerinden biri. “Karargahı bombalayın” denilen, her düzeydeki yöneticilere başkaldırıyı sloganlaştıran, isyan ateşiyle dolu Kültür Devrimi yıllarında (1966-1976), otoriteye, büyüklere, atalara ve yöneticilere itaati tavsiye eden Konfüçyüsçülük bir “feodal kalıntı” olarak tanımlanıp yok edici kampanyalar düzenlense de onu Çin halkının zihninden söküp atmak mümkün olmadı. Yıllar içinde kadim itibarına yavaş yavaş yeniden kavuşan, Çin devletinin dünyanın dört yanında açtığı kültürel enstitülere adını veren Konfüçyüs bugün Çin’in yeni kuşaklarına seslenmeyi sürdürüyor. Yakın zaman önce Karl Marx ve Konfüçyüs’ün buluştuğu bir televizyon dizisinin Çin lideri Xi Jinping’in düşüncelerini anlamak için bir rehber olarak kabul edildiğini de önemle belirteyim.
Çin kültürünün köklerine tutulmak
2009’da Frankfurt Kitap Fuarı’nda Çin pavyonunu ziyaret ettiğinde orada bulunan Konfüçyüs büstünü işaret ederek açıklamalarda bulunan Xi, devlet başkanı seçildikten sonra bu ilişkiyi sağlamlaştırmak için adımlar attı, Marx ve Konfüçyüs arasındaki bağlantıları gösteren çalışmaların önünü açtı. Batı medyasında “Çin’in dönüşümü” olarak tanımlanan bu gelişme, Çin’e Özgü Sosyalizm’in göstergelerinden biriydi aslında. Bir başka deyimle Xi, Çin’in sosyalist modernleşme yolunda yürümeye devam etmesi için, dünya tarihinin en etkili filozoflarından biri olan Konfüçyüs’ü tekrar günümüze taşımakta hiçbir sakınca görmüyordu. Bu, Çin Komünist Partisi’nin otoritesi altında uyumlu bir toplum inşa etmek için Çin kültürünün ve Çin düşünce tarzının köklerine tutunmak anlamına geliyordu. Batılıların pek de anlamadığı biçimde bu bir ideolojik dönüşüm ya da geriye dönüş değil, geçmişi olmayanının geleceği olmayacağı gerçeğinin ifadesiydi. Çin, Konfüçyüs’ün yukarıda alıntıladığım sözünde olduğu gibi, “yolunu değiştirmeden” yürümeye devam ediyordu. Bilindiği gibi Mao Zedong da yazı ve konuşmalarında Çin’in eski filozoflarına, yazarlarına, şairlerine sık sık göndermelerde bulunuyor, onlardan “öğrenmek” gerektiğini vurguluyordu.
“Erdem kuralı”na vurgu
Xi’nin özellikle politik yozlaşma ve yolsuzluklara karşı Konfüçyüs’ü öne çıkarması ve ahlaki gelişmeye dikkat çekmesi, bürokrasinin ahlaki kontrolden çıkmaması ve hukukun üstünlüğünü pekiştirmek için Konfüçyüs ilkelerini öne sürmesi, aynı zamanda Mao Zedong’a yaptığı göndermelerle birlikte yaşanıyor. Xi’nin Konfüçyüs’e yaptığı vurguların en önemlilerinden biri “Erdem” konusunda ve partiye Konfüçyüs’ten bir alıntıyla sesleniyor: “Erdem kuralı, yerinden ayrılmadan çok sayıda yıldızın saygısını emreden kutup yıldızına benzetilebilir.” ÇKP’nin yöneticilerin resmi yolsuzluklarına karşı başlatmış olduğu sert ve tavizsiz kampanyanın da simgelerinden biri bu söz.
Görünen o ki Çin yoluna, Marx ve Konfüçyüs’ü daha sık ve daha yoğun biçimde buluşturarak devam edecek. Bugün hayatta olsaydı, Konfüçyüs de bunu onaylardı.
Tunca Arslan