Tabii bu maçın hikayesini yazarken esas oğlana da haksızlık etmeden yazmak lazım.
Kafaların karma karışık olduğu bir dönemde, yeniden Trabzon şehrine umut olmak, hem de çok kısa bir süre evvel ayrılmak zorunda olduğun bir yere dönerek bunu başarmak çok da kolay olmasa gerek.
Lakin Abdullah Avcı’yı toplam kalite yöntemiyle değerlendirirsek bu geceki başarının tesadüfle alakasının olmadığını da görebiliriz.
Trabzonspor kariyeri boyunca İstanbul ekipleriyle oynadığı 31 maçta sadece üç deplasman mağlubiyeti yaşayan ‘kasketli’nin haddini bilmek ve rakibinin eksikliklerini avantaja dönüştürmek gibi meziyetleri de vardı.
Fenerbahçe’nin sakatlıklarla yitirdiği omurga, bence Avcı’nın dersine en çok çalıştığı noktaydı. Ki, istese topa sahip olma oranını çok daha fazlaya çevirebilme imkânına sahipken, bile isteye bunu rakibine bırakan bir Trabzonspor izletti bizlere.
Hocanın maç 3-1’e geldiği an Trezeguet ve Bakasetas hamlesi, oyunun ne kadar içinde kaldığının önemli bir göstergesiydi ve çok doğruydu. Ancak sağ bekte ciddi aksamalar yaşayan Mehmet Can’a üstelik iki penaltı yaptırmasına rağmen çözüm üretmemesi de bir o kadar hataydı.
Tabii ki, bu maçta alına üç puanın daha da değerli olması için gelecek haftalarda gösterilecek mücadeleyi görmemiz gerekiyor. Yoksa bu da Beşiktaş maçında alınan galibiyet gibi sıradan bir istatistik olarak tarihteki yerini alır, gider…
SAMET’LE MECBUREN YOLA DEVAM!
İsmail hoca, bu tip yol kazaları için yeterince tecrübeli bir teknik adamdır. Ama maçın kaybı kadar bir şeye daha üzülmüştür ki, o da İsmail Yüksek’in gördüğü kırmızı kart olsa gerek.
Sözünü ettiğim omurganın kalan son isminin de yokluğu bakalım Fenerbahçe’nin oyun planına nasıl yansıyacak?
Üstelik zorlu Adana Demirspor deplasmanında hem sakatlıklar hem de 8+3 kuralı nedeniyle eleştirilerin merkezindeki Samet’le başlamak zorunda kalacak olması eminim hocanın kalbini sıkıştırıyordur!