İsrail’in Suriye Planı

İsrail Hamas gerginliği iki  haftayı doldurdu. İsrail'in Gazze’ye yönelik operasyonu devam ediyor. Bu süreçte geçtiğimiz çarşamba günü ABD Başkanı Biden İsrail’i ziyaret ederek Netanyahu hükümetine destek verdi. Aslında, Biden, ilk gün İsrail ziyaretini tamamladıktan sonra ikinci gün de Ürdün’de Mısır, Ürdün ve Filistin’in hazır olacağı mini bir zirveye katılacaktı; ancak olmadı. İsrail bir gece önce Gazze’de El Ehli hastanesini bombalamıştı. Hastanenin bombalanmasına uluslararası kamuoyundan büyük bir tepki geldi. Daha önce İsrail Savunma Bakanlığı saldırıyı üstlenmesine rağmen gecenin ilerleyen saatlerinde İsrail Başbakanı Netanyahu bu saldırının İslami Cihat Örgütü tarafından yapıldığını dünya kamuoyuna duyurdu. Saldırıda kullanılan mühimmat Hamas gibi İslami Cihat gibi hatta Hizbullah gibi örgütlerin  elinde bulunması mümkün olmayan ve sadece uçaklardan atılabilen  Amerikan yapımı bir bombaya benzemesi İsrail manipülasyonunu açıkça ortaya koymaktaydı. Zaten İsrail adı geçen hastanenin boşaltılması için daha önce uyarıda bulunmuş. Bu saldırının ardından önce Filistin lideri Mahmud Abbas Ürdün’deki zirveye katılmayacağını açıklamış ardından da Mısır Cumhurbaşkanı ve Ürdün Kralı zirveye katılmayacaklarını duyurarak zirve iptal olmuştur. İster istemez, bu saldırı,  ABD Başkanı Biden’ın bölgeye yapacağı ziyareti de gölgelenmiş oldu; ancak İsrail bütün gece bu saldırının İslami Cihat örgütü tarafından yapıldığına yönelik bir senaryo hazırlığı ile geçirdi. Ertesi gün Biden'ın ziyaretinde ise Biden da İsrail ile birlikte aynı görüşü paylaşarak bu saldırının İsrail tarafından yapılmadığı bunu diğer tarafın yaptığı söyledi. Açıkçası, Biden da bu saldırının failleri konusunda ikna edilmişti. Görüşmede her ne kadar İsrail’e açık bir çek verse de Biden, İsrail’den  bir takım talepler de bulundu: ABD halen kara harekâtına karşı çıkıyor. Bunun yerine daha kapsamlı dar bir kara harekatının yapılması Önceliğin rehinelerin kurtarılmasına verilmesi Gazze’nin işgal edilmemesi, yerleşimcilerin getirilmemesi İsrail’in savaş hukukuna uyması Gazze halkına insani yardım yapılması Gazze halkı için ve özellikle yabancılar için bir insani koridor açılması Bunun yanında, Biden’ın  Filistinlilere de bir takım mesajları vardı. Bunlardan birincisi Filistin’in kendi kaderini tayin hakkının tanınmaya devam ettiği, diğeri ise Hamas, Filistin halkını temsil etmiyor değerlendirmesiydi. Hiç kuşkusuz ki bu ziyaretten en fazla memnun olan Netayahu’nun  kendisi olmuştur. Zira, Biden, İsrail ziyaretinde Ürdün’de Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın dahil olduğu Arap liderlerle bir mini zirve gerçekleştirecek olması Netanyahu için kabul edilemez bir durumdu. Hele ki Filistin lideri Mahmud Abbas’ı ABD’nin muhatap olarak kabul edip karşısına  oturtacak olması İsrail’i kızdırmıştı. Fakat bir gece önce hastanenin bombalaması ve Arap liderlerinin Ürdün zirvesini iptal etmesi Netanyahu‘yu bu yükten kurtarmış oldu. Dolayısıyla, bu olay en çok kimin işine yarıyorsa faili de orada aramak gerekir.  Hastane saldırısı Netanyahu’nun açıkça işine yaramıştır. Hastane saldırısının kim tarafından yapıldığına ilişkine tartışmalar devam ederken, tartışmaya Rusya da girmiş, Dışişleri Bakanı Lavrov, başından beri bölgeyi uydularıyla takip eden ABD’nin hastane saldırısının olduğu gecenin uydu görüntülerini kamuoyuyla paylaşarak gerçeğin otaya çıkmasını istedi. Açıkçası, ABD, aynı suçu daha önce de işlemişti. Hatırlanacağı üzere 2003 yılında Irak’ın işgali öncesi ABD elinde Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair bir istihbarat raporunun olduğunu duyurmuştu ;hatta işin ciddiyetini göstermesi adına bu silahlar dumanı tüten silahlar olarak adlandırılmıştı. Sonuçta Irak işgal edildi, Saddam Hüseyin devrildi ama hiçbir zaman kitle imha silahları bulunamadı. Çok sonra bu istihbarat raporunun masa başında üretildiği ve gerçek olmadığı ortaya çıktı. Sonuçta Irak hiçbir zaman gerçek olmayan bir istihbarata dayanarak işgal edilmişti. Şimdi aynı oyun İsrail’in hastane bombalamasında sergileniyor. Ortadaki kanıtların hepsinin masa başında üretme olduğu ortaya çıkmış olduğu halde ABD ısrarla saldırının İsrail tarafından yapılmadığını iddia ediyor yani bozacının şahidi şıracı oluyor. Gömlek giyerken eğer ilk düğmeyi yanlış iliklenirse diğer bütün düğmeler de yanlış iliklenir. ABD, daha yolun başında İsrail konusunda düğmeyi yanlış ilikledi. Bundan sonraki bütün adımlarda bu yanlış üzerine inşa edilecek. Tüm bu tartışmaların gölgesinde Arap liderleriyle görüşemeyen ABD Başkanı Biden eli boş bir şekilde aynı gün Washington’a döndü. Ayağının tozuyla ulusa sesleniş konuşması gerçekleştirdi. Biden, konuşmasında ilginç bir şekilde İsrail’i Ukrayna yerine Hamas’ı da Rusya yerine koyarak Ukrayna savaşıyla İsrail-Hamas savaşı arasında bir bağ kurmaya, bir benzerlik bulmaya çalıştı. Bu bağlamda da Rusya ile Hamas’ı ilkesel bağlamda eşdeğer hale getirdi.Bir başka deyişle İsrail’i Ukrayna ile ilişkilendirdi.  Her ikisini de komşu demokrasileri yok etme arayışı içerisinde oldukları konusunda suçladı. Hamas’ı terörist olarak nitelendirirken Rusya’yı da zorba olarak adlandırdı. Dolayısıyla, Biden, Kongre’den Hamas ve Rusya’yla mücadele için İsrail ve Ukrayna için 100 milyar dolarlık bir yardım paketi talebinde bulunacağını açıkladı. Halihazırda, Ukrayna meselesinde Kongrede özellikle Cumhuriyetçi Parti Ukrayna’ya finansal desteğe karşı çıkıyor. Şu sıra Amerikan yönetimi gırtlağına kadar borca batmış durumda. Devlet neredeyse kapatılacaktı; ancak son anda Biden yönetimi istediği borçlanmayı gerçekleştirebildi. Bu nedenle Ukrayna’ya şu sıralar ABD Kongresinde mali yardıma yeşil ışık yakacak bir politikacı bulmak mümkün değil. Onun için Biden, İsrail ile Ukrayna’yı aynı yardım paketinin içine koyarak bu sorunu aşmaya çalışmaktadır. İsrail’e yardım için onay veren Kongre üyeleri aynı zamanda Ukrayna’ya yardım için de onay vermiş olacak. Biden, ulusa sesleniş konuşmasında  İran’ı Ukrayna’da Rusya’yı ve bölgede Hamas'ı ve diğer terörist grupları desteklemekle suçlayarak İran’ı  sorumlu tutması  tüm bu yaşananların faturasını İran kesmek isteyen İsrail için önemli bir gelişme  olmuştur. Oysa, 7 Ekimde saldırılar gerçekleştikten sonra Beyaz Saray, Hamas saldırılarının arkasında İran’ın olduğu konusunda şüphelerin bulunduğunu, Biden’ın  daha sonraki bir açıklamasında da bu konuda bir kanıtın olmadığı söylenmiştir. İsrail'in bu savaş sürecinde Gazze ötesinde daha bölgesel bir  stratejik hedef belirlediği görülmektedir. Özellikle, İran üzerinden İran’ın kontrolünde olan vekil güçlerin İsrail’in yakın coğrafyasından temizlenmesi ve  etkisiz hale getirilmesi birincil önceliktir. Bu bağlamda, Güney Lübnan ve Suriye iki önemli hedef bölgedir. Özellikle, Devrim muhafızları, Kudüs güçleri, Suriye Hizbullah’ı ve öteki ufak yerel Şii güçlerin bulunduğu Suriye, İsrail için öncelikli hedefler arasındadır. Adeta küçük bir İran haline gelmiş olan Suriye’nin bir kısmı İsrail açısından ciddi tehdit oluşturduğu düşünülmektedir. Özellikle, İran’ın Suriye ile olan stratejik ilişkileri ve yakınlığı da bu tehdidi daha da yoğunlaştırmaktadır. İsrail son iki haftadan beri zaman zaman Suriye’deki mevzileri vurmaktadır. Bilhassa,  Halep ve Şam havaalanına düzenlediği saldırılarda Halep havaalanını kullanılamaz hale gelmiştir. İsrail, bu saldırılarıyla Suriye’deki hava alanlarına İran askeri uçaklarının özellikle kargo uçaklarının inmesini engelleyerek, İran’ın buradaki örgütlere; hatta Güney Lübnan’daki Hizbullah’a lojistik destek vermesini engelleme çabası olarak görülebilir. Böyle bir lojistik engelleme ise akıllara olası bir kapsamlı Suriye operasyonunu getirmektedir. Halihazırda zaten İsrail kendi mücadelesini 11 Eylül sonrası ABD’nin yaptığı mücadeleye benzettiği için şu anda İsrail terörizmle savaş halinde olan bir ülke olarak kendisinin kabul edilmesini istiyor. Batı da zaten İsrail’in Hamas ile mücadelesini terörizmle mücadele kapsamında görüyor. Bu noktada da Suriye de olası terörle mücadelede en önemli sahalardan birisi olacak gibi. Daha vahimi ise ABD’nin tıpkı Afganistan’da olduğu gibi bu sözde terörizmle mücadele operasyonuna NATO’yu da dahil etme ihtimalidir. Eğer bu ihtimal  gerçekleşirse Türkiye’yi de doğrudan etkiler. Sonuç olarak,  İsrail, Suriye’yi İran ve unsurlarından temizleme adına girişeceği  uzun soluklu operasyonda kuşkusuz ABD yanında duracaktır. Fakat böyle bir operasyonda İran’ın bölgedeki müttefikleri Esat yönetimi ve Rusya ile karşı karşıya gelme ihtimali oldukça yüksektir. ABD, bu riski alabilecek midir? İsrail’in daha önce Hizbullah’ı etkisiz hale getirmek için Lübnan’a yaptığı operasyonların başarısız olduğu göz önünde tutulursa birden fazla cephede İsrail nasıl mücadele edecek? Bu soruların cevabı aslında İsrail’in ve Ortadoğu’nun geleceğine ışık tutacaktır.