Hong Kong’un yeni güvenlik yasası

Hong Kong, hükümetin istikrarı için gerekli olduğunu söylediği yeni bir güvenlik yasası çıkardı, 23. madde olarak adlandırılan yasa şu suçları kapsıyor:
  • Devlet sırlarını çalmak
  • Casusluk
  • Ulusal güvenliği tehlikeye atan sabotaj eylemi
  • Dış güçler ile işbirliği yapma
  • İsyan
  • İhanet
Örneğin bu yasada yabancı güçler için çalıştıkları tespit edilmesi durumunda, kuruluşların ve şirketlerin Hong Kong'da faaliyet göstermeleri yasaklanabiliyor. Çin’in yaptığı açıklamada; bu yasa tüm Hong Kong sakinlerinin temel refahının yanı sıra dünyanın her yerinden Hong Kong'daki yatırımcıların çıkarlarının korunmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca, Çin Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada ABD'nin Çin'in egemenliğine ve Hong Kong'daki hukukun üstünlüğüne saygı duyması ve süreci aksatmaması, hatta daha az müdahale etmesi gerektiğini vurguladı. Tarih boyunca Çin’e ait olan Hong Kong deniz kenarında sırtını dağlara dayamış yazları oldukça nemli hayatın sıkışık bir vaziyette sürdüğü binaların geleneksel ve modern mimari ile iç içe geçmiş olduğu birçok milletten insanın yaşadığı ve çalıştığı adeta dünyanın küçük bir kopyası olan önemli bir kavşak noktası ve finans merkezidir. 29 Ağustos 1842 tarihinde İngiliz imparatorluğu ile Qing Hanedanı arasında I. Afyon Savaşı'nı bitiren anlaşmayla Hong Kong, imzalanan Nanking antlaşmasıyla İngiltere'ye kiralandı. 20. yüzyıl boyunca Hong Kong, Asya Pasifik'in ekonomisinin nabzının attığı adeta kalbi haline geldiği bir merkez olmuştur. Batılı büyük güçler Hong Kong üzerinden Asya-Pasifik’teki ticareti siyaseti ve savaşları yönetti. Batıdaki büyük bankaların çoğunun Asya Pasifik merkezleri Hong Kong’daydı. Bu bankalar Asya-Pasifik'te ticaretten siyasete siyasetten savaşa her türlü gelişmeyi finanse ediyorlardı. Hong Kong adeta Batıyla Asya Pasifik arasında köprü vazifesi görüyordu. 1997'de Hong Kong, İngiltere tarafından Çin'e geri döndü. Ancak Hong Kong, Asya Pasifik'te olmasına rağmen Batıya aitmiş gibi gelişmiş, çok uluslu, çok kültürlü bir toplum yapısı oluşmuştu. Dahası İngiliz kültürünün etkisi neredeyse bir asırdan beri Hong Kong'un iliklerine kadar işlemişti. Bunun yanında Asya-Pasifik'teki ticaret sermaye ve siyaset hala Hong Kong'dan yönetilmeye devam ediliyordu. Halen büyük şirketlerin ve bankaların Asya-Pasifik merkezleri Hong Kong’dadır. Çin için bu durum bir avantaj arz etti. Özellikle 1997'de yaşanan Asya finansal krizinden sonra Asya kaplanlarının çöküşü Çin'in yükselişini getirdi.

Bir devlet iki sistem modeli

Hong Kong'un devri belki de beraberinde en önemli problem olan entegrasyon meselesini getirdi ki Batılı bir sisteme ve topluma sahip olan bir idari birimi sosyalist olan bir devlet mekanizmasını ve toplumuna entegre etmek kolay bir şey değildi. Bu konuda Deng Xiaoping'in 1980’lerde Taiwan için geliştirmiş olduğu “bir devlet iki sistem modeli” yardıma koştu. Bu sistemde tek bir devlet içerisinde iki farklı sistem bir arada yaşarken aynı zamanda da Çin anakarasına entegre olacaktı. Çinliler, bu modelin uygulanmasından memnundular zira döneminin Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Jiang Zemin bir devlet iki sistem modelinin Hong Kong üzerinde eğer başarılı bir şekilde tatbik edilebilirse bunun Taiwan içinde önemli bir emsal olacağına inanmıştı. Bir nevi Hong Kong, Taiwan için geliştirilen model için adeta bir deneme sahası, laboratuvar ve pilot bölge haline getirilmişti. Burada sistemin işleyen ve işlemeyen unsurları gözlenebilecekti. Hong Kong, suçlular için bir sığınma cenneti haline gelmişti. Özellikle, Çin anakarasında suça bulaşanlar soluğu Hong Kong’da alıyorlardı. Bunun yanında Hong Kong, Çin yönetimine muhaliflerin de kümelendiği bir yer haline gelmeye başladı. Muhalif yayınevleri ve gazeteler dikkat çekmeye başladı. Özellikle muhalifleri Batılı güç odaklarıyla geliştirdikleri ilişkiler de büyük bir sorun teşkil etti. Netice itibari ile Hong Kong, Çin ulusal güvenliğine karşı bir tehdit merkezi haline gelmeye başladı. Özellikle suçluların Hong Kong'a kaçması veya Hong Kong'da işlenen Çin’e karşı suçlar ve bunun takibi oldukça zor olması, Hong Kong yönetimi suçluların Çin'e iadesini düzenleyen ve kolaylaştıran bir yasa çıkarmasını sağladı. Ancak bu yasaya yönelik çok büyük bir tepki oldu, günlerce protesto eylemleri düzenlendi. Trump gibi dış güçler bu gruplara el altından destek verdiler ve Hong Kong'u giderek daha istikrarsız hale getirmeye çalıştılar. Ancak her şeye rağmen suçluların Çin’e iadesi yasası çıktı. Bu yasadan sonra Çin, Hong Kong'un ve anakaranın güvenliğini sağlama adına 23. madde adı verilen yeni bir yasayı Hong Kong Meclisi'nden geçirdi ve 23 Mart’ta da yürürlüğe girdi. Bu yasa casusluk, görevi kötüye kullanma, yabancı ülkelerle komplo hazırlama gibi birçok başlığı içermekteydi. Yabancıların kışkırttığı muhalifler bu yasalarda suçların genel olarak yazıldığını, ayrıntıların verilmediğini söyleyerek bunun ileride kendilerine karşı kullanılabileceğini söylüyorlar.

Peki Hong Kong'un temel sıkıntısı ne? 

Aslında Hong Kong'un sıkıntısı o eski şaşalı haşmetli günlerinden artık eser kalmamasıdır. Asya Pasifik ticaretinin artık eskisi gibi merkezi olmaması özellikle bu rolünü Şanghay ve Singapur’a kaptırmış olmasıdır. Bugünlerde Hong Kong’dan artık manipülasyon yapma imkanları kalmayan firmalar Singapur’a taşınmaya başlamıştır. ABD açısından Hong Kong da tıpkı Taiwan gibi kendi kendini yönetebilmeli ama kâğıt üzerinde Çin'e bağlı ve Çin toprağı olarak görünmelidir. Bu açıkça Çin'in toprak bütünlüğüne yönelik bir meydan okumadır. ABD, her zamanki gibi Hong Kong'da yaşanan süreci özellikle sokaklara dökülen insanların üzerinden bu meseleyi daha çok demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlarla tanımlamaya çalışarak özellikle uluslararası medyayı kullanarak bu yönde propaganda yaparak açıkça Hong Kong halkını Çin'e karşı kışkırtmaktadır. Şimdi bir kez daha 23. madde bağlamında halk protesto için sokağa inmeye zorlanmaktadır. Çin'le İngiltere arasında Hong Kong'un devrine ilişkin bir protokol var ve bu protokolde Hong Kong'un ve halkının bir anda değil yavaş yavaş Çin'e entegre olması görüşü benimsenmiştir. Bu nedenle Çin askeri gücünü kullanarak Hong Kong'u kendisine bir gecede bağlayabilir ve farklı bir entegrasyon yolu izleyebilir. Bunun önünde Çin'i şu an için engelleyebilecek bir güç yok ancak Çin istiyor ki barışçıl bir şekilde Hong Kong'la  entegre edilmesini istiyor ve bu birleşme Taiwan’a da emsal olmasını arzu ediyor. Eğer işin içine askerler ve silah girerse başından beri Taiwan’ın savunduğu “otoriter Çin yönetimi” görüntüsünü oluşturabilir. Önümüzdeki kasım ayında 2024 ABD Başkanlık seçimleri yapılacak. Şu anda gelen anket verilerine göre Trump önde, ipi göğüslemiş durumda. Trump'ın yolunu birçok ülke heyecanla beklemekte özellikle savaş olan bölgelerde Trump'ın savaşın bir an önce biteceğine yönelik sözü hala kulaklarda. Ancak Trump'ın yarım kalan işleri de var: Bunların en başında Hint Pasifik bölgesindeki durum bu bağlamda Çin ile olan ilişkiler gelmektedir. Seçim kampanyasında Trump'ın Çin'e karşı kullanmış olduğu dil ve üslup başkanlığı döneminde Trump'ın Çin'e karşı çok da dostane olmayacağını göstermektedir. Bu bağlamda Trump'ın elindeki en önemli kozlardan birisi Taiwan bir diğeri de Hong Kong'tur.  Barış Adıbelli  YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN