Kübra Karasu - Aslı Ağırdil
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesi'nde kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeni bulunan 8 yaşındaki Narin Güran'ın ölümü tüm Türkiye’yi derinden etkiledi.
Tutuklamalar, serbest bırakmalar, arama çalışmaları, iddialar ve spekülasyonlarla birlikte medya gündemini sarsarak geniş yankı uyandıran olay, medyanın kadın ve çocuk cinayetlerine yaklaşımını tekrar gündeme getirdi. Bazı gazeteler, Narin’in ölümünü duygusal bir dille ele alarak "Melek oldu" ve "Gözleri ışıl ışıl" gibi ifadeler kullanırken, sosyal medya fenomenleri televizyonlarda çığlık attı ve bir muhabir “Bugün bulunacağı içime doğmuştu” şeklinde yorumlarda bulundu. Ayrıca, bir spiker canlı yayında ağlayarak haber sundu.
Bu tür haberler medyada nasıl yer almalı ve dikkat edilmesi gereken noktalar neler? Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Narin Güran'ın ölümünün medyada nasıl işlendiğini ve bu yaklaşımların toplum üzerindeki etkilerini değerlendirdi.
Reyting, tiraj, bireysel şov
Bu tür olayların zaman zaman şova dönüşebildiğini söyleyen Nazife Güngör şöyle konuştu:
"Bir takım kesimler bu tür olayları kendi faydalarına dönüştürmeye çalışıyorlar. Yani korkunç bir olay var ama bazı kesimler bu olaydan maksimum fayda sağlamaya çalışıyorlar. Ne yazık ki medyamız da bu durumdan maksimum fayda sağlama peşine düştü. Kimi bu vahim olayı reyting kaygısına, kimi tiraj kaygısına, kimi ise bireysel şovuna dönüştürdü" dedi.
"Gazetecinin böyle bir hakkı yok"
Bazı ekranlarda haber sunucuları ağlayarak haberi aktarıyorlar. Bu durum, olayın kendisinin önüne geçiyor. Gazetecinin böyle bir hakkı yok; olayı kullanarak kendi şovunu yapması kabul edilemez. Kendi gözyaşlarımızla olayı kamufle ediyoruz, bilgiyi aktarmak yerine kendi şovumuzu yapıyoruz. Dolayısıyla buna dikkat edilmesi gerekiyor. Şimdi diyecekler ki: "Biz de insanız, dolayısıyla dayanamıyoruz, duygulanıyoruz." Dayanacaksın, duygularını bir şekilde organize edeceksin. Haberini aktarıp bittikten sonra git kamera arkasında ağla ama ekranların önüne çıkıp ağlamak neden?"
"Hedef göstermek medyanın işi değildir"
"Bazı muhabirler de olayın geçtiği köyde sürekli gözyaşları içinde haber yapıyorlar ama "Bilgi alamıyorum" diyorlar. O zaman o köyde durma. Bu vahim olay hukuksal boyutta da ele alınıyor. Medya, soruşturma ve yargı süreçleri tamamlanmadan kimseyi suçlu ilan etmemeli ve suç tanımı yapmamalıdır. Bilgi aktarımında hedef göstermek veya suçlu tanımlamak medyanın işi değildir."
"Onlar da kendi popülizminin peşindeler"
Güngör, siyasilerin Narin olayına yaklaşımını şöyle değerlendirdi:
"Narin olayında bazı siyasiler de olaya dahil olup demeçler veriyorlar. Onlar da kendi popülizmi peşindeler. Olay kurgusal bir senaryoya dönüştürülüyor ve asıl problem bağlamından koparılıyor. Sonrasında unutulup gidiyor. Bu tür olaylar Türkiye'de hep yaşanıyordu, ancak büyük bir kısmı kapalı toplum yapısında kaldı. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla yereldeki olaylar hızla medyaya yansıdı."
"Genlerimiz mi bozuldu?"
Olayın toplumsal boyutunu ele alan Güngör şunları söyledi:
"Henüz toplumsal ilişkiler içinde olgunlaşmamış küçük bir çocuk, aile içindeki sorunlar veya kaotik ortamlar nedeniyle öldürülüyor; yaşama hakları ellerinden alınıyor. Bu, büyük bir toplumsal tıkanma ve kirlenme olduğunu gösteriyor. Problemler aile yapılarında mı, ekonomik sorunlarda mı, kültürel bunalımlarda mı? Genlerimiz mi bozuldu? Bütün bunların uzman görüşleriyle ve akademik açıdan sorgulanması, araştırılması gerekiyor. Toplumu bilgilendirmemek sorunu çözmez. Toplumun bilgilendirilmesi ve aydınlatılması gerekiyor. Bilgi verilirse sorunlar üzerine düşünülür ve çözümler üretilir. Kendi yaşadığı sorunlardan habersiz bir toplum, sorunlarını çözemez."