İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları yoğunlaşırken, İstanbul Ortadoğu’da yıllardır süregelen bu saldırganlığın ele alındığı önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı.
‘Filistin’de Soykırım: Sömürgecilik, Faşizm ve Siyonizm’ başlığını taşıyan konferansta, İsrail saldırganlığının dünden bugüne yol açtığı sonuçlar, nedenleri ve çözüm önerileri tartışıldı.
‘İşgalin Tarihi’, 'İsrail Faşizmi ve Siyonist Eğilimler’ ve ‘Diplomatik Çözüm Perspektifleri’ başlıklı üç oturumdan oluşan konferansa; AK Parti milletvekili ve Kudüs ve Filistin Parlamenterler Birliği Başkan Yardımcısı, Türkiye-Filistin Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanı Hasan Turan, CHP İstanbul Milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, Venezuela’nın Türkiye Büyükelçisi Freddy Eduardo Molina ile Filistin’in Türkiye Büyükelçisi Dr. Faed Halid Abed Mustafa konuşmacı olarak katıldı.
Konferansın moderatörlüğünü ise CGTN Türk Genel Yayın Yönetmeni Ulaş Can üstlendi.
“Burada olmamızın sebebi bu toplumsal düzeni kabul etmeyen insanlar olmamız ve o yüzden buradayız” diyen Ulaş Can, sözü konuklara bırakmadan önce şu ifadeleri kullandı:
"Bir iletişimci olarak İsrail katliamlarının bir yılı aşkın bir süredir izleyicilerimize anlatmaya çalışıyoruz. Fakat ne yazık ki bunu aktarmayanlar veya farklı aktaranlar da var. Bunu anlayabiliyoruz çünkü soykırımı planlayanların medya ayağını hesaplamadıklarını düşünmek saflık olur. Ancak bu ambargoya rağmen birçok onurlu batılı meslektaşımız, kurumlarından istifa ederek veya ücretsiz izin alarak bu suça ortak olmadılar. Bu emperyalist faşist sistem yolun sonuna geliyor. Artık insanlar bu düzeni kabul etmiyor. Küresel Güney dediğimiz birçok ülke bu düzeni kabul etmiyor. Bugün bizler de bu sistemi kabul etmediğimiz için bu salonda buluştuk. Dayanışmayı ve mücadeleyi büyütmeliyiz."
“Bu işin arkasında yatan neden teolojik sapkınlıktır”
“İsrail’in gerçek yüzü bütün kirliliğiyle ortaya konulmuştur” diyen Türkiye-Filistin Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanı Hasan Turan, ‘İşgalin Tarihi’ başlıklı ilk oturumda şöyle konuştu:
“Ben insanım diyen hiç kimse insanların hunharca katledilmesini kabul edemez. Hiçbir savaş hukukunda insanların yaşadığı konutlar, camiler, kiliseler, okullar, hastaneler ve sivil insanlar hedef olarak kabul edilmemiştir. Dolayısıyla gözümüzün önünde insanlık değerleri katledilirken buna hiçbir vicdan sahibinin rıza göstermesi mümkün değildir. Fakat bugün Filistin topraklarında yaşanan budur. Acıyı hissedebiliyorsanız canlısınız, eğer başkalarının da acısını hissedebiliyorsanız insansınız demektir. Bugün geldiğimiz noktada siyonist işgalcilere hem ekonomik hem askeri olarak destekler vererek bu katliama sponsorluk yapılmaktadır. Maalesef karşı karşıya olduğumuz acı gerçek budur. Bu siyonist katiller, katliamlarını, cinayetlerini Filistin ve Gazze ile sınırlı tutmamaktadır. Şimdi Lübnan’a, Şam’a, canı istediklerinde istedikleri ülkenin, istedikleri şehrine saldırmaya devam etmektedirler. Bu işin arkasında yatan neden teolojik sapkınlıktır. Gerçeklerin su yüzüne çıkmak gibi bir huyu vardır. İsrail’in gerçek yüzü bütün kirliliğiyle ortaya konulmuştur.”
“Dünya barışının anahtarı Ortadoğu barışıdır”
Lübnan’da bombalar altında da dolaştım. Televizyon ekranlarından izlerken film izlemek gibi geliyor ama insan endişeyi, korkuyu, saldırıyı yaşayınca gerçekle daha çok yüzleşiyor. Ya İsrail’le birlikte ABD ve Batı emperyalizmine boyun eğeceksiniz ya da düşman olarak tanımlanacaksınız. Bugün Ortadoğu’ya, İsrail bu karakteriyle var oldukça, barışın gelme ihtimali yoktur. Ortadoğu’ya barış gelmediği sürece de dünyaya barış gelme ihtimali yoktur. Dünya barışının anahtarı Ortadoğu barışıdır.
“Birlik bir an önce sağlanmalıdır”
‘İsrail Faşizmi ve Siyonist Eğilimler’ başlıklı ikinci oturumda konuşmasını yapmak üzere söz alan Yüksel Mansur Kılınç, katliamın çözümü için ‘işbirliği’ vurgusu yaptı:
“Birlik mutlaka işbirliği güçlendirilerek, birlik mutlaka dünya ölçeğinde işbirliği güçlendirilerek. Bugün yaşanan katliamın çözümü tam da burada. Filistin’deki katliamı önlemenin, Filistin’deki katliama son vermenin yolu, kim hangi saldırıyı planlarsa planlasın, Filistin örgütlerinin birliğinden ve tek merkezden mücadele edilmesinden geçer. Biz inanıyoruz ki halk bir araya geldiğinde, gücünü birleştirdiğinde ve halkın önderleri birliği saplama konusunda birleştiğinde, o halk bütün stratejileri yerle bir eder. Filistin’deki mücadelenin başarıya ulaşacağına inancımız sonsuz. Birlik bir an önce ve mutlaka sağlanmalıdır. Filistin’deki bütün örgütler bunu gerçekleştirmelidir. İsrail kendi topraklarına çekilmelidir; bu sağlanmalıdır. Bunun sağlanması için güç birliğini daha da artırmamız lazım. Bugünkü bu araya gelmenin bu güç birliğini artırmaya katkıda bulunmasını umuyorum.”
“Tüm ülkelerin desteği şarttır”
‘Diplomatik Çözüm Perspektifleri’ başlıklı son oturumda, ilk sözü alan Venezuela’nın Türkiye Büyükelçisi Freddy Eduardo Molina, ilk yapılması gerekenin ateşkesi tesis etmek olduğunu söyledi:
“Bizim ülkemiz oldukça devrimci bir ülkedir. Bolivarcı devrimi savunmaktadır. Dış politikamızı da böyle adlandırmaktayız. Bu saldırıları üzerine ne gibi çözümler yapabiliriz, bunun üzerine konuşmak istiyoruz diplomatik alanda. Öncelikle sözel açıklamaları bırakmalı ve eyleme geçmemiz gerek. Şu anda öncelikli olarak dünyamızda var olan kuruluşların, birliklerin daha gerçek sonuçlar almak için çalışması gerekmektedir. Bu süreçte öncelikli olarak yapılması gereken daimi uluslararası barış konseyinin kurulmasıdır ve bu konsey sadece Filistin üzerine kurulmalıdır. Bu konseyin yetkin bir şekilde çalışması için her türlü desteği alması şarttır. Bu konseyin gerçek bir etkiye sahip olması için tüm ülkelerin desteği şarttır. Öncelikle yapılması gereken bir ateşkes tesis edilmesidir. Ancak bu ateşkesin tabii ki uluslararası kurumlar tarafından da gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda aynı zamanda Filistin halkına karşı işlenmiş suçların doğru bir şekilde belgelenmesi gerekmektedir. Bu ateşkes sonrasında yapılabilecek en temel şeylerden birisi insani yardım koridorlarının oluşturulmasıdır çünkü Filistin halkı maalesef olabilecek en gaddar savaş metodlarından biri olan açlığa maruz bırakıldılar. Bu tarz panellerde bu fikirler kulağa hoş geliyor ama maalesef insanlar orada gerçek acılarla karşı karşıya kalıyor. Bu yüzden ilaç, su, gıda temininin o bölgeye iletilmesi gerekiyor. Her bir yaşanmakta olan katliamı her insan vicdani olarak hissetmeli. Her gün insanlar aynaya bakarken kendilerine şunu sormalı: Filistin için bugün ne yaptım? Bir de tabii ki Filistinli çocukları ele alan projeler de yapmak gerekiyor. Derhal Filistinli çocuklar hakkında çalışmalara başlamak lazım çünkü Filistin’de şu an yaşanabilecek en büyük travmaları yaşamış bir genç nesil bulunmakta. Ailelerini, yaşadıkları yerleri kaybetmiş olan gençlerin, hayatla tutunmalarını sağlayacak psikolojik yardım programları organize edilmelidir. Örneğin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, UNICEF ve Kızılhaç gibi komisyonların işbirliği içinde psikolojik danışmanlık programları uygulanmalıdır. Bu tarz mecralarda panellerde tartışmak elbette önemli ama artık gerçek eylemlerde bulunmanın zamanı.
"Filistin konusuna özel bir platform oluşturulmalı"
Bütün bu katliama karşı olan ülkelerin desteğiyle sadece Filistin konusuna özel bir platform oluşturulmalıdır. Tüm bu ateşkes, psikolojik programlar gibi konular dışında, Filistin devletini de unutmamamız gerekiyor. Filistin devletinin tekrar güçlendirilmesi ve başkentinin Doğu Kudüs olduğu bir Filistin devletinin yeniden kurulması gerekiyor. Bunun zaten kolay bir şey olduğunu zannetmiyoruz; çok zor bir görev. Bu ancak devrimci ruha sahip kişilerin hayata geçirebileceği bir hedef. Aynı zamanda önerdiğimiz bir diğer şey de, bu yaşanan katliamlarda muzdarip olan halk için bir tazminat programının oluşturulması. Filistin halkıyla dayanışma bankası gibi bir kurumun kurulmasıyla böyle bir şey hayata geçirilebilir. Bu bankanın amaçlarından birinin de ülkenin yeniden kalkınması ve şu anda adeta yerle bir edilmiş altyapının yeniden tesis edilmesi olmalıdır. Bu bankanın finansmanı olarak, özellikle bunu finanse edebilecek güçte devletlerin içinde yer alması çok önemli. Bundan sonra yapılabilecek bir diğer adım da Filistin gençliğini tekrar hayata döndürmek olacaktır. Onları her türlü eğitim, kültürel ve sanatsal faaliyetin içine dahil etmek gerekiyor ki tekrar hayatla barışabilsinler. Bir diğer önemli önerimiz ise, bu anlaşmaların denetimi ve uygulanması için bir uluslararası konseyin kurulması olacaktır. Bu konsey, Filistin’in yeniden kurulması ve kalkınması aşamasında atılacak tüm adımları yakından izlemelidir. Kolay olmadığını biliyorum. Emperyalist güçler karşısında savaşmak kolay değil, ama en kötüsü de hiçbir şey yapmadan durmak. O yüzden herkesi bu konuda bir adım atmaya davet ediyorum.”
“Meydan okuma niteliğindedir”
“İsrail’in saldırısı insanlığın tamamına yönelik bir tecavüzdür” diyen Filistin’in Türkiye Büyükelçisi Dr. Faed Halid Abed, oturumun son konuşmacısı olarak konferansı şöyle noktaladı:
"Bu etkinlik, Gazze’de halkın içinde bulunduğu zor şartlarda gerçekleşmektedir. Orada yaşanan gerçek katliamlar, etnik temizlik girişimleri ve topluca yok etme operasyonları, tüm insani ve ahlaki değerleri açıkça hiçe sayan bir medya okuma niteliğindedir. Bu trajediler, ırkçı ayrımcılık ve aşırı düşünceler üzerine kurulu Siyonist hareketin liderlerinde ve ona inananlarda sonutlaşan yeni Nazilere çirkin yüzünü gözler önüne sermektedir. Venezuela hükümetinin dünya genelinde Filistin’le dayanışma etkinlikleri düzenleme kararı, onun adil davalara olan sarsılmaz bağlılığını ve Filistin halkının yanında durduğunu yansıtmaktadır. İsrail’in yaptığı tüm insani ve ahlaki değerleri açıkça hiçe sayan bir meydan okuma niteliğindedir. Buradan kararlılıkla ve açıklıkla ifade ediyoruz ki bu plan asla gerçekleşmeyecek, halkımızın direnişi ve dünya genelinde kardeşlerimizin ve dostlarımızın desteğiyle buna izin vermeyeceğiz. İsrail’in Gazze’ye yönelik süregelen saldırıları yalnızca bir coğrafyaya yapılan bir saldırı değil, insanlığın tamamına yönelik bir tecavüzdür."