Dünyada savaşların, çatışmaların, gerilimlerin nedenleri incelendiğinde, bu nedenler arasında, değişen ölçülerde de olsa, mutlaka enerji rekabetinin olduğu da görülür. Enerji kaynak ve güzergâhlarına ilişkin verilen çetin mücadele, bazen ilk sıradadır bazen değildir, bazen açıkça dikkat çeker bazen geri planda kalır, fakat her zaman denklemin içindedir. Hele de Orta Asya, Kafkasya, Hazar havzası, Akdeniz ve çevresi, Ortadoğu söz konusu ise enerji başat bir unsurdur. Dünya petrol rezervlerinin kabaca yüzde 70’i, doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 40’ı Ortadoğu ve Hazar çevresinde olduğundan, bu bölgeler söz konusu olduğunda, enerji rekabeti çok belirgindir.
Enerji, sadece ekonomik büyümenin değil, toplumsal kalkınmanın da vazgeçilmezidir ve yaşamsaldır. Enerjinin elde edilmesi, kullanılması, pazarlanması söz konusu olduğunda, rekabetin keskin olmasının nedeni de budur. Her konuda olduğu gibi, enerjiye ilişkin konularda da takınılan tutum, sorulara verilen yanıtlar ideolojiktir. Ekonomi politik tercihlerle doğrudan ilgilidir.
Şu soru önemlidir: Enerjide kamu mu yoksa özel sektör mü etkin, öncü, öncelikli olmalıdır?
Sanayiden tarıma, toplu ulaşımdan konuta dek hayatın her alanında enerjinin ne denli vazgeçilmez olduğu düşünüldüğünde, bu konunun aynı zamanda dış politikanın, ulusal güvenliğin, uluslararası ilişkilerin ve istihbaratın da ana gündem maddeleri arasında olduğu unutulmamalıdır.
Enerji, ister bir kamu hizmeti olarak anayasal düzlemde hükme bağlansın ister bir özel sektör faaliyeti olarak görülsün, ister fosil yakıtlara (petrol, doğalgaz, kömür) öncelik verilsin ister nükleer santraller devreye sokulsun, ister yenilenebilir enerji kaynakları öne çıkarılsın, benimsenen politikalar, ideolojik tercihlerden bağımsız değildir.
Enerji iletimindeki kayıp ve kaçaklarla mücadeleye ilişkin yöntemler konusunda tercihler politiktir. Enerji açığı riskine karşı alınacak önlemlerin türü, çeşitleri konusundaki seçimler politiktir. Enerji talebine ilişkin tahminlerin abartılı biçimde kamuoyuna açıklanmasıyla, halkın pahalı santrallere, HES’lere, dışa bağımlılığa, abartılı kontratlara, kamunun zarara uğratılmasına rıza göstermesini sağlamak ve buna yöneltilen eleştiriler politiktir.
Halka, kesintisiz, sürekli, istikrarlı, güvenilir, yeterli, kolay erişilebilir, ucuz enerji vermek devletin görevidir demek de buna karşı çıkmak da politiktir. Enerji sektöründen kamunun çekilmesine, özel sektörün öne çıkmasına nasıl baktığınız da politiktir.
Enerji projelerinin yüksek maliyeti, gelişmiş teknoloji kullanımını zorunlu kılması, enerji üretim ve tüketiminin çevreye verdiği zararlar düşünüldüğünde, konunun önemi daha da artar. Kaldı ki enerji tüketimi bölgesel olarak, mevsimlik olarak, hatta günlük olarak değişebilir. Enerji temini söz konusu olduğunda jeopolitik, diplomatik, politik, askeri gerilimleri de hesaba katmak gerekir.
Bağımsızlığını gözeten bir devlet, kaçınılmaz olarak stratejik önem taşıyan madenler konusunda korumacı davranır. Enerji temininde tedarikçi ülke çeşitliliğini gözetir. Yerli kaynakları en verimli şekilde kullanır. Dışa bağımlılığı varsa, azaltmaya çalışır. Sanayide, bina ve konutlarda, enerji çevriminde verimliliği önemser. Nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, teknoloji kullanımının yaygınlaşması, refah artışı gibi etkenler enerji kullanımını artırdığından, devletlerin enerjinin planlaması, enerjinin tasarrufu, bilinçli kullanımı konusunda duyarlılıkları yüksektir.