Birleşik Krallık 4 Temmuz’da genel seçimlere gitti ve İşçi Partisi sandıktan birinci parti çıkarak Muhafazakar Parti’den iktidarı devraldı. Seçimlerin üzerinden henüz bir ay geçmemişti ki, 30 Temmuz’da İngiltere Southport’ta başlayan göç karşıtı isyanlar hızla İngiltere’nin diğer bölgelerine ve Kuzey İrlanda’ya yayıldı. Böylelikle İşçi Partisi hükümeti ilk ciddi sınavıyla yüzleşmek zorunda kaldı.
Genel seçimlerden hemen sonra Birleşik Krallık’ı sarsan bu göç karşıtı isyanlara dair iki farklı varsayımda bulunulabilir.
Birinci varsayım: İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi ile göç karşıtı isyanların başlaması arasında doğrudan bir nedensellik bağı yoktur.
Bu varsayımın gerekçesi Birleşik Krallık’ın yıllardır göç sorunu olduğu ve Britanyalılar arasında göç karşıtlığının zamanla arttığıdır. Britanya’nın büyüyen göç sorunu, göçmen karşıtlarının herhangi bir bahaneyle sokaklara dökülmesine çoktan zemin oluşturmuştur.
Office for National Statistics ve Statista tarafından yayınlanan verilere göre 2023 yılı içinde Birleşik Krallık’a göç eden sayısı yaklaşık 1.2 milyondur; bu rakam Britanya için bir rekordur. Britanya’da nüfus artışının başlıca kaynağı göç olunca, sadece işsizlik, konut ediniminde zorluklar, göçmenlerin kamu bütçesi üzerindeki yükü gibi ekonomik gerekçeler nedeniyle değil demografik ve kültürel yapının değişiyor olmasından dolayı da ülkede göçmen karşıtlığı hızla artmıştır.
Britanya toplumunda göçe karşı duyulan endişenin ne ölçüde büyüdüğünün belki de en somut kanıtı 4 Temmuz seçimlerinden, alametifarikası göçmen karşıtlığı olan Reform UK’nin %14’ü aşan oy oranı ile üçüncü parti çıkması oldu. Tarihsel olarak bakıldığında aşırı sağ partilerin genel seçimlerde başarı gösteremediği Britanya siyasetinde Reform UK’nin bu seçim başarısı Britanya aşırı sağı için bir atılım niteliğinde idi. Zaten Başbakan Keir Starmer temmuzda başlayan göç karşıtı isyanları “aşırı sağcı haydutluk” olarak tanımlarken sadece ayaklanmaların arkasında aşırı sağ siyasetin olduğunu ima etmiyor aynı zamanda Britanya siyasetinde aşırı sağın yükseliyor olmasından duyduğu rahatsızlığı da ifade ediyordu; oysa asıl ifade edilmesi gereken göç karşıtı isyanların arkasında bir türlü çözüm üretilemeyen göç sorununun olduğuydu.
Dolayısıyla İşçi Partisi hükümetinin bastırmakta zorlandığı göç karşıtı isyanların arkasında zamanla büyüyen köklü göç sorunun olması nedeniyle, İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi ile göç karşıtı isyanların başlaması arasında doğrudan bir nedensellik bağı kurulamayacağı, temmuz seçimleri sonrasında iktidara Muhafazakar Parti gelmiş olsaydı da böylesine göç karşıtı isyanların yaşanabileceği ileri sürülebilir. Üstelik Britanyalıların göçmenler konusunda yıllardır artarak büyüyen endişelerine Muhafazakar Parti iktidarı da bir türlü çözüm üretememişti. Muhafazakar Parti hükümeti 2010 yılından bu yana göçmen sayısını azaltma ve yasadışı göçü engelleme konusunda verdiği sözleri yerine getiremedi. Muhafazakar hükümet göç karşıtı sert söylemler verirken, ülkeye yönelik göç hareketinin artıyor olmasının yarattığı “tuhaflık” partiye olan güveni sarstı. Öyle ki Muhafazakar Parti’nin 2024 genel seçimlerinin kaybetmesinin başlıca nedenlerinden biri göç sorunu idi. Seçimlerde Reform UK’yi başarıya, Muhafazakar Parti’yi başarısızlığa sürükleyen göç meselesi olunca, seçim sonucunu göç sorununun belirleyeceğini ileri sürerek 2024 seçimlerini “göç seçimi” olarak tanımlayanlar haklı çıkmış oldu.
Ayrıca genel seçimlerden önce yapılan anket çalışmalarının sonuçları göç politikası konusunda İşçi Partisi’ne olan güvenin Muhafazakar Parti’ye duyulan güvenden daha fazla olduğunu gösteriyordu. Seçim öncesi “hangi parti göç konusunda daha iyi performans gösterebilir?” sorusuna İşçi Partisi yanıtını verenlerin oranı Muhafazakar Parti yanıtını verenlerin oranını aşıyordu; ama ilginç olan İşçi Partisi’nin daha iyi performans sergileyeceğini düşünenlerin oranı bile %24’ü aşmıyor iken, göç konusunda her iki partiye güven duyanların toplamının çoğunluğu oluşturmuyor olduğu idi. Yani Britanyalılar mesele göç olunca kurulu düzen partilerine güven duymuyordu. Bu noktada şu soru sorulabilir. 2024 seçimleri bir tür “göç seçimi” ise ve göç konusunda İşçi Partisi’ne de fazlaca güven duyulmuyor ise, İşçi Partisi seçimleri neden kazandı?” Bu soruya yanıt vermeden önce parantez açıp belirtilmesi gerekir ki, Birleşik Krallık siyaseti iki partili sistem üzerine kuruludur; yani iktidar iki kurulu düzen partisi arasında el değiştirmekte olup, üçüncü bir partinin iktidara gelmesi ihtimali oldukça düşüktür. Britanya halkı kolay kolay kurulu düzen partilerinden vazgeçmemektedir. Dolayısıyla bu “göç seçimlerinde” İşçi Partisi’nin seçimleri kazanmasının nedeni göç sorununu çözme konusunda kendisine duyulan güven değil de, Muhafazakar Parti’ye duyulmayan güvendi. Göç meselesinde kurulu düzen partilerine güvensizliğin artmaya devam etmesi halinde Reform UK’nin ileride iki partili sistem içinde Muhafazakar Parti’nin yerini alma ihtimali üzerinde şimdiden konuşulmaya başlanmıştır.
İkinci varsayım: Göç karşıtı isyanların İşçi Partisi’nin iktidarının birinci ayında çıkmış olması, İşçi Partisi’ne yönelik bir erken uyarıdır.
Bu varsayımın gerekçesi İşçi Partisi’nin göçmen karşıtlarının nazarında “sicilinin kötü” olmasıdır. 1997-2010 yıllarını kapsayan bir önceki iktidar döneminde Avrupa Birliği’nin (AB) Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsayan genişlemesiyle Birleşik Krallık işgücü pazarını AB’nin yeni üyelerine açan İşçi Partisi hükümeti Birleşik Krallık’a kitlesel göçlerin başlamasına ve sonuçta Britanya’nın tarihinin en büyük göç akınlarından biri ile yüzleşmesine sebep oldu. 2015 yılına gelindiğinde Orta ve Doğu Avrupa’dan Britanya’ya gelen göçmenlerin sayısı neredeyse %23 arttı. Günümüzde bile hala İşçi Partisi hükümetinin Britanya işgücü piyasasını AB’nin yeni üyelerinin vatandaşlarına açmak gibi hem göç akınına hem de ülkede göçmen karşıtlığının artmasına sebep olan bir kararı almış olmasının nedenleri tartışılmaktadır. İşçi Partisi hükümeti AB’nin diğer üyelerinin de işgücü piyasasını yeni üye devletlerin vatandaşlarına açacağını ve böylelikle Orta ve Doğu Avrupa’dan gelen göçün AB içinde dağılacağını öngörmüş olabilir ya da diğer üye devletler işgücü piyasalarını yeni üye devlet vatandaşlarına açmasalar bile Britanya’ya böylesine bir göç akını olacağını tahmin etmemiş olabilir. Ama gerekçesi ne olursa olsun İşçi Partisi hükümetinin bu kararı Britanya’ya kitlesel göçün de, Britanya toplumunun göç hareketlerine dair duyduğu endişenin de nedeni olmuştur. Bu nedenledir ki Britanya’da göç sorununun İşçi Partisi’nden miras kaldığına dair görüşler yaygındır. Hatta 2016 yılında gerçekleştirilen Brexit referandumunda Britanyalı seçmenin AB’den ayrılma yönündeki kararının arkasında İşçi Partisi’nin göç politikasının olduğu ileri sürülebilir; zira Britanya’ya yönelik AB içinden gelen göçün yarattığı endişe AB’ye yönelik büyük tepkiye dönüşmüştür.
Hal böyle olunca da iktidarının birinci ayını doldurmadan karşılaştığı göç karşıtı ayaklanmalar İşçi Partisi hükümetine göç konusunda geçmişteki hataları yapmaması için bir erken uyarı niteliğindedir.
Aslında 4 Temmuz seçimlerinden göç karşıtı aşırı sağ Reform UK’nin üçüncü çıkması ve seçimlerden hemen sonra göç karşıtı ayaklanmaların ülke geneline yayılması Britanyalıların her iki kurulu düzen partisine uyarısı olarak okunmalıdır.