ABD Savunma Bakanlığı, 2024 Arktik Stratejisi isimli yeni bir belge yayınladı.
Belgede, ‘çevresel değişimlerin’ Arktik bölgesini etkilediği ve bunun ‘ABD güvenliği için ne anlama geldiği’ açıklanıyor.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Kathleen Hicks, yayınlanan 28 sayfalık belgeyi Pentagon’da düzenlenen brifingde anlattı.
Hicks, brifingini klasik bir Amerikan söylemi olarak ABD ve bölge ülkelerinin ‘savunusu’ anlatısına dayandırsa da, brifingde ve raporun kendisinde ABD’nin bölgede atması muhtemel adımlara ilişkin önemli ipuçları bulunuyor.
“ABD'nin Arktik bölgesi, anavatanımızın savunması, ABD ulusal egemenliğinin korunması ve savunma antlaşmalarımızın sürdürülmesi için kritik öneme sahiptir” diyerek söze giren Hicks, iklim değişikliği nedeniyle eriyen buzların yeni deniz yollarının açılmasına neden olduğunu, bunun ticaret yolları açısından ‘yeni fırsatlara’ kapı açsa da ‘bölgenin erişilemezliğiyle korunan uluslar adına’ riskler barındırdığı görüşünde.
Çin ve Rusya vurgusu
Hicks ayrıca, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) Arktik'teki varlığını artırdığını ve Rus donanmasıyla birlikte gerçekleştirdiği operasyonlarla faaliyet gösterdiğini vurguladı.
Çin’in bu konumunu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Hicks, Rusya’nın varlığını ise “ABD ve müttefik topraklarını riske atabilir” ifadeleriyle yorumladı.
Rusya’nin Arktik bölgesinde Sovyet dönemi askeri tesislerini yeniden açtığını söyleyen Hicks, "Rusya, bölgede güvenlik ve istikrar için akut bir tehdit oluşturmaya, Arktik'teki askeri altyapısını artırmaya ve Arktik suları üzerinde aşırı iddialarda bulunmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Hicks, ‘tehdit’ olarak tanımladığı Çin ve Rusya’nın işbirliğine dair de şunları söyledi:
"Çin’in Rusya'nın Arktik'teki enerji kullanımını büyük ölçüde finanse etmesi ve Rusya ve Çin'in Alaska açıklarında artan ortak askeri tatbikatlar yapması ile büyüyen bir işbirliği gördük. Bu faaliyetlerin hepsi, iklim değişikliğinin hızla ısınan sıcaklıklar ve incelen buz örtüsü nedeniyle arttı ve tüm bu faaliyetleri mümkün kıldı."
Belgede çizilen bu tabloya ilişkin çözüm önerileri ise ‘birleşik kuvvetlerin yeteneklerinin artırılması, müttefikler ve ortaklarla daha fazla işbirliği ve Arktik'te ABD varlığının sürdürülmesi’ olarak sıralanmış.
Yani ABD, “Yayılmaya, askeri varlığı artırmaya devam” diyor.
Hicks’in “İzle ve tepki ver” ifadeleriyle tanımladığı bu yaklaşım, sahada istihbarat, gözetim, keşif çalışmaları, müttefiklerle işbirliği ve caydırıcılık faaliyetlerinin artırılması’ olarak karşımıza çıkacak.
‘Herkesin bir rolü var’
Arktik ve Küresel Dirençten Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Iris Ferguson ise, “Doğru algılama, komuta ve kontrol için doğru iletişim mimarisine sahip olduğumuzdan emin olmak istiyoruz” diyor.
Ferguson ayrıca, "Taktikleri ve ekipmanları kullanmak, benzersiz Arktik ortamında başarı için olduğu kadar hayatta kalma için de bir ön koşuldur. Bu doğrultuda, ofisimin önceliklerinden biri, birleşik kuvvetlerin donatılmış ve hazırlanmış olmasını sağlamaktır” diyerek, artan Rus-Çin işbirliğine karşı ‘herkesin bir rolü olduğunu’ söyledi.
ABD’li yetkililere göre, Arktik’te Amerikan diliyle bir ‘istikrarın’ sağlanmasının yolu, bölgedeki askeri varlığı artırmakla birlikte, birleşik tatbikatlardan, savaş oyunlarından ve bölgede düzenlenecek askeri eğitimlerden geçiyor.
Arktik ve çevresindeki ABD askeri varlığı
ABD tarafının Arktik stratejisinde ‘savunma’ söylemi öne çıksa da, Arktik ve yakın çevresinde bulunan askeri gücü oldukça dikkat çekici. Soğuk Savaş döneminden bu yana, ABD tarafının ‘müttefiklerimiz’ dediği ülkeleri silah deposu ve askeri üs olarak kullandığı görülüyor.
ABD ordusunun Arktik ve çevre ülkelerde bilinen askeri noktalarını hatırlayalım:
• Norveç’te yürütülmekte olan US Marines Prepositioning Program kapsamında, ‘Kriz zamanlarında’ hızlı konuşlanma için önceden depolanmış ağır silahlar ve ekipmanlar bulunmaktadır.
• Yine Norveç’teki Varanger Üssü ABD Deniz Piyadeleri için önemli bir lojistik ve eğitim merkezi olarak hizmet veriyor, Trondheim’da ise ABD'nin askeri malzeme depoları bulunuyor. Bu noktalar, deniz piyadeleri, zırhlı araçlar, topçu sistemleri ve hava savunma sistemleriyle donatılmış durumda.
• İzlanda’daki Keflavik Üssü NATO misyonları ve ABD Hava Kuvvetleri tarafından kullanılıyor.
• ABD ordusuna ait balistik füze erken uyarı sistemi bulunan Grönland’daki Thule Hava Üssü ise aynı zamanda uzay gözetleme faaliyetleri için kullanılıyor.
• Alaska’daki Eielson Hava Kuvvetleri Üssü’nde F-16 ve F-35 savaş uçakları, Fort Greely’de balistik füze savunma sistemleri hazırda bekliyor.
• Bunların yanında, Alaska’da Northern Edge ve Noble Defender isimleriyle sürdürülen büyük çaplı askeri tatbikatlara, NATO müttefikleriyle birlikte düzenlenen Arctic Challenge Exercise eşlik ediyor.
Rusya’nın Arktik gücü
Rusya’nın da aynı ABD gibi Arktik bölgesinde kapsamlı bir askeri gücü bulunuyor.
Kotelny Adası’nda Rusya'nın en kuzeydeki askeri üssü olan, hava savunma sistemleri ve radar tesisleri içeren Northern Clover, Arktik bölgesindeki en büyük Rus askeri hava üssü Nagurskoye, Novaya Zemlya’daki Rogaçevo Hava Üssü, Rusya Kuzey Filosu’nun ana üssü Severomorsk ve Kuzey Filosu’nun merkezi konumundaki Murmansk Üssü, Tiksi Hava Üssü, Yamal yarımadasında yeni inşa edilen Sabetta ve Nagurskoye üsleri bu askeri noktalar arasında bulunuyor.
Çin Arktik’in parçası değil mi?
Çin’in Arktik bölgesindeki artan varlığı ise, öncelikli olarak araştırma odaklı donanma ve bilimsel araştırma gemilerinden oluşuyor.
Deniz yollarını ve doğal kaynakları araştıran bu gemilerin dışında, Arktik bölgesindeki buzullar arasında geçiş yapmak için kullanılan ünlü buz kırıcı gemiler de Atlantik cephesinin ‘endişeleri’ arasında.
Çin’in Rusya’yla gelişen askeri işbirliği zemininde etki alanını artıracağı öngörülüyor.
Öte yandan Çin, Arktik bölgesini ‘insanlığın ortak mirası’ olarak görüyor ve ABD’nin “Bölgenin paydaşı değil” açıklamalarının aksine Arktik konusunda çok uzun süredir aktif bir politika yürütüyor.
Çin, 2010 yılında MEB’lerin ötesinde kalan deniz alanlarının insanlığın ortak mirasına dahil edilmesi önerisinde bulunmuştu. Çin için Arktik bölgesi, ‘Kutup İpek Yolu’ rotası gibi ekonomik öneme de sahip.
Peki Çin, ABD’nin iddia ettiği gibi Arktik’in bir parçası değil mi?
Bu noktada öğretici sayılabilecek bazı tarihsel verileri sıralayalım:
• Çin 1925'te Norveç'in Svalbard'daki Arktik takımadaları üzerindeki egemenliğini tanıyan ve takımadaların askersizleştirilmesini öngören Spitsbergen Antlaşması'na katıldı ve Arktik meselelerin çözümüne katılmaya başladı. Çin, 20’li yıllardan itibaren Kuzey Kutbu'nun keşfi konusunda daha fazla çaba harcadı, faaliyetlerin kapsamını genişletti.
• 1996 yılında Uluslararası Arktik Bilim Komitesi'ne üye oldu.
• 1999'dan bu yana araştırma gemisi Xue Long'u (Kar Ejderhası) ile Kuzey Kutbu’nda bilimsel araştırmalar yürütüyor.
• 2004 yılında Spitsbergen Takımadaları'ndaki Ny Alesund'da Arctic Yellow River İstasyonu'nu inşa etti.
• 2018’de yayınladığı ve Arktik Stratejisi’ni detaylandıran Beyaz Kitap’a göre ise, 2017 yılı sonu itibarıyla Arktik Okyanusu'nda 8 bilimsel keşif gezisi gerçekleştirdi ve Sarı Nehir İstasyonu'nu baz alarak 14 yıl boyunca araştırma yürüttü.
• Çin ayrıca, Kuzey Kutup meseleleri üzerine üst düzey bir konferans olan Arktik Bilim Zirvesi Haftası'na ev sahipliği yapan ilk Asya ülkesi oldu, 2013 yılında Çin Arktik Konseyi'nin akredite gözlemcisi oldu.
• Çin aynı zamanda, resmi belgelere göre ‘Arktik meselelerinde bilimsel araştırmalara öncelik verdiğini, çevrenin korunması ve uluslararası işbirliğinin öneminin altını çizdiğini’ ifade ediyor ve Kuzey Kutbu’nun kıyıdaş ülkelerle birlikte ‘bir bütün olarak insanlığın refahını ilgilendirdiği’ görüşünü savunuyor.
Mesele sadece Çin ve Rusya mı?
ABD’nin Arktik Strateji Belgesi, Arktik bölgesindeki çevresel değişimlerin ve jeopolitik dinamiklerin güvenlik risklerini artırdığını iddia etse de, ABD, jeopolitik kuşatmaya giriştiği diğer bölgelerde yaptığı gibi, askerileştirme hamlelerini yalnızca ‘rakip güçlerin tehdit yaratan eylemleriyle’ sınırlıymış gibi gerekçelendiriyor.
Ancak, ABD’nin kendi stratejik yatırımları ve ‘müttefik güçlerle’ genişleyen askeri altyapısı, Arktik bölgesinde çok daha belirgin bir askeri varlık oluşturuyor.
ABD’nin bahsettiği tehdit, Artik bölgesinde iki büyük gücün artan askeri-ekonomik işbirliği ve bu işbirliğinin ABD hegemonyası üzerinde yaratacağı muhtemel tahribat. Bu tehdidin en önemli gerekçelerinden biri ise açılması muhtemel yeni ticaret yolları.
Özetle, Arktik özelindeki gelişmelerin de artık pek çok kişinin başlamak üzere olduğuna inandığı ‘büyük hesaplaşma’ zemininde yaşandığını söylemek mümkün.